Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her zaman akılda tutulması gereken bir tarih sahnesidir bu olay.

19 Mayıs 1919’a doğru... Alemdar gazetesi yazarlarından Refi Cevat Ulunay, Mustafa Kemal ile Şişli’deki evinde röportaj yapmaktadır. Atatürk, röportaj sonunda kayda geçmemesi şartıyla Ulunay’a milli direnişin gerekliliğinden söz etmiştir. Ulunay sorar:

- Paşam milli direniş... Güzel ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef paşam, kupkuru bir çölden ibaret oldu bu güzel vatanımız.

Mustafa Kemal başını sallar:

- Öyle görünür Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat sağlanırsa vatan da, millet de kurtulur.

Haberin Devamı

Gazeteye dönüşte yaptığı röportajda konuştuklarını arkadaşlarına anlatan Refi Cevat, o zamana kadar “deli” diye nitelediği Atatürk’le ilgili kanısını şöyle ifade eder:

- Bu... deli değil, zırdeliymiş.

Yıllar sonra Sadi Borak, Ulunay’a yanıldığı için pişman olup olmadığını soruyor. Ulunay’ın yanıtı:

- Hayır, ben haklıydım, herkes benim gibi düşünüyordu. O günlerde öyle düşünen tek adam oydu.

***

Üniforması ve rütbeleri alınmış tek başına bir asker, halkıyla birlikte savaşarak, çöken bir imparatorluğun kalıntıları üzerinde bir laik cumhuriyet kurdu.

Akıl ve bilimi rehber edinmenin, halka inanmanın, özgürlük ve bağımsızlık aşkının yarattığı zaferin adıdır Türkiye Cumhuriyeti.

ÇANKIRI OPERASI

Atatürk Kültür Merkezi uzun bir aradan sonra yenilenerek açıldı.

Koca İstanbul bir opera binasına yeniden kavuştu.

Peki, bu arada Çankırı Operası’nın yeniden açılışını da görecek miyiz?

Bu da nereden çıktı diyebilirsiniz. Anlatalım.

Bu ilimizde Atatürk’ün direktifiyle bir Kültür ve Sanat Merkezi inşa edilmiş, 1938 yılında açılışı yapılmış. Ancak bina sonraki yıllarda yıkılmaya terk edilmiş, harabe haline gelmiş. Halil Ulusoy adlı genç vali bu ilde göreve başlayınca binayı temizletip yenilemek için harekete geçmiş. Bina temizlenince sahnenin hemen dibindeki orkestra çukuru meydana çıkmış. Meğer Cumhuriyet hükümeti binayı opera temsillerine uygun olarak inşa etmişmiş. Vali Ulusoy binayı yenileyince Ankara Devlet Operası’nı davet etti, bu binada 2004 yılı 9 Ocak günü 130 kişilik kadroyla “Arşın Mal Alan” adlı opera sahnelendi. Sonradan bir başka temsil verildi mi, bilmiyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki Çankırı’da bir opera binası var ve her an opera sahnelenmesine hazır bekliyor.

Haberin Devamı

GİZLİ DEFTER

Atatürk’ün Büyük Taarruz sırasında aldığı notları kapsayan 8 no.lu not defteri İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı dönemindeki araştırmalarda bulunmuştu. İlker Başbuğ bu not defterinde dikkat çeken satırları bir konferansta açıkladı...

Atatürk henüz 1922 yılında diyor ki:

- Türkiye devletinin temelleri bugün kurulacak değildir. O sarsılmaz temeller binlerce sene evvel kurulmuştur. (Osmanlı’nın yerine Türkiye devletinin kurulacağı o zamandan aklındadır.)

Atatürk devam ediyor:

“Temeller çok sağlam, o temellerin üstüne yeni bir bina kuracağız.

Bu binanın dört tane ana sütunu, taşıyıcı sütunu olacak.

Haberin Devamı

Ana sütunlardan birincisi ‘eğitim’. İkinci sütun ‘iktisat’. Üçüncü sütun ‘sanat’. Dördüncüsü ‘imar’, şehirleşme.”

Atatürk not defterinde bir mektep ne öğretir diye sormuş. Dört konu yazmış: “İnsanlığa hürmet”, “Vatan ve millet sevgisi”, “Bağımsızlık”, “Şerefli olmak.”

Kangal 33

Yakın zamanda kaybettiğimiz soylu bir cumhuriyet aydını olan Ali Nejat Ölçen’in “Türkiye Sorunları” adlı dergisindeki şu satırları Cumhuriyet’in anı defterine kaydediyoruz.

“1933 yılında Sivas ilinin Kangal ilçesinde ilkokulun üçüncü sınıfındaydık. O küçük ilçede sadece Hükümet binasıyla okulun çatısı kiremit örtülüydü. Altı toprak, üstü toprak kerpiç evlerde yaşıyorduk. Aylarca kimse sokağa çıkamazdı. 1932-33 öğrenim döneminde bir gün beyaz uzun gömlekli iki kişi atlarıyla geldiler. Hepimizi teker teker bahçeye çıkardılar ve uzaktaki duvara astıkları büyük perdede gittikçe küçülen harfleri okumamızı istediler. En sondaki ‘z’ harfi çok küçüktü. Sonra da atlarına binip gittiler. Sivas’ tan gelmişlerdi. Hekim olmalıydılar. Okula bir ay sonra gönderdikleri küçük paketin içinden siyah çerçeveli dört gözlük çıkmıştı. O gözlüklere ilişik pusulada dört öğrencinin adı yazılıydı. Onlar uzağı göremeyen öğrencilerdi.”