Bir dostumuzun gelini hamile... Karnı burnunda gün sayıyor... Geçenlerde eşiyle birlikte doktora gitmişler... Son kontroller... O vesileyle epeydir soralım mı - sormayalım mı diye kendi aralarında tartıştıkları bir konuyu da iki lafın arasına sıkıştırıvermişler:
     Â
- Doktor Bey, kız mı olacak, oğlan mı?.. Öğrensek fena mı olur!..      Doktor Bey, renk vermemeye çalışmış ama açıkçası bozulmuş... Bebeğin cinsiyetinin doğum öncesinde açıklanmasını prensip olarak doğru bulmadığını söylemekle yetinmiş kibarca.... Hikayeyi duyunca biz de meraklandık tabii... Merakımızı Jinekolog Dr.
Erdinç Köksal giderdi:
      - Evet, hekimler arasında bu konuda yaygın bir tartışma var. Ama hekimlerin yüzde 50'den fazlası bebeğin cinsiyetinin önceden söylenmemesinden yana...
     Â
- Ne sakıncası var?..      - Bakın, bebeğin cinsiyetini ultrasonla yüzde 100 saptamak olası değil. Buna rağmen yüzde 100 kesinmiş gibi bildirildiğinde, eğer tersi çıkarsa eşler için yıkım olabiliyor. Çünkü çoğu durumda eşler, tüm hazırlıkları söylenen cinsiyete göre yapıyorlar. Bebeğin adı konuyor, giysileri hazırlanıyor vs.. Ters bir durum olursa, ki bu da ihtimal dahilinde, o zaman anne feveran etmeye başlıyor, hatta depresyona giriyor. Baba da mahvoluyor tabii. Bir başka sakıncası... Diyelim ki çiftin üç tane kızı var, dördüncüyü bekliyorlar. Gözünüzün içine bakarak soruyor kadın:
"Doktor bey, kız mı oğlan mı?.." Ultrasonla baktınız: Kız... Ve söylediniz:
"Kızınız olacak!.." Eee, zaten üç tane kızları var. Yoldakinin de kız olduğunu "ğrendiler ya, düşünün artık o annenin halini... Dördüncü aydan dokuzuncu aya kadar istemediği bir çocuğu karnında taşıyacak, nereden hamile kaldım diye kendi kendine kahredecek, morali bozulacak... Ve belki de doğum sırasında normal annenin gösterdiği davranışları gösteremeyecek... Ya da daha kötüsü... Dördüncü kızı istemiyoruz diye üç - dört aylık bebeği aldırmaya ya da düşürmeye kalkacaklar. Bu da tabii hem annenin sağlığı açısından hem de meslek etiğimiz açısından hiç de hoş bir durum değil... Hep olumsuz tarafından bakmayalım ve diyelim ki söylenen cinsiyet doğru çıktı... O zaman da işin sürprizi, heyecanı kalmayacak... Yani neresinden bakarsanız bakın, savunulur tarafı yok bana göre...
      *
Öğrenmenin özü, kendinizi deÄŸiÅŸtirerek deÄŸiÅŸimle baÅŸetme yeteneÄŸidir.     Â
Arie De GeusAnımsama...
      Milletvekillerinin yurtdışı sağlık harcamaları limiti, yarı yarıya düşürülerek
"50 bin dolar"a indiriliyormuÅŸ...
      Dr.
Atilla Öner hesaplıyor:
      - Yurtdışı sağlık harcamaları için milletvekili başına şu an ayrılmış para, 100 bin dolar... 550 millevekili için ayrılmış toplam bütçe 55 milyon dolar oluyor... Toplu sağlık sigortası poliçesi satın alsalar çok daha ucuza gelirdi. O bir yana... Asıl diyeceğim şu...
Clinton'la görüşmede tekstil kotasının 50 milyon dolar arttırılması başarı olarak sunulmuştu ya, birden onu anımsadım...
Hay, aklınıza kurban!..
      Aydın'da, Adnan Menderes Üniversitesi - Veterinerlik Fakültesi ek binalarının açılış töreni 4 Ekim günü yapıldı. Biliyorsunuz, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü... Davetliler arasında
"Hoş tesadüf!" yorumları yapılırken... Birden... İki adet koç belirdi ortada ve kurban edildi...
      Aydın Hayvanları Koruma Derneği yöneticisi
NeÅŸe Alpargun telefonda:
     Â
- Hayvan sevgisinde en önde gelmesi gereken bir bilim kurumunun kendisini doğrudan ilgilendiren özel bir günde, sırf gösteriş amacıyla kurban kestirmesi ne acı çelişki... Dönme dolap...
      Milli Eğitim Bakanlığı, Öğrenci Yerleştirme Sınavı'nda
"ilk 200"e giren "ÄŸrencilere
"yurtdışındaki seçkin üniversitelerde" burslu eğitim vermeye hazırlanıyor... Sınav şampiyonu 200 "ğrencinin adreslerine bu çerçevede Bakanlık antetli -
"müjdeli" mektuplar ulaşıyor...
      O arada bizim elektronik posta sepetimizde de Türkiye'nin seçkin bir üniversitesinden; Boğaziçi'nden bir küçük not...
      Altında 40'a yakın "ğretim elemanının imzası... Deniyor ki:
      ..."Milli" Eğitim Bakanlığı'nın bu uygulamasını akla, mantığa ve ulusal çıkarlarımıza tümüyle aykırı buluyor ve kınıyoruz. Beyin g"çü zaten Türk bilim camiasının büyük bir sorunuyken, ülkenin en zeki, en başarılı "ğrencilerini kazanmış oldukları kaliteli Türk üniversitelerinden alıp yurtdışındaki kurumlara
"üste para vererek" hediye etme fikrinin ilgili tüm kademelerden geçip nasıl uygulama safhasına gelebildiğini anlamakta güçlük çekiyoruz. Bu yolla geleceğimizin güvencesi genç - zeki beyinleri devlet eliyle başka ülkelere hediye etmekle kalmayacak, yılda 3 milyon dolar civarında bir kaynağı da yurtdışına akıtacağız. Böylesi seçkin "ğrencilere eğer isterlerse yurtdışındaki üniversiteler zaten burs veriyor. Sonuçta, Bakanlık projesinin ulusal kaynakların sokağa atılmasından başka anlamı kalmıyor..."
      Daha da Türkçesi... Metne imza atan "ğretim üyelerinden Doçent
Cem Say'ın telefondaki sohbetimiz sırasında anlattıkları:
     Â
- Öğretim üyesi sıkıntısı çekilen üniversitelerimize "ğretim üyesi yetiştirmek amacıyla yurtdışına burslu gönderilen insanlar var. Fire oranı çok yüksek. Büyük bölümü yurda dönmüyor, "Amerikalı" oluyor! Mecburi hizmet karşılığı dışarıya yollanan "ğrencilerin büyük bölümü de aynı şekilde... Amerika'ya kapağı attıktan sonra burada kefil gösterdikleri kişinin üzerine yıkıyorlar sorumluluğu. Kefil olan kişi aracılığıyla tazminatı ödüyor ve yurda dönmüyorlar. Bu tür projeler, Türkiye'den Amerika'ya insan göndermek için bizim vergilerimizle döndürülen bir dolap açıkçası...
      *Cihan Demirci’den LAFORİZMA
     ÂEvet derhal, "Zehirli balık yoktur, bakın ben yiyiyorum, birÅŸey olmuyor" diyen bir politikacı aranıyor!..
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr