Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       İlginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü olay, 11 Temmuz Pazar günü Samsun'un Elmaçukuru köyünde yaşandı... Köyün Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği, geleneksel "Kadırga Şenlikleri"ne Samsun CHP örgütünü de davet etmişti. CHP'liler oluşturdukları bir heyetle partinin otobüsüne atlayarak şenliğin yapılmakta olduğu köye geldiler. Gün boyu köylülerle birlikte eğlendiler... Akşam olup geri dönme vakti geldiğinde astsubay komutasındaki bir jandarma grubu, otobüsün önünü kesti. Sebep;
     Â- Hoparlörlerinizden yükselen ses halkı rahatsız ediyor, sesi derhal kesin!
       Halkı rahatsız ettiği söylenen ses, son yılların popüler ezgisi, 10'uncu Yıl Marşı'ydı.
       Keseceksin - kesmem tartışması büyüdü ve sonuçta ufak çapta bir itiş - kakış yaşandı. Ardından karşılıklı tutanaklar tutuldu ve her iki taraf birbirinden şikayetçi oldu.
       Olay şimdi Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı'nın önünde... Başsavcı dava açılmasına gerek duyarsa taraflar yargı önüne çıkacak, kozlarını paylaşacaklar... Duymazsa, kapanıp gidecek...
       Sonuç ne olursa olsun... Özellikle askerlerin son birkaç yıldır neredeyse ulusal marş mertebesine çıkardığı bir marş, Anadolu'nun bir köyünde birkaç küçük rütbeli asker tarafından hala "rahatsızlık nedeni" sayılabiliyor...
       İlginç... Ve düşündürücü...

Öpücük Kız'dan...

       Öpücük Kız diye de anılan... Değerli spiker Ayşenur Yazıcı'nın Türkçe'yi geliştirmek için dernek kurma çabalarını sürdürürken bir dergiye verdiği demeçteki sözü dikkat çekmişti... Köşe yazarlarının Türkçesinden söz ederken:
     Â- Burhan Felek'in çok hataları var, demiÅŸti AyÅŸenur Yacıcı... Biz de yazmıştık...
     ÂAyÅŸenur Yazıcı bir açıklama göndererek verdiÄŸi demecin bir yerinde "Dil için bu kadar çaba gösteren Burhan Felek'in bile hataları var" dediÄŸini, muhabirin yazıyı kısaltırken anlamını deÄŸiÅŸtirdiÄŸini söyledi. Öyle bir hata yapacağına biz de inanmamıştık zaten.

Mimar Vedat'ı tanır mıydınız?

       Yapı Kredi'nin Galatasaray'daki Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde görmeye değer bir sergi var... Hayatı ve eserleriyle Mimar Vedat Tek...
       İstanbul'da her gün onun eserleri önünden geçer; kaybolan İstanbul'dan geri kalan çizgileri onun eserlerini gördükçe anımsar, Osmanlı çizgilerini Cumhuriyet'e taşıyan soylu bir mimariyi bilinçsizce soluyarak yolumuza devam ederiz... Mesleğe 1905'te Saray Mimarı olarak başlayan, 1909'da Saray Başmimarı olan Vedat Tek'i Cumhuriyet ülkenin önemli mimarlarından biri olarak bulmuştur... Vedat Tek bugün yalnız İstanbul'da değil ülkenin diğer köşelerinde de simgeleşmiş eserleriyle yaşamaktadır. Sirkeci'deki Büyük Postane binası... Sultanahmet Tapu binası... Hobyar Mescidi... Ankara'da Birinci Büyük Millet Meclisi binası... Kastamonu'da Hükümet Konağı... İzmit Saat Kulesi... İstanbul'da Moda ve Haydarpaşa vapur iskeleleri... Fatih Teyyare Abidesi... Caddebostan'da Cemil Topuzlu Köşkü... O'nun eserleridir.
       Prof. Afife Batur'un koordinasyonuyla düzenlenen sergiyi gezince bu sütuna sığmayan daha pek çok renkli bilgi ve çizgiyle tanışacaksınız... Sergi 9 Ekim'e kadar açık...

Amerika notları (3)

       Tek başına 10 bedelli gazeteciye bedel gazeteci arkadaşımız Fahrettin Fidan, Başbakan Bülent Ecevit'in ABD'deki temaslarını Washington'dan notlamaya devam ediyor:
       * Başbakan Ecevit, bugün ilk olarak Dünya Bankası Başkanı James Wolfenssohn'la kahvaltıda biraraya geldi. Son derece samimi bir hava içinde geçen kahvaltıda Ecevit'le Wollfenssohn yumurta tokuşturma yarışması yaptı. Yarışmayı 5 - 4 kazanan Başbakanımız Wolfenssohn'dan istediği krediyi kaptı.
       * Amerikan Temsilciler Meclisi Başkanı'yla yapılan günün ikinci görüşmesi, birinci görüşmenin aksine son derece soğuk bir hava içinde geçti. Çünkü Başkanın adı J. DENNİS Hastert'di ve bu isim beyefendiye Deniz Baykal'ı anımsatmıştı. Dennis Hastert, bütün bu yetmezmiş gibi bir de "Kıbrıs'tan çekiliniz" önerisine bulunmasın mı?.. Canım Başbakanım daha fazla dayanamadı; Hastert'e sıkı bir "Has ter!" çekerek kendisine kapıyı gösterdi.
       * Beyefendi, şimdiye kadar yaptığı temaslar hakkında bilgi arzetmek (!) üzere bendenizi kabul etti. Görüşmemiz son derece samimi bir hava içinde geçti. Kendisine, yarınki Washington notlarımı gösterdim, çok beğendi, adeta kendinden geçti, bilahare Ankara Basın Savcısı'nı aramak üzere Blair House'a geçti.
       * Bill de beni kabul etmek istiyormuş, çok ısrar edince kıramadım, isteğini kabul ettim. Beni Oval Salon'un arkasındaki gizli odada kabul etmek istedi, ben kabul etmedim. Oval Salon'da samimi bir hava içinde geçen ikili görüşmemizde bir o beni ovaladı, bir ben onu... Bir o beni ovaladı, bir ben onu... Böylece birbirimizi karşılıklı bi güzel yumuşattık.
       * Bizim masaya servis yapan garsonlar mükemmeldi. Salondan ayrılırken bakışlarından bahşiş beklediklerini çaktım, elimi derhal cüzdanıma attım. Eyvaaahhh, cüzdan yerinde yok! Ulan Ahmet demek ki sonunda yapacağını yaptın, beni cayır cayır yaktın.
       * Ahmet'le de ikili bir görüşme yapmam sünnet... pardon farz oldu. Ahmet'le görüşmemiz son derece samimi bir hava içinde geçti, bana samimi itiraflarda bulundu. Derken, benim kayıp cüzdan ikili görüşmeyi yaptığımız masanın altında bulundu.
       * Rahşan Hanım'ın önerisiyle Ahmet'i af kapsamıma aldım, gece hayatında tetkik ve incelemeler yapmak üzere Washington'un kırmızı fenerli, loş sokaklarına daldım...
     ÂFahrettin Fidan, Washington Restoran, Ankara...


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr