Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Galatasaray antrenörü Fatih Terim, "Türk toplumunda Osmanlı'dan kalma bir yabancı hayranlığı var!" demiş basın toplantısında. Doğrudur. Çok garip bir hayranlıktır bu... Taner Timur, "Osmanlı Kimliği" adlı kitabında bu hayranlığı anlatırken ekler:
- Osmanlılar Batı'ya hayranlıkla bakmış ama onu sevememişlerdir...
Bu ikilem günümüzde de yaşanır. Batı'ya hayranlık ve saygı duyulur ama sevgi duyulmaz. İşi spora indirgersek... Yabanca antrenör peşinde koşulur ama o yabancı çok başarılı olamazsa tez zamanda kuyruğuna teneke bağlanır.
Türk antrenörlerinin bu açıdan bir avantajlarının olduğu söylenebilir.
***
Söz futboldan açılmışken... Galatasaray yönetimine birkaç satır yollayalım..
Şampiyonluk şöleninin hangi tarihte yapılacağı günler öncesinden belliydi. Gaziantepspor'la Ali Sami Yen'de oynanan son maçta hakem son düdüğü çaldıktan itibaren tribünlerdeki ve ekran başındaki seyircilere daha düzenli, daha iyi programlanmış bir şölen sunulamaz mıydı? Futbolcular ter döktü, maçı tamamladı, peşinden seyirciyi eğlendirme görevi de onlara düştü. Şampiyonluk sevinci ister istemez bir karmaşaya dönüştü. Şampiyonluk böyle mi kutlanmalı, böyle mi noktalanmalıydı? Sorumuz size tembel yöneticiler...

Sadelik...

Çoğumuz mektup yazarken söze nasıl başlayacağını, etkili olabilmek için nasıl lügat paralayacağını bir türlü bilemez. Onlara ünlü Alman yazarı Goethe'nin, kızkardeşi Cornelia'ya verdiği nasihatı iletelim:
"Şunu unutma: Yalnızca konuşuyormuş gibi yaz, iyi bir mektubu ancak böyle yazabilirsin..."
(Aylık edebiyat dergisi "E"nin son sayısından...)

Susuz Polonez

İstanbul'un "akciğeri" Polonezköy'den Öner As arıyor:
- Dört yanımız ormanla kaplı ama susuzluktan kırılıyoruz. Evet, Polonezköy resmen susuz... Tüm Polonezköy, yıllardır 80 - 90 metre derinlikteki kuyulardan çekilen su ile idare etmeye çalışıyordu. Ancak kaynaklar tükendi. En fazla bir ay içinde pompalardan çamur fışkıracak. Yangın çıksa itfaiyeye verecek suyumuz yok... Muhtarlığımız, şehir şebekesine bağlanabilmek için Köy Hizmetleri'ne başvurdu. Köy Hizmetleri de, prosedür gereği, işe başlamadan önce finansman temini için İstanbul Valiliği'ne... 6 - 7 km. öteden geçen şehir şebekesine bağlanabilmemiz için Vilayet Encümeni'nin onayı gerekiyor. Ama nedense başvuru orada takılıp kaldı. Encümen azalarından ricamız, biz burada susuzluktan kırılmadan birer imza lütfen...

At bıçağı!

Elazığ Emniyet Müdürlüğü ilginç bir kampanya başlatmış:
"At bıçağı, al kalemi..."
Sebebine gelince... Elazığ'da Türkiye geneline oranla daha az suç işlenmesine rağmen bıçakla yaralama ve öldürme olaylarının yüksek olduğu görülmüş. Bıçaklı olayların yarıdan çoğu tartışma sonucu oluşuyormuş. Bıçak kullananların yüzde 56'sı "25 yaş altı" gençlermiş. Bu tespit üzerine kanunen suç olmayan bıçak taşımanın ancak eğitimle önleneceği düşünülmüş. Bu kampanya başlatılmış. İyi bir girişim. "At tabancayı..!" başlıklı bir kampanyaya da bu ölçüde ihtiyaç var toplumda. Ne dersiniz?..


***
Bu dünyada herşeyin sıradanlaştığını kabul edelim artık...
Binlerce kişinin kanına giren örgüt liderlerinin bile!..
***

***
Özal'ın Apo ile görüştüğü ortaya çıkmış...
Aynı Özal değil miydi... O yıllarda sokaklara dökülen binlerce işçi ve memurla görüşmeyen.
***


DGM ikilemi...

Bir yandan İmralı'da kurulan DGM'de "Apo davası" görülüyor. Bir yandan TBMM'de DGM'leri yeniden düzenleyecek Anayasa değişikliği için girişim sürüyor. Bu ikili gelişme sürecinde aklımıza takılan kimi soruları, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki eski Avukatı Prof. Bakır Çağlar'a soruyoruz:
- Hocam, diyelim ki mahkeme "idam kararı" verip dosyayı Meclis'e havale etti. Dosya TBMM'de görüşüleceği günü beklerken DGM'lerin yapısını yeniden düzenleyen yasal prosedür tamamlanır ve DGM'lerin yapısı değişirse ne olacak?
- Yargılamanın yenilenmesi istenecek. Zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bir ara karar aldı, dedi ki: "Şikayetçiye, yani Öcalan'a, sözleşmenin adil yargılamayı güvence altına alan 6'ıncı maddesiyle ilgili bütün hakların tanınması..." Strasbourg, bunun takipçisi olacağını da söyledi. Öcalan'ın avukatları, 6'ıncı maddenin uygulanmadığını öne sürerek bugün yarın davayı Strasbourg'a götürecekler. Ve sonuçta Strasbourg büyük ihtimalle infazın durdurulması kararı verecek. İnfazın durdurulması, yargılanmanın yenilenmesi için yeni bir hukuk kanalı açılması demektir.
- Peki Öcalan konusunda infazın durdurulmasına hükmedecek bir hukuksal dayatmayı dikkate alır mı Türkiye? Yoksa mahkemenin (diyelim idam çıktı) kararını uyguladıktan sonra "tazminat" ödeyerek bu dosyayı kapatmak yolunu mu seçer?
- "Türkiye sadece tazminat öder"
deniyor ama... Bu yanlış.. Sosyalist Parti davasıyla ilgili Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin bir ara kararı var. Biliyorsunuz, Doğu Perinçek Ankara DGM'de yargılandı ve 14 ay hapis cezasına mahkum oldu. Sosyalist Parti davasını Türkiye Strasbourg'da kaybetti. Şimdi Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi diyor ki: "Bu mahkumiyet kararının `sonuçlarını' ortadan kaldırın, çünkü Sosyalist Parti Strasbourg'da aklandı." Yani.. Tazminat ödemekle iş bitmiyor. Strasbourg davaların sonuçlarını da izliyor.
- Strasbourg'da görülen diğer davalar da var?
- Şu anda Strasbourg'da Türkiye aleyhine açılmış 1924 dava var. Bunun 400'e yakını DGM'lerde görülen davalar. Bütün bunlarda herhalde Türkiye tazminat ödeyemez. Sorun tazminat sorunu değil. Türkiye Avrupa Konseyi içinde kalacaksa, yani tercihi oysa, hukukunu Avrupa hukukuyla "uyumlu" hale sokmak zorunda. Avrupa mekanında yaşama tercihimizi sürdürüyorsak konu bu kadar basittir. Türkiye ya bunu yapacak, ya da ayrılacak...



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr