Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi
Reşit Ergener, mektubunda Philip Morris'in ünlü kampanyasına değiniyor... Gençlere sigaranın zararlarını anlatmayı öngören o mahut kampanyaya... Diyor ki:
      - Bazen bir şeyi kötüleyerek de reklamını yapmak mümkündür. Kötülemek aynı zamanda anımsatmaktır. Sevgiye de dönüşebilir üstelik... Aynen
Fuzuli'nin sevgilisine yazdığı şiirle umduğu gibi...
      Ve
Fuzuli'nin şiirinin yaklaşık tercümesini ekliyor:
      "Sabah rüzgarı, gamımı rakiplerime belli etmeden sevgiliye duyur
      Habersiz sevgilimi yakılmış durumumdan haberdar et,
      Onun beni kötülediğini duysan da beni ona anımsat
      Beni karalamak amacıyla da olsa ona benden söz et..."
Solun namusu...
      1 milyon dolar rüşvet aldığı iddiası üzerine
"kaleminin namusu" temizlenene kadar yazılarına ara verdi...
      Son haftalarda adından çok söz ettiren
Rauf Bey, bir zamanlar
"solun namusu"nu dert edinmiş, bu adla bir kitap bile yazmıştı...
      Aşağıda o kitaptan bir parça yer alıyor...
Rauf Bey CHP'lilerin namusunu ve servetini sorguluyor...
      ***
      " - Dikili tek ağacım yok...
      CHP'liler böyle başlıyor mal beyanına. Sonra da devam ediyorlar:
      - Falanca yerde kayınpederimden karıma kalan bir arsa, filanca yerde bir kat.
      Öbürü:
      - Falanca yerde kayınpederimden karıma kalan bir apartman, filanca yerde ev.
      Beriki:
      - Falanca yerde kayınvalidemden karıma kalan bir çiftlik, filanca yerde bir bahçe.
      Bu yeni takım da tuhaf doğrusu.
      Dikili tek ağaçları yok ama ne tesadüf; hepsi de zengin kız almış."
Azalma da var
      Nüfus sayımı sonuçlarını beklemeden, biz, 5 yıl öncesine oranla nüfusu artan grupları söyleyelim:
      Mafya üyeleri...
      Rüşvet ve yolsuzluk uzmanları...
      Pop şarkıcıları...
      Mankenler...
      Televoleciler...
      Sayısal lotocular, altılı ganyancılar...
      Akşamcılar...
      Bu artış bir çoğalmayı mı ifade ediyor? Azalmayı mı? Takdir sizlerin...
Titan
      Banka hortumları
Levent Kırca'nın Titancılar ile ilgili parodisini tekrar akıllara getirdi:
      "Babam bana Türkiye'ye git ve oradakileri
tit dedi... Çünkü orada titan titana..."
Top sesleri...
      Fenerbahçe, Adana deplasmanında 8 yabancı ile oynadı. 6'sının soyadı "iç"le bitiyor. Fenerbahçe Balkan ağırlıklı bir takım. Pahalı da... Ancak bir türlü istenen sonucu alamıyor. Dökülen bunca paraya rağmen Fenerbahçe neden düzey tutturamıyor? Bir dostumuzun soruya yanıtı şöyle oldu:
     Â
- Kulüp iddialı fakat futbolcular iddiasız...      Bu dostumuza göre başa oynayacak takımları "paranın ötesinde iddialar" taşıyan futbolculardan oluşturmalı. Sevgili FB'lilerin dikkatine...
     Â
Amerika’da bir barda ÅŸu tabela okunuyormuÅŸ:     Â
“Unutmak için içiyorsanız hesabı peşin ödeyin..."Millenium çocuğu
      Doğumlar yıl içinde en çok hangi güne rastlar?
      5 Ekim'e...
      Çünkü 5 Ekim, yeni yıl gecesinin 9 ay 10 gün sonraki tarihidir. Yılbaşı keyiflerinin çocukları gözlerini o gün dünyaya açar...
      Bu yıl 5 Ekim'de doğanların ise rekor düzeyde olacağı söyleniyor. Malum... Genç ana babalar millenium gecesi bu iş için özel bir çaba sarfettiler. Ürünler 5 Ekim'de alındı. Kesin sayıyı ise sayımdan sonra alacağız.
Dilek'in öyküsü
      Profesör
Baskın Oran:       - Sana öğrencilerimden birini anlatacağım, dinler misin? dedi...
     Â
- Anlat dinlerim, dedim. Anlattı...
      - Adı
Dilek Ertürk Güzeler... Okulumuzun (SBF) 98 mezunu. 4 yaşındayken salıncaktan düşmüş, iki gözü de görmez olmuş. Ders notlarını annesine veya arkadaşlarına okutuyor, öyle çalışıyordu. Sınavlarını sözlü yapıyorduk. Muazzam dikkatli, çalışkan ve başarılı bir öğrenciydi...
      Benim derslerimde en önde oturur, tek bir kelime bile kaçırmamaya çalışarak dinlerdi. Okuldan sonra da benimle ilişkiyi sürdürdü. MTA'da işe başlamıştı. Ona orada santral memuresi muamelesi yapmalarına üzülüyordu.
     Â
- Ben Mülkiye uluslararası ilişkiler mezunuyum, aldığım eğitimle ilgili bir iş yapamıyorum hocam, diyordu.
      Dışişlerindeki tanıdıklarımıza söz ettik, doğrusu çok hoş karşıladılar. Özellikle, Müsteşar Muavini
Aydemir Erman (67 mezunu, paraşüt takımının kaptanı idi) meşgul oldu ve sonunda MTA'dan transferini yaptılar. Şimdi
Dilek kızımız Dışişleri Bakanlığı'nın "Avrupa Konseyi ve İnsan Hakları" Bölümü'nde 72 mezunu kardeşimiz Elçi
Kemal Gür'ün yanında 2 Ekim'den bu yana çalışmakta... Kendisinin sahip olduğu bir bilgisayar programı, el yazısı dışındaki her dilden yazıların kendisine okunmasına olanak sağladığı için çalışabiliyor, üretebiliyor. Okunan bu belgeleri de, odadaki diğer memurları rahatsız etmemek için kulaklıkla dinliyor.
      Ben bilmiyordum, meğer Mülkiye'de iken, aynı sınıftan ve İşletme şubesinden
Günay adlı çok efendi bir çocukla evlenmiş ve bir de kızı olmuş.
Günay, eşini her gün işe getiriyor ve akşam gelip alıyor. Bilgisayar programıyla da o meşgul oluyor.
      2 - 3 Kasım tarihlerinde Avrupa Konseyi ECRI (Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Avrupa Komisyonu) heyeti gelecek; Türkiye'de devlet kuruluşları ve NGO'ları dolaşacak. Arkasından yıllık raporunu yazacak. Bu komisyonla Türkiye'nin ilişkilerinde "Ulusal İrtibat Görevlisi" sıfatıyla ben yardımcı olduğumdan, bu gezide kendilerine bu iki gün boyunca refakat edeceğim. İşte
Dilek'in yeni görevinde ilk işi, bu programı Türkçe ve İngilizce olarak hazırlamak.. Eminim bu görevde çok başarılı olacak... Hayat yarışında çok başarılı olduğu gibi...
     Â
Bir insanın deÄŸeri verdiÄŸi ÅŸeylerle ölçülür, aldığı ÅŸeylerle deÄŸil.     Â
EinsteinYazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr