1978 yılında... Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürüldüğü günün ertesinde Hacettepe Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinden bazıları imzasız birer mektup aldılar.
Mektubun üzerinde küçük bir tabut resmi vardı.
Altında da 10 kişilik bir liste.
Listenin başındaki isim Prof. Dr. Ercan Eyüboğlu’ydu.
Eyüboğlu o tarihte ‘‘Tüm Öğretim Üyeleri Derneği’’nin başkanıydı.
Altında Doç. Emre Kongar’ın ismi yer alıyordu.
Beşinci sırada o zamanki akademisyen Ertuğrul Özkök...
Sekizinci sırada Doç. Bedrettin Cömert’in adı...
Tabutun altında şöyle bir yazı yer alıyordu:
‘‘Yakında Beytepe’den tabutlar çıkacak.’’
Ve 11 Temmuz 1978 günü Doç. Bedrettin Cömert, Ankara’da otomobilinde İtalyan eşinin yanında vurularak öldürüldü. Eşi ağır yaralı kurtuldu.
Katil Rıfat Yıldırım cinayetten 24 yıl sonra 2002 yılında Türkiye’ye iade edildi...
Bugüne dek aradan 46 yıl geçti...
Bu olay 46 yıl sonra nasıl mı hatırımıza geldi?
Bir ölüm ilanıyla...
“Prof. Ercan Eyüboğlu aramızdan ayrıldı”, diyordu gazete ilanı... 46 yıl önce ölüm listesinin en başında yer alan Ercan, 46 yıl sonra 16 Nisan günü 83 yaşında aramızdan ayrıldı...
Lakabı Laz Ercan’dı... Su katılmadık Laz’dı. Sözünü sakınmayan, esprili adamdı. Her dönemde sevildi, sayıldı...
Anısı önünde saygıyla...
SİNEMA
Türk sineması diyecek yerde “Türkiye sineması” diyenlerin kervanına İstanbul Film Festivali de katılmış. Türk filmlerinin gösterildiği bölüme Türkiye Filmleri Bölümü adı verilmiş... Neden? Etnik kökeni Türk olmayan yönetmenlerin filmleri de bulunuyormuş da ondan. Festival komitesinin Alman, Fransız, İtalyan filmleri demeye dili dönüyor mu? Dönüyor... Peki o ülkelerde etnik kökeni farklı yönetmenler yok mu? Var. Örneğin Fatih Akın, Türk kökenli bir Alman yönetmen. Adı Alman sineması içinde geçer, Almanya sineması içinde değil. Konu basit gibi görünüyor ama değil. Anayasa’dan Türk sözcüğünü çıkarmanın ön adımları bunlar... En ilginci... Milliyetçilik deyince mangalda kül bırakmayanların “Türk” adının adım adım silinmesi karşısındaki suskunluğu...
KÜRECİK
İran ile İsrail arasında artan gerginlik Kürecik radarı nedeniyle Türkiye için önemli risk oluşturuyor.
Emekli Büyükelçi Onur Öymen diyor ki:
“Amerikan basınında yer alan haberlere göre İran’ın bir füze saldırısına girişmesi sonucunda Kürecik Üssü’nün vereceği bilgiler Doğu Akdeniz’deki ABD gemilerine aktarılacak ve bu gemilerde konuşlu füzelerle İran’ın füze saldırısı bertaraf edilecektir. Öte yandan İranlı yetkililer de geçmişte açık açık bir savaş durumunda Kürecik’in hedef alınacağını bildirmişlerdir.”
Ankara, Kürecik üssünden İsrail’e veri gitmediğini, sadece müttefiklere bilgi verildiğini açıkladı. Ancak ABD’ye bilgi gitmesi de yeterince risk yaratıyor.
ERİK
Altı yedi yaşlarındaki yumurcak, halk otobüsünde bir torba dolusu can eriğini yüzünü ekşite ekşite yemekle meşguldür...
Karşısındaki orta yaşlı beyle aralarında şöyle bir konuşma gelişir:
“Hepsini birden yeme, dokunur, hastalanırsın!”
“Amca, biliyon mu, benim dedem 115 yıl yaşadı...”
“Çok mu erik yerdi peki?”
“Yok amca, kendini ilgilendirmeyen şeylere hiç karışmazdı!
NİSAN
Bugün 23 Nisan... Çocuklar birkaç dakikalığına büyüklerin koltuklarına oturtulacak...
Böylece onlara sevgi ve saygımızı gösteriyoruz...
Güzel jestler bunlar...
Peki yılın geri kalan kısmında çocuklarımız için ne yapıyoruz?
Onların karınlarını doyuruyor, sağlıklarını gözetiyor, eğitimlerini gereğince yerine getiriyor muyuz?
Açılan kreşler, oyun parkları, çocuk kütüphaneleri yeterli mi?
Kendi çocuklarımız için gösterdiğimiz özeni tüm çocuklar için gösteriyor muyuz?
Kendimizi çocuk yerine koyup bunları düşünelim...