İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve ailesinin yaşadığı ancak artık müze olan Ankara’daki Pembe Köşk yılda iki kez halka açılıyor. Bu yıl ayrıca 1 Kasım’da gazeteciler için özel bir davet düzenlendi. İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker gazetecilere Köşk’ü baştan aşağı gezdirdi. Özden Hanım iki saat süren gezide 92 yaşına rağmen hiç yorgunluk belirtisi göstermedi.
Cumhuriyet kahramanlarının ağırlandığı salonları gezdirirken duygulandı.
Pembe Köşk neden pembedir? Ona da Atatürk karar vermiş. Çorak Ankara’da bir renk olması için hem Çankaya Köşkü hem Pembe Köşk’ün pembeye boyanmasını istemiş.
Söz açılmışken, tarihin az bilinen bir sayfasına geçelim.
Köşk’ün bir ara kiraya verildiğini pek az kişi bilir.
Demokrat Parti iktidarında (1960 öncesi) İnönü ailesinin damadı Metin Toker iki kez hapse girmiştir.
Birincisinde, Özden Toker iki küçük çocuğuyla Pembe Köşk’e gelerek orada kalmıştır. Metin Toker’in ikinci hapse girişinde ise Özden Hanım, evinden ayrılmak istememiş, bunun üzerine İsmet İnönü ve Mevhibe Hanım Maltepe Ayten Sokak’ta bir daire kiralamış, oraya taşınmışlar.
Pembe Köşk o sırada Hindistan Büyükelçiliği’ne kiraya verilmiş.
İnönü 1961 sonunda Başbakan olunca, Ayten Sokak’ta yaşamaya devam etmiş.
İnönü ailesi Köşk’e ancak 1962 sonbaharında geri dönmüş.
İnönü, Pembe Köşk’ü boş tutmak yerine neden içindeki tarihi eşyalarla birlikte kiraya verdi? Mevhibe Hanım buna nasıl razı oldu?
Cumhuriyet neslinin dünya görüşünü bugünün zihniyetiyle anlamak kolay değil.
Köşk’ü gezen arkadaşımız Yazgülü Aldoğan da yazısını şöyle noktalamış:
- Bütün o yaşananlar şimdiki yaşananlardan o kadar farklı ki...
DEMİRTAŞ
Edirne’de Cezaevinde tutuklu bulunan HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş, kalp krizi geçiren babasını ziyaret etmek istemiş. Cezaevinden helikopterle alınarak Çorlu Havaalanı’na götürülmüş, oradan da özel uçakla Diyarbakır’a gönderilip babasını ziyareti sağlanmış.
Bu insancıl bir haber.
Öte yandan...
İzmir’de Buca Cezaevi’nde yatmakta olan 81 yaşındaki 28 Şubat tutuklusu E. Org. Çetin Doğan doktorlar tarafından İstanbul’a Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmiş. Bunun için korumalarla birlikte İzmir-İstanbul gidiş geliş 24 uçak bileti gerekiyormuş. Cezaevi idaresi bu parayı Çetin Doğan’dan istemiş. Eşinin ifadesine göre şeker ve kalp hastası olan Çetin Doğan bu parayı ödeyemediği için sevk gerçekleşmemiş.
Bu da üzücü, “Olmamalıydı” dedirten bir haber.
KASIM
10 Kasım’da televizyonlarda kimi holding ve bankaların reklam filmleri yayımlandı.
İzlerken düşündük ki...
Bu filmleri yapan reklam şirketlerine adeta:
- O’nun askeri dehasından, laiklikten, bağımsızlıktan, devrimlerinden, gençliğe mesajlarından, Türk diline ve tarihine katkılarından, kadına sağladığı haklardan söz etmeyin, talimatı verilmiştir.
- Peki, ne anlatalım?
- Şöyle çocukken karga kovaladığından, elbiselerinin ütülü gibi durduğundan falan söz edin işte.
- Başka?
- Sarı saçlı, mavi gözlü olduğunu söylemeyi unutmayın.
Egemenler baktı Atatürk’ü inkâr sonuç vermiyor... Sevenleri kıyameti koparıyor...
O zaman ne yapmalı? İçini boşaltmalı, özünü gözden kaçırmalı.
Atatürk madem unutulmuyor...
Zihinlere bir magazin figürü olarak yerleştirmeli.
Ne var ki oyun tutmuyor.
Halk gördüklerine değil...
Yaşadıklarına inanıyor.
Her geçen gün O’nu doğruluyor.
Yüreklerdeki yerini büyütüyor.
TAKSİM
Bizim neslin yazarları yıllarca üç beş konu çevresinde dolaştı durdu.
Terör, enflasyon, demokrasi, hukuk, anayasa, laiklik, basın özgürlüğü, vb...
Bunlar bir toplumun huzur içinde ve özgür yaşaması için temel kavramlardı.
Ancak yıllar yılı biri düzelince öteki bozuldu. Toplum bir türlü rahat nefes alamadı. Yazarlar da bunlara takıldı kaldı, ne gelecekle ilgilenebildi ne gerçek sorunlara inebildi.
İşte şehir terörü yine huzurlarınızda. Fail yakalanmış. Bu iyi. Ancak bu tür eylemler organizasyon işidir. Bu organizasyonun diğer kolları ortaya çıkarılacak mı? Umarız çıkarılır.
Geçmişte birçok terör eyleminin gerçek failleri karanlıkta kaldı.
Yarattıkları korkular ve bıraktığı yılgınlıklar kaldı geriye.
Bu tür olaylar karşısında yılmamak, dik durmak gerekir.
Başka çaremiz yok...