Erzincan’daki felaket tartışılırken bir iyi haber geldi, Fatsa’daki altın madeni kapatıldı.
Fatsa’daki çevre zararlısı madene karşı yöre halkı, hukukçular ve siyasiler hukuk savaşı vermekteydi. Bu savaş toprağın gerçek sahipleri lehine sonuçlandı
Geriye Fatsa tepelerinde onlarca futbol sahası genişliğinde kelleşmiş bir alan ve liç yığınları kaldı...
CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel kalan mirası anlatıyor:
- Fatsa’daki maden alanlarına maden yönetimi tarafından önce ağaç ekildi tutmadı sonra suni çim ekildi, ısrarla sulanmasına rağmen o da tutmadı... Üzerinde ot bile yetişmiyor...
Söz geriye kalan liç yığınlarına geliyor... Erzincan’da heyelana dönüşüp vadiye akan işte bu toprak yığınlarıdır. Diyor ki Adıgüzel:
- Bu topraklar siyanürlüdür. Evet siyanür kanserojen bir madde değildir. Ancak siyanürle ayrıştırma sırasında bu topraklardaki kobalt, kurşun, arsenik gibi kanserojen maddeler de açığa çıkmıştır. Bunlar yeraltı sularına karışırsa tüm çevreyi ve insan varlığını etkileyecektir.
CHP’li vekilin bir iddiası daha var:
“Bu topraklara fındık ekilse hem zehirlenme olmaz hem ekonomiye katma değeri daha yüksek olurdu...”
Fatsa’da kurallara uygun çalışmayan madenin kapatılması iyi haber. Ama yarın bir başka mahkeme kararıyla maden tekrar açılır mı? O da bilinmez!
HEZİMET
Basketbol milli takımı Avrupa şampiyonası elemelerinde kendi sahasında İzlanda ile karşılaştı.
Millilerimiz maçı son 3 saniyede atılan topun çembere girmesi sonucu bir sayı farkla 76 - 75 kazanabildi.
İzlanda 370 bin nüfuslu bir ada. Dünya sıralamasında biz 24. onlar 48. sırada
Son saniyedeki mucize basket olmasa bir hezimet yaşanıyor olacaktı...
Türk basketbolu neden bu halde?
Takımlara bakınca anlarsınız...
Her takımda çoğu Amerikalı 8 - 10 yabancı oynuyor