Sağın ve demokrasinin yeni umudu M.Ali Bayar yurda ayak bastı. Siyasetin yeni ve uygar yüzlere ihtiyacı var. Bayar o umutla bekleniyordu. Kendisine havaalanında bayrağa sarılı Kuranı Kerim armağan edilmiş. Sayın Bayar, Kur’an’ı defalarca öpmüş. Sizin için ithal diyorlar, sorusuna:
- Görev yaptığım Türkiye Büyükelçiliği’nde Türk bayrağı dalgalanıyordu. Türk toprağından Türkiye’ye geldim, demiş.
Cuma namazını Sakarya’da kılacağını Yavuz Donat’a açıklamış.
Türk, Bayrak, Kur’an, Namaz, Toprak, Vatan, Millet, Sakarya...
Bunlar klasik sağ politikanın klasik motifleri... Bayrağı, ezanı, Kuran’ı tehlikedeymiş gibi gösterip sonra sahip çıkıyormuş gibi yaparak halkı hassas yerinden avlamak. Oyu halktan alıp hizmeti para babasına sunmak.
Menderes, Demirel, Özal, Çiller, Yılmaz çizgisi de tam buydu...
Ülkeye ve halka gerçekten hizmet etmeye niyetli isimlerin siyasete halktan yana somut programlar, ilkeler, kadrolarla girmesi beklenmez mi?
Yeni slogan, yeni söylem, yeni bakışlar, yeni çözümler sahibi olan bir lider, vitrinine Kuran yerine bunları koymaz mı? Sayın Bayar’ın dağarcığında yeni ne var?
Onu görmek için sabırsızlanıyoruz...
İftira eşekarısına benzer, onu ilk vuruşta öldüremeyecekseniz, hiç dokunmamak daha iyidir.
Türkiye, Formula 1 yarışlarının yapıldığı 17 ülkeden biri olmak için çaba gösteriyor. Bu girişimi destekliyoruz. Ancak Formula bahanesiyle sigara reklam yasağının delinmesine karşıyız. Otomobil Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu aradı... Kendilerinin de sigara reklam yasağının delinmesine karşı olduklarını anlattı. TBMM’ye verilmiş "Formula 1’in reklam yasağı dışında tutulması" yolundaki teklifin geri çekilmesi için teklifi veren Hayati Korkmaz’dan söz aldıklarını bildirdi.
O zaman ortada mesele kalmıyor...
İki turlu seçim sistemi Meclis’in gündemine geliyormuş şimdi. Bizde ne işe yarar iki turlu sistem? Evet dağınıklığı bir miktar önler, parçalanmışlıktan yararlanarak az oyla iktidara geleni durdurur. Ama Fransa’daki gibi demokrasiye aykırı partileri demokrasiden ayıklar mı?
Asla... Fransa’da bu sistemin yürümesinin sırrı siyasi ahlakın ve Cumhuriyetçi geleneğin yerleşik olmasında... Uygulamada ırkçı, faşist, nazist, İslamcı, Katolik, dinci, entegrist partilerle işbirliği yapmamak şeklinde somutlanıyor. Bizde böyle kaygılar yok. İktidar olmak için şeytanla bile ittifak yapılabilir. 1974’te Ecevit’in yaptığı gibi, sosyal demokrat bir parti tutar iktidar uğruna dinci partiyi siyaseten meşrulaştırır... Bacı laiklerin oylarını alıp tutar Erbakan’la Refahyol’u kurar...
Elinden tutup büyüttükleri dev Tayyip Erdoğan’lar doğurup iktidara oynamaya başlayınca bu defa apışır kalırlar.
Le Pen, 1986’da Fransa Meclisi’ne 35 milletvekili sokmuştu... O dönem iktidara gelen sağ partiler Le Pen’i koalisyona almadıkları gibi seçim sistemini değiştirip bir sonraki seçimde 35’ini birden dışarı attılar. Siyasi partiler demokratsa demokrasiye zararlı olanı dışlar. Eğer partiler birer menfaat ve avanta çetesiyse... Sonuç bizdeki gibi olur...
İlke, onur, demokrasi inancı, dürüstlük yoksa ülkeyi hiçbir sistem kurtaramaz...
Koreliyi, Japon’u, Vietnamlıyı birbirine karıştırma faslından bir öyküyü de Koçbank’tan Uğur Yılmazer yazmış...
"Geçen sene danışmanlık aldığımız Amerikan firması çalışanlarından biri de Tom adında bir Tayvanlıydı. Bu arkadaş kuru temizlemeye bir elbise bırakıyor, adını söylüyor, not ettiklerini sanıyor, ertesi gün elbisesini alınca üzerindeki isim etiketinde şu ibareyi görüyor: "CAPON"
Böcek olmayı kabullenenler, ezilince şikâyet etmemelidirler.