Af Yasası'nı hazırlayan Adalet Bakanı
Hikmet Sami Türk Beyefendi diyor ki:
     Â
- İşkencecilere ceza indirimini güvenlik görevlilerinin şevkini kırmamak için kabul ettik...      Bir Adalet Bakanı düşününüz ki... İşkence yapan polislerin diğer arkadaşlarını şevklendirdiğini düşünüyor. İşkencenin cezalandırılmasıyla tüm güvenlik güçlerinin şevkinin kırıldığına inanıyor. Bu mantığın sonucu işkencecilere arka çıkıyor ve işkenceyi teşvik ediyor.
      Herhalde Adalet Bakanlığı koltuğu Cumhuriyet tarihi boyunca böylesi sapık bir anlayışa pek tanık olmamıştır.
      Adalet Bakanlığı'na bu zihniyeti oturttuktan sonra suçluları ödüllendirip suçsuzları cezalandıran bir af yasasına şaşırmanın alemi var mı?
Kritik sorular...
      Kadın tepeden tırnağa özürlü çocuğunu doktora götürmüş.
     Â
- Soyunun, demiÅŸ doktor...
      - Ama doktor şikayetçi ben değilim çocuğum.
     Â
- Biliyorum, demiÅŸ doktor,
ama bu çocuk düzelmez en iyisi yenisini yapmak...
      Bu af yasası da öyle. Bunu düzeltmek nasıl mümkün olacak?
      Geniş sindirimli koalisyon bir Anayasa değişikliği yapıp duvara yazı yazan çocukları ve düşünce suçlarını af kapsamına sokacak mı?
      Karşılıksız çek, PKK'ya (mecburi) yataklık, ekonomik zaruretlerden işlenen suçlar af kapsamına alınacak mı?
      Yoksa Meclis önceliği yine çetelerle katilleri kurtarmaya mı verecek?
      Merakla bekleyeduralım... Eski Devlet Bakanlarından İbrahim Tez, merak ettiği kimi soruları sıralıyor:
     Â- Affın tek amacı olabilir: Sosyal barışı saÄŸlamak... Peki bu iktidar sosyal barışı kiminle kimin arasında kurmak istiyor; çete maÄŸduru insanlarla çeteleri mi barıştırmak istiyorlar?.. Deprem maÄŸdurlarıyla depremdeki zayiatın sorumlusu müteahhitleri mi?
      Neresinden bakarsanız bakın... Bu vetolu af yasasında adalet mantığı bulamıyorsunuz... Nasıl düzelecek merak ediyoruz.
Divan kaçağı...
      18 Nisan seçimlerinden sonra kurulan DSP - MHP - ANAP koalisyon hükümetinde görev almak istemediğini açıklayan
Mesut Yılmaz'a bunun nedeni sorulmuş; Hazret, ağızlıklı sigarasından derin bir nefes çekip dumanını havaya savurduktan sonra hindi gibi kabara kabara;
     Â
- Çünkü demişti,
hakkımdaki yolsuzluk soruşturmalarından Yüce Divan'a gidip aklanmak istiyorum. Bunu Ecevit'
ten rica edeceÄŸim.
     ÂO gün pek çok safdil,
"Helal olsun!.." demiÅŸ ve eklemiÅŸti:
     Â
"Demek adamın alnı ak ki, Yüce Divan'a gitmekten korkmuyor. Türkbank'tan, Kurtköy Havaalanı'ndan, Karadeniz Otoyolu'ndan hesap verip aklanmadan hükümette görev almak istemiyor. Bravo!.."      Derken Af Yasası çıktı.. Ne görelim?.. Hazret, emrindeki milletvekillerinin oyları ve gayreti, sindirim sistemi bir hayli geniş Başbakanın himmetiyle kendini bir anda af kapsamına aldırıvermemiş mi?..
      Kendisi hakkında bile karar veremeyen bir siyasi lider hangi yurt meselesinde tutarlı davranabilir?
Cihan Demirci’den LAFORİZMA
      Daha geçen yıl çetelere savaş açmakla övünen Mesut Yılmaz, çete affı için:
      "Vazgeçmek sakıncalı" demiş...
      Ama sizin gibilerden vazgeçmek sakıncasız!..
100 yıl sonra...
      İstanbul Barosu Başkanı
Yücel Sayman diyor ki:
      - Af yasası parlamentonun bir ayıbıydı. Daha da büyük bir ayıp yapılarak, bu yasanın başına
"Cumhuriyet'in 75'inci yılı nedeniyle" ibaresi kondu. Şimdi 100 sene sonra arşivde çalışırken bu yasayı bulacak olan birinin aklına gelecek olanları düşünün: Bir af kapsamındakilere bakacak, bir de yasanın üzerindeki ibareye... Cumhuriyet'i hırsızların, çetelerin, kapkaçcıların hamisi olarak değerlendirecek...
Bilimin sesi
      Sigaranın kanser riski konusunda Türkiye'deki akciğer uzmanlarının bir hesaplaması vardır. Eğer 21 yıl
"bir paket" içerseniz yüzde 10 ihtimalle kansere yakalanırsınız. 10 yıl iki paket aynı sonucu verir.
      Bir süre önce Londra'da bir İngiliz doktorla sohbet ederken sormuştuk:
      - İngiliz doktorları arasında sigara içme oranı nedir?
     Â
- Sıfıra yakın, demişti,
çünkü sigaranın kanser riski içerdiği tıbben ispatlandı. Belki bin doktordan biri içer. En fazla o kadar...
      Oysa Türkiye'de doktorların yüzde 50'ye yakını sigara içiyor...
      Geçenlerde bir sohbette bu konuyu Prof. Tarık Minkari'ye açtık.
     Â- Normal, dedi, Ä°ngiliz yüzde 10'un içine gireceÄŸinden korkar içmez. Bizimki yüzde 90'ın içine girmesinin daha büyük olasılık olduÄŸunu düşünür, fosur fosur içer...
     ÂYaÅŸamın diÄŸer alanlarındaki tavrımız da aynı... Deprem planlarımızı da "Ya olursa"ya göre deÄŸil, "Ya olmazsa"ya göre yaptık, doÄŸayı bir güzel yaÄŸmaladık, olunca apışıp kaldık. Hiç deÄŸilse bundan sonra aklımızı başımıza toplasak... Ölümcül risklerin ÅŸaka kaldırmayacağını düşünsek... Bilimi kahvehane mantığının üzerinde tutsak... Ne iyi olacak...
Prefabrik öneri
      Bayındırlık Bakanlığı 50 bin prefabrik konut yapımını planlıyor. Konutların her biri 1,5 milyara malolacak... Bu konuda halkın katkısı bekleniyor. Bayındırlık Bakanı
Koray Aydın, depremzedeler bir yıl sonra evlerine taşındığında prefabrik konutların bir başka alanda kullanılacağını söylüyor.
      Okurumuz
Sadri Öztürk bir öneride bulunuyor:
      - Elinden gelen yardımı zaten yapan halkın prefabrik konutlar için ayrıca 1,5 milyar vermesi zor. Ancak özendirici önlemler alınabilir. İsteyen 1,5 milyarı hibe edebileceği gibi, isteyen bu evleri 1,5 milyara satın alabilmeli... Örneğin benim küçük bir arsam var. Bir başkasının tarlası vardır. 1,5 milyar verir, bir prefabrik evi satın alırım. Bu ev 1 yıl deprem bölgesinde depremzedenin işini görür. Bir yıl sonra alır kendi arsama veya tarlama koyarım. Hatta belki başkasına satarım. Böyle özendirici bir yöntem katkıyı artırır...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr