Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Oktay Ekşi ağabeyimiz Cumhuriyet’teki yazısında diyor ki:

“Tamam, Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı olduğu Mayıs 2010’dan beri hiç seçim kazanamadı. Ama doğrusunu konuşalım:

CHP’nin 1950’den bu yana kazandığı hangi seçim oldu da Kılıçdaroğlu onlara göre yanlış veya eksik yaptı? 1954-1957-1961-1965-1969-1973 -hatta 1977- 1983-1987-1991-1995-1999-2002-2007?”

***

Tespit doğru... Ama dünle bugünün farkını da gözden kaçıramayız.  Evet, CHP 50’den bu yana tek başına iktidar olacak oyu toplayamadı. Ama o süreçte ulusal değerleri, laikliği, Atatürk’ü savunan kadroları dışlamadı. Cumhuriyet değerlerini savundu.

Haberin Devamı

Dış politikada onurlu bir çizgi tutturdu. 1 Mart tezkeresinin reddini sağladı.

Son 13 yılda ise parti kuruluş değerlerinden uzaklaştı. Atatürkçüler sistemli şekilde tasfiye edildi. Laiklik tehlikede değildir denildi. Parti, oy devşirmek bahanesiyle sağ uçlara çekildi.

O kadar ki… Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, CHP’yi ikinci turda desteklemenin şartı olarak Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmeyeceği ve 66. maddeden “Türk” ifadesinin çıkarılmayacağı sözünü CHP ile yaptığı protokole yazdırmak zorunda kaldı. Oysa bunlar CHP’nin kuruluş ilkeleriydi.

Sonuçta... CHP seçimleri kaybettiği gibi ona kimlik ve kişiliğini veren değerleri de geride bıraktı. Daha büyük kayıp budur. Eski CHP görece ilkeli bir partiydi. Yeni CHP hangi ilkelerin peşinde, onu bilemiyoruz!..

ANLAŞAMIYORUZ!

Ünlü yazarımız Haldun Taner, 1979 yılında Milliyet’teki yazısında, yabancı dilde anlaşma zorluğuna değinirken bakınız sözlerini nasıl bitiriyor:

“... Ama dünyada yabancı dili anlamaktan da kötü bir durum vardır.

O da İnsanın kendi dili ile konuştuğu halde kendi yurttaşları ile anlaşamamasıdır. Çünkü anlaşma önce dinleme sabrını ve nezaketini gerektirir. Şu günlerde uzak, yakın kimden bu nezaketi gördüğünüzü sorabilir miyim? Çevremiz hep kendileriyle dolu, kendi çıkarlarından başka herşeyle ilgisiz insanlarla dolu. Siz konuşurken o kös dinliyor. Ya da bu konuşmadan ne çıkar sağlayacağının hesabını yapıyor. Diliniz aynı, aynı toprağın insanlarısınız, aynı algılama mekanizması içindesiniz, aynı tarihî gelişimin ürünüsünüz. Bütün bu ortaklıklara karşın yine anlaşamıyorsunuz. Yabancı dil konuşanlar anlaşıyor, siz kendi yurttaşlarınızla anlaşamıyorsunuz. Çünkü başka değer yargıları peşindesiniz. Başka başka dalga uzunluğundasınız. Böyle bir durum karşısında çevirinin zorunlu şartları da, geliştirilmiş yeni teknikler de, hatta elektronik beyin çağının son buluşları da âciz kalır. Birbirimizle anlaşabilecek yeni bir anlaşım tekniğinin yollarını yine kendimiz arayıp bulmak zorundayız.”

Haberin Devamı

MYK

CHP Merkez Yürütme Kurulu MYK yenilendi.

Genel Başkan’ın seçtiği 15 üye, işveren sendikalarından işçi sendikalarına, yerel yönetimlerden ekonomi politikalarına, hukuk işlerinden doğa haklarına kadar çok çeşitli alanları izlemekten sorumlu olacak.

Biz bu görevlendirmede üç önemli alana kimlerin bakacağını anlamadık. Tarım, dış politika ve eğitim alanlarıyla görevli birer genel başkan yardımcısı atanabilirdi, atanmamış.

Haberin Devamı

Eğitim politikalarıyla ilgili başkan yardımcılığı kaldırılmış, bu görevdeki Lale Karabıyık işveren sendikalarıyla ilgili görevlendirilmiş.

Tarımla ilgili genel başkan yardımcılığı ise geçen MYK’da kaldırılmıştı. Kılıçdaroğlu eleştiriler üzerine tarımla ilgili genel başkan yardımcısı Orhan Sarıbal’ı sonradan kendisine tarımla ilgili danışman atamıştı.

ISSLIK

Stadyum ve salonlarda taraftar yeni bir destek türü belirledi: Haşin ve kesintisiz protesto.

Bunun son iki örneğini Fenerbahçe-Efes basketbol ve G. Saray-Fener futbol maçında gördük.

Rakip topu eline veya ayağına alınca tribünlerden müthiş bir ıslık ve yuh sesi yükseliyor. Rakip takım ister istemez bu gürültüden etkileniyor. Oyununu kuramıyor. Nitekim Efes son maçında Fener’den 42 sayı gibi tarihi bir fark yedi. Fenerbahçe de Galatasaray’ın sahasında maçı 3-0 kaybederken rakip kaleye şut bile atamadı.

Geçmişte sadece yuhalanacak hareketler yuhalanırdı. Şimdi ise rakip topu aldığı anda yüksek desibelli ıslıklar ve yuhlar başlıyor.

Bu arada seyirci gürültüyle rakibin oyununu bozayım derken kendisini yoruyor, gürültüden kendisi de harap oluyor.

Manzara sporun centilmenliğine ve evrensel karakterine uyuyor mu?

Bu şekilde maç kazanmak taraftarın içine siniyor mu?

Benim sinmiyor...