Ümit Mahanoğlu adlı genç, bir arkadaşının ablasına kan vermek üzere Hacettepe Hastanesi Kan Bankası'na başvuruyor. Bu genç adamın tek kulağında küpe vardır. Görevli hemşire: "Kulağınızda küpe var, sizden kan alamayız!" diyor. Genç adam sebebini soruyor... Acaba kulağında küpe olan hanımlardan da kan alınmıyor mu?..
Hemşire, küpeli hanımlardan kan alındığını söylüyor;
- Ancak, diyor, hanım göbeğine küpe takmışsa ondan da almıyoruz.
- Peki sebep?
- Direktörümüz Osman İlhami Özcebe'nin bu konuda sözlü talimatı var.
Hacettepe Kan Bankası Direktörü Doç. Osman İlhami Özcebe'yi arıyoruz. Diyor ki:
- Bütün dünyada bu iş böyledir: Mesela mahkumlardan ve vücudun değişik yerlerini deldirerek "takı" takan kişilerden en az 1 yıl süreyle kan alınmaz.
- Bunun makul bir izahı?
- Cildimiz tıbbi kontrol altında olmadan herhangi bir şekilde delindiği zaman kan yoluyla bulaşan birtakım enfeksiyonlara maruz kalma riskimiz artıyor da ondan...
- Ama alınan kan test ediliyor nasılsa?..
- Tabii. Ancak, her ne kadar bu enfeksiyonları birtakım tarama testleriyle tarasak da, enfeksiyon hastalıklarında "pencere dönemi" denilen bir dönem vardır. Kişiye hastalık bulaşmıştır, ama bizim testlerimiz "pencere dönemi" içinde hastalığın kişide olduğunu göstermez. Yani testlerle tanımlayamadığımız, hastalığı yakalayamadığımız bir dönemdir "pencere dönemi..." O yüzden kulağını küpe için deldiren hanımlar da dahil vücuduna dövme yaptıran veya deldiren kişilerden 1 yıl geçmeden kan alınmaz.
***
Anlaşılıyor ki bütün bunları kan almakla görevli hemşire hanım bilmiyor. Örneğin küpeli hanımlardan (kulağını deldirdikten sonra 1 yıl geçip geçmediği sorulmadan) kan alınabileceğini sanıyor. Erkek kan vericiye kulağını deldirmesinden bu yana 1 yıl geçip geçmediğini soracağı yerde onu toptan reddediyor vs...
Kan alma koşullarının Kan Bankası'nda görünür bir yere, okunacak şekilde asılması... Görevli hemşirelerin bu konuda daha iyi bilgilendirilmesi gerekmez mi?
Alternatif
Bakanlık paylaşımı koalisyonu kuracak partilerin en büyük sorunu... Bu arada küskünlükler sürerken kimi yeni bakanlıklar düşünülüyor...
Ayşe Akkuş bu bağlamda şu yeni bakanlıkları öneriyor:
Küskünlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı
Özür İşleri Bakanlığı
Ben Onu Söylemek İstemedim Bakanlığı
Sen Orada Bizi Kastettin Bakanlığı
Koalisyonu Bozmadan Bir Kere Daha Düşünelim Bakanlığı
Rahşan Hanım Gözünün Yağını Seveyim Konuşma Bakanlığı
Devlet Abi Sen Duymamış Ol Yahu Bakanlığı
Biz Bir Şey Demedik ki Bakanlığı
Biz Bir Şey Demedik Derken Bir Şey Dediniz Ama Bakanlığı
***
Turizm sektöründe ciddi kriz yaşanıyormuş...
Ülkede bir tek "kurultay turizmi" canlı kaldı zaten!..
***
Önce parselasyon..!
DSP - MHP - ANAP koalisyon hükümetinin kuruluş çalışmalarıyla ilgili haberlerde ortak bir nokta herhalde dikkatinizden kaçmıyordur. Konuyla ilgili bütün tartışmalar geliyor, bir yerde toplanıyor: Bakanlıkların paylaşımı nasıl olacak?.. Hangi parti, hangi bakanlıkları alacak?.. Hangi kamu bankaları, hangi KİT'ler kime verilecek?..
Oysa asıl ve öncelikle tartışılması gereken...
Enflasyonun nasıl düşürüleceği... İşsizliğin hangi politikalar izlenerek azaltılacağı... Hırsızlığın - yolsuzluğun önüne nasıl geçileceği vs. olması gerekmez mi?
Üç parti seçmene verdikleri vaatleri masaya koyarak, öncelikle kendi politikalarını hayata geçirecek programlar üzerinde bir ortak politika saptanması yönünde ısrarcı olmak zorunda değiller mi?
Peki bizde niye böyle olmuyor?.. Soruyu deneyimli siyaset adamı ANAP milletvekili
Kamran İnan'a soruyoruz. İşte söyledikleri:
- Bizim siyasetçilerimiz koalisyonu maalesef devletin paylaşılması ve parselasyonu olarak anlıyorlar. Paylaşım tamamlandıktan sonra da kendi aralarında adeta bir yeşil hat çiziyorlar: "Buralar, buralar benim! Sen oraya girmeyeceksin, karışmayacaksın... Şuralar, şuralar senin; o alana da ben girmeyeceğim..."
Oysa Avrupa'da böyle birşey kesinlikle söz konusu değildir. Orada asıl tartışılıp konuşulan, temel sorunların nasıl çözümleneceğidir. Parselasyon kimsenin aklına bile gelmez.
Kamran İnan, yeni hükümetin kuruluşuyla ilgili önerisini de şöyle dile getiriyor:
- Türkiye'nin bugün karşı karşıya bulunduğu sorunlar son derece önemli ve büyük. Dolayısıyla bu sorunlar ancak Meclis'teki bütün partilerin saptayacakları geniş bir devlet programıyla çözümlenebilir... Bana göre Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda derhal devreye girip bütün partilerin liderlerini biraraya toplamalı ve herkesin onayından geçen bir devlet programının uygulanması için çaba göstermelidir.
Düzeltme
Dünkü sütunumuzda Köln'de yapılan olaylı toplantıdan söz ederken düzenleyici olarak yanlışlıkla Milli Gençlik Vakfı'nın (MGV) adını kullanmışız. Köln'deki toplantıyı düzenleyen
"Avrupa Milli Görüş Teşkilatı" (İGMG) idi. Yanlışlığı düzeltir, özür dileriz.
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr