Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Prof. Pertev Bilgen, internette açtığı "www.olaylar.com" adlı sitesinde "Veli Göçer" olayına değiniyor... Diğer hırsız müteahhitler ve cümle sorumluları kurtarmak için yargısı, yürütmesi, medyası, vatandaşı Veli Göçer adlı günah keçisinin üstüne yüklenirken... Prof. Bilgen asıl hesap sorulması gerekenleri sıralıyor:
       ...Bu bölgenin afete maruz bölge olarak ilan edilmesini teklif etmeyen İmar ve İskan Bakanlarının;
       Bu bölgeyi afete maruz bölge olarak ilan etmeyen Bakanlar Kurulu ve Başbakanların;
       Bu bölgede, yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerini tesbit etmeyen İmar ve İskan Bakanlarının;
       Kurallara aykırı olarak inşa edilen binaları içinde insan yokken yıkmayan, vali, kaymakam ve belediye encümeni üyelerinin ve bunları denetlemeyen İmar ve İskan Bakanlarının;
       Acil yardım teşkilatını kurmayan ve / veya işletmeyen ve acil yardım programlarını yapmayan İmar ve İskan Bakanları ile bunlar hiç yokmuş gibi davranan vali ve kaymakamların;
       Kısaca Bay Süleyman Demirel'in tarif ettiği devletin hiç sorumluluğu yok mu?
       Benim düşünceme göre, asıl hesap sorulması gereken sorumlular bunlar.
     ÂVeli Göçer ise sistemin içinde yaÅŸayan bir zavallı...

KuruÅŸ zaptiyesi!

       Başbakan Ecevit "Kuruş zaptiyesi" oluşturmuş...
       Biri Başbakanlık, diğer ikisi Maliye ve Bankalar Yeminli Murakıplığınca görevlendirilecek zaptiye ekibi Ziraat Bankası'nda toplanan yardım paralarını kuruşu kuruşuna takip edecekmiş...
       İyi güzel.. Güzel de daha önce merak edilen şeyler var.
       Mesela...
       Bugüne kadar yurt içinden ne kadar yardım toplandı?
       Ne kadar dış yardım geldi?
       Ziraat Bankası hesabında bugüne kadar biriken paraların bir dökümü verilse... Yardımı toplayan kuruluşlar ve topladıkları miktarlar kamuoyuna açıklansa... En çok merak edilen konu aydınlığa çıkacak...
       Toplanan para miktarı "devlet sırrı" değildir umarız.
       O zaman neden açıklanmıyor?

Köşk onaylamaz!..

       Genelde TV'lerin, zaman zaman da gazetelerin yaptığı ortak bir hata var. Köşk'e giden yasalarla ilgili olarak şöyle deyimler kullanılıyor:
     Â- CumhurbaÅŸkanı filanca yasayı onayladı... Filanca yasa CumhurbaÅŸkanı'nın onayını bekliyor...
       Oysa Cumhurbaşkanı'nın böyle bir yetkisi yok. Bir yasayı onaylayıp onaylamaması söz konusu değil. Anayasa'nın 104'üncü maddesi Cumhurbaşkanı'nın görevlerini sayarken ona iki işlem bırakıyor:
     Â- Kanunları yayımlamak, kanunları tekrar görüşmek üzere TBMM'ye geri göndermek...
       Cumhurbaşkanı kanunu 15 gün içinde yayımlamak zorunda. Geri gönderdiği kanun aynen kabul edilerek gelirse yine yayımlayacak. Eğer kanun değişerek gelmişse tekrar geri gönderme yetkisi var. O kadar...

       ABD Dışişleri Bakanlığı'nın "din raporu"nda bazı liderlerin tarikatlarla bağlantılı oldukları açıklanmış.
       Bazı Amerikalı gazetecilerin tarikatlarla bağlantısı bakalım ne zaman açıklanacak?..

Hüzünlü sessizlik

       İzmit'i dolaştık dün sabah... Şehir içinde depremden iz kalmamış... Ama hüzünlü bir sessizlik var her yanda. Cenaze evi gibi... Deprem Yarımca, Derince gibi kıyı bölgelerini vurmuş. Yolun üst tarafı hayli sağlam. Ama halk bahçelerde geceliyor. Aydın Sitesi'nin bahçesindekilerle sohbet ettik. Apartmanlar sapasağlam görünüyor:
       - Dışı öyle ama içleri dökük, dedi ev sahiplerinden biri...
     Â- Ne olacak peki?
       - Benim çalıştığım fabrika Gebze'de Mutlukent'te 100 daire kiraladı. Gidip orada oturacağız.
     Â- Kaç para? Hem uzak deÄŸil mi?
       - 40 metrekare 40 milyon, 70 metrekare 70 milyon... Uzak değil 40 dakika buraya...
     Â- Sonra?
       - Bir sene orada oturup sonra düşüneceğiz...
     Â- Gebze buradan daha ferah...
       - Orası öyle... Gider otururuz... Sonra döneriz.
     Â- Peki burası ne olacak?
       - Bilmem.. Kimsede para yok. Burası ne olacak bilemem.
     Â- Senin oÄŸlan sıkkın görünüyor..
       - Çok arkadaşını kaybetti depremde. Onlara sıkılıyor. Üniversiteye giremedi. Ona sıkılıyor. Küçükler daha işin farkında değil. Bu lise çağındakiler çok kötü durumda...
       Bizi dinleyen bir hanım:
     Â- Devlet bu çocuklarla ilgilenmeli... Bunları toplayıp bir kampa falan götürmeli, diyor...
     Â- Devlet nerde? diye klasik soruyu soruyor dertli baba...
       Devlet biraz görünmüş buralarda... Sonra kaybolmuş... Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, şarkıları arasında... Deprem bölgeleri yavaş yavaş kaderiyle başbaşa kalıyor... Lig maçları, şampiyonlar ligi, televole, af yasası derken gündem yakında kendi boşluğundaki eksenine oturur... Depremzedeler iyice unutulur. İzin vermeyelim buna... Depremzedeleri unutturmayalım...

Moda isimler...

       17 Ağustos'tan sonra doğan çocuklara verilen isimler:
     ÂAfet, KurtuluÅŸ, Kurtul, Kurtaran, Kısmet, Nasuh, Nasip, Kader, Keder, Elem, Felek, Melek, Can, Kahraman, Hicran, Devrim, Deva, Hayat, YaÅŸam, Umut, Erdem, Bircan, Su, Toprak, GüneÅŸ...
       17 Ağustos'tan sonra doğan çocuklara verilmeyen isimler:
     ÂBülent, DurmuÅŸ, Osman, Veli, Mesut, Devlet, RahÅŸan, Koray, Hüsamettin, Enis, Osman, Metin, Hikmet, Sefa, Yüksel, Ceylan, Aydın, Deniz ve tabiki Turgut...


Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr