Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       İstanbul Teknik Üniversitesi'ne ait "Mustafa İnan" Kütüphanesi'ne diğer üniversite öğrencilerinin alınmamasına ilişkin bir şikayeti aktarmıştık... Mustafa İnan Kütüphanesi'nin bir çalışanı, Sayın Hasan Yalçın, sorumluluk ve duyarlık göstermiş; aşağıdaki yanıtı göndermiş. Kendisine teşekkür ederek yanıtı okuyalım:
       1- İstanbul Teknik Üniversitesi 15 binin üzerinde öğrenciye sahiptir. Dolayısıyla azami 500 - 600 kişilik salonumuz ancak kendimize yetmektedir. Yeni binamız halen inşaat halindedir. Sonuç olarak böyle bir uygulama zorunluktan doğmaktadır.
       2- Bazı üniversitelerimiz kütüphanelere, kitaplara, veri tabanlarına, otomasyona vb. yatırım yapmamakta veya bunu gereksiz görmektedir. Hal böyleyken bu üniversitelerin öğrencileri, bilgi hizmeti, araştırma için diğer üniversitelerin kütüphanelerine gitmektedir. Bu aşamada, kütüphanesine milyarlarca lira kaynak sağlayan İstanbul Teknik Üniversitesi de kendi öğrencilerine öncelik tanımak zorundadır.
       3- İTÜ Mustafa İnan Kitaplığı'nı (zorunluluktan kaynaklanan) bu uygulama nedeniyle eleştiren öğrencilerin önce kendi üniversitelerini "Kitaba, bilgiye yeterli yatırım yapmıyorsunuz" diye eleştirmeleri gerekmez miydi?
       ***
       Sevgili öğrencilerin arada bir hükümet yetkililerine: "4 milyar dolarlık helikopter, 7 milyar dolarlık tank ihale ederken birkaç kuruş da üniversite kütüphanelerine harcamayı düşünmüyor musunuz?" diye sormalarında da yarar vardır...

Müzeci bakkal...

       Çanakkale - Eceabat'a bağlı Alçıtepe Köyü'nde, bir bakkal dükkanıyla aynı çatı altında Türkiye'nin ilk Kurtuluş Savaşı Müzesi var... 72 yaşındaki bakkal Salim Mutlu, bundan 40 yıl önce köylülerin tarladan çıkardığı savaş kalıntılarını toplamaya, bunları bakkal dükkanının o zaman "kahvehane" olan bitişik bölümünde sergilemeye başlamış... Temeli o gün atılan mütevazı köy müzesi, zaman içinde şarapneller, top mermileri, tüfekler, asker ceketleri vs. ile dolup taşmış... Müze envanterine daha sonra savaş gazilerinin getirdiği eski fotoğraflar, gazete kupürleri de eklenmiş... Alçıtepe köylüleri, Bakkal Salim'in 100 metrekare genişliğindeki müzesinin "içerik" olarak çevredeki resmi müzelerden daha zengin olduğunu söylüyor...
     ÂSalim Amca, 1983 yılında bir "reyon" daha açıp yurdun dört yanından getireceÄŸi "vatan topraklarını" saksılar içinde sergilemeyi düşünmüş. Bu amaçla tüm illerin vali ve belediye baÅŸkanlarına iadeli taahhütlü mektup yazıp "birer saksı toprak" istemiÅŸ...
     Â- Ä°stanbul ve Kırklareli dışında hiçbir vilayetten toprak gelmedi, gelmeyince kalktım ben gittim. Bütün yurdu dolaşıp toprak topladım.
       - Peki Salim Baba, bütün bunları niçin yaptın?
     Â- Koca bir tarih "hurda" niyetine eriyip gitmesin, gelecek nesle bir emanet bırakmış olalım diye!.. Müzeyi kurmaya karar verdiÄŸimde savaÅŸ kalıntıları hurdacılara taşınıyordu. Ne müze vardı, ne bunları toplamayı düşünen... Çanakkale Åžehitler Abidesi bile daha yeni açılmıştı. Ondan 6 - 7 ay sonra açıldı bu müze...

