Nur topu gibi yeni bir tartışma gündemimiz oldu: Helalleşme.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şöyle anlattı yeni hamlesini:
“Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı yaralar vardır. Ben bu yaraların kapanması için helallik isteme yolcuğuna çıkıyorum.
Geçmişte kırdığımız, korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle, farklı hayat tarzlarının temsilcileriyle buluşmalarıma başlayacağım.”
***
Helalleşme, siyasette yeri olmayan, İslami kültürde var olan bir kavram. Ahiret yolculuğuna hazırlanan kişiler öbür dünyaya günahlarından arınmış gitmek için haklarını yedikleri kişilere giderek haklarını helal etmelerini istiyor.
Karşılıklı haklarını helal ediyorlar.
Helallik istemek aynı zamanda
kişinin karşısındakini mağdur ettiği anlamına geliyor.
Bir nevi af veya özür dileme.
Peki, kimlerden özür dilenecek?
1950 sonrasında CHP pek az iktidar
olduğu için Kemal Bey’in büyük
ihtimalle 1950 öncesini ve Cumhuriyet dönemini kastettiği düşünülüyor.
Burada akla bazı sorular düşüyor:
Kemal Bey’in Cumhuriyet döneminde mağdur olduğunu iddia eden gruplardan özür dileme yetkisi olabilir mi?
Örneğin, vaktiyle başkaldırmış, hükümetleri müdahaleye mecbur bırakıp yenilgiye uğrayınca da mağdur pozuna girmiş kişilerden bugün af mı dilenecek?
Yani Kemal Bey gidip Atatürk adına Seyit Rıza’nın torunlarından af mı dileyecek?
Ya da tekkelerin kapatılması nedeniyle tarikat mensuplarından...
CHP’nin 70 yıl önceki icraatından suçlar üretip bunlar adına özür dilemenin mevcut gündemi saptırmak dışında ne faydası olabilir?
Kişi kendi eylemleri adına başkalarından helallik isteyebilir de bir partinin
70 yıl önceki icraatı nedeniyle helallik isteyebilir mi?
Bu girişimin kuşkusuz Cumhuriyet karşıtlarının yıllar yılı ürettikleri mağduriyet senaryolarını kabullenmek gibi bir misyonu da olacak. Parti doğal olarak
suçlu sandalyesine oturtulacak.
Kemal Bey’in hamlesinin gündemi bu yönde nasıl değiştirdiğini önümüzdeki saatlerden itibaren açıkça göreceğiz.
DANS
Bir anlamda da fetva merkezi gibi çalışan Profesör Hayrettin Karaman’a, yazılarını yazdığı Yeni Şafak gazetesinde bir okuru soruyor:
- Düğünde oynama gibi bir durum olmadan, gelenlerin düğün salonunda masalarda yemeklerini yiyip oturduğu, sonrasında da takı, vs. ile gelin - damadı tebrik edip ayrıldığı bir düğünde erkek ve kadınların aynı salonu paylaşması mahzurlu mudur?
Cevap:
“Bu durum umûmî belvâ halini almıştır; yani terki zorlaşmış genel bir uygulama haline gelmiştir; bu sebeple sakınca yoktur. Kadınların veya kadınlarla erkeklerin birlikte, topluluk içinde dans etmeleri veya başkaca oynamaları caiz değildir.”
***
Fakir fukaranın, gariban mahallelinin tek eğlencesi düğünlerde dans etmek veya göbek atmaktır. Şimdi o zevke de yasak geliyor. Üstelik yalnız erkekle değil kadının kadınla dansını da yasaklıyor muhterem. İnsanların eğlenmesi onların hoşuna gitmiyor.
Evrendeki bütün gelişmeler “her canlının gelir düzeyinin üstünde yaşamak istemesi” gibi evrensel bir arzuya dayanır.
Samuel Butler
AFİŞLER
İYİ Parti’nin son propaganda afişleri hayli dikkat çekici. Bunlardan birinde partinin adalet anlayışının “Hazreti Ömer’in adalet anlayışı” olduğu belirtiliyor. Malum, Hz. Ömer, bundan yaklaşık 1400 yıl önce yaşamış bir İslam büyüğü. Kendisinden söz edilirken özellikle “adalet” anlayışı vurgulanır.
Olabilir, döneminin ölçülerine göre adildir, adaletli bir insandır. Ama o dönemin, ne toplum, ne yönetim yapısı, ne hukuk ve ahlak anlayışı bugüne benzer. Örneğin, o zaman köle ve cariye sahibi olmak meşrudur. Kadın hakları bugünün çok gerisindedir, vs... Mekke ve Medine toplam nüfusu çok çok 50 bin kişidir.
Sonuç: Bugünün partisi 1400 yıl önceki halife yönetiminin adalet anlayışını mı örnek alacak?
Adalete çağdaş hukuk, anayasa ve kanunlar değil de Hz. Ömer döneminin hukuku mu yön verecek?
Kim veriyor bu fikirleri parti liderlerine?
BAYRAK
Türkiye’nin en büyük bayrakları en uzun bayrak direklerine çekildi.
En uzun direkler 115 metre, en büyük bayraklar ise 1453 metrekare.
Bayrakların biri Edirnekapı Şehitliği’nde, diğeri TRT Ulus Yerleşkesi’nde düzenlenen törenle göndere çekildi.
Tesadüfen Edirnekapı’dan geçerken bu
bayrağı gördük. Hava epey rüzgârlı olmasına rağmen bayrak dalgalanmıyordu. Çünkü çok ağırdı. Belli ki ancak kuvvetli rüzgârda dalgalanacak.
Daha küçük boyutlu ama dalgalanabilen bir bayrak daha iyi olur sanıyoruz.