DeÄŸiÅŸim

       "1840'lar Rusya'sında hükümetin halkı patates yetiştirmeye ikna etme çabaları ayaklanmalara yol açmıştı. Çavdar ekmeğine alışkın olan Rus halkı, kendilerini köleleştirmeye ve yeni dini kabule zorlamaya yönelik bir tezgahtan şüphelenmişti. Oysa daha 50 yıl geçmeden patatese aşık oldular.
       Bütün mesele, öteden beri yiyeceklerine lezzet katmakta kullandıkları kislotu adlı ekşi maddeyi patatese eklemiş olmalarıydı, neticede onlarda alışkanlık yapan da bundan başka bir şey değildi.
       Bir millet kendi mutfağına kendi özgün kokusunu katar ve değişimi kabullenmesi ancak, her yeni tadı kendi kokusuna bulayarak değişimi kendinden gizlemesiyle mümkün olur. Değişim konusunda umut beslemek istiyorsak, bu temel prensibi kabul etmek zorundayız.
       (İnsanlığın Mahrem Tarihi - Theodore Zeldin)

Seküler haber...

       ABD tipi laiklik uygulamasının faziletlerini öve öve bitiremeyenlerin ilgisini çekecek bir küçük haber... Associated Press Ajansı'ndan geliyor...
       Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi, İncil'den alınma "Tanrıyla herşey mümkündür" sözünün Ohio eyaletindeki kamu kurumlarında "vecize" olarak kullanımının anayasaya aykırı olduğuna karar vermiş...
       1959 tarihli Eyalet Meclisi kararıyla "devlet vecizleri" arasına giren bu söz, iki yıl önce bir alt mahkemede dava konusu olmuştu. Alt Mahkeme o günkü kararında, "Tanrıyla herşey mümkündür" deyişinin Musevi ve Müslüman inanışlarıyla da uyumlu olduğuna, dolayısıyla "İncil'e atıfta bulunmadan" kullanımında (sekülarizm açısından) herhangi bir sakınca olmadığına hükmetmişti... Temyiz Mahkemesi işte bu kararı bozuyor. Ve "gerekçe" olarak da diyor ki:
     Â- Ä°sa müritleriyle yaptığı konuÅŸmalarda, onlara kurtuluÅŸa ulaÅŸmak ve cennete girmek için ihtiyaç duyulacak ÅŸeyleri anlatıyordu. Hristiyan düşüncesinin temelini oluÅŸturan bu söylevler, Musevi ve Müslümanlarca paylaşılmıyordu.
       ABD'deki kadar laiklik istiyoruz diye üfürenler bu tür incelikleri kavrayacak düzeye sahip midir? Ne dersiniz?

     Â10 yıllık karısının "chat" yaparak kendisini aldattığını söyleyen kızgın koca boÅŸanmak için mahkemeye baÅŸvurmuÅŸ.

     ÂEvlilikler internette "chat"lıyor desenize!..
     ÂCihan Demirci

Dil yaresi

       Yıldız Üniversitesi Türk Dili Eğitimi Bölümü, İstanbul'da yabancı dilde isimler konmuş ticari işletmelerde bir araştırma yapmış... Bölüm Başkanı Profesör Ömer Demircan sonucu açıklıyor:
     Â- Özellikle Levent ve Etiler gibi kalburüstü semtlerde Türkçe isimli iÅŸyerlerinin yok denecek kadar azaldığı görüldü. Ä°ÅŸyeri sahipleri yabancı isimlerin "imaj" üstünlüğü saÄŸladığını düşünüyor. Ä°lginç bir nokta daha: Ä°ÅŸletme sahiplerine seçtikleri yabancı ismin Türkçe karşılığı soruldu. Yüzde 87.5'i bilemedi!..


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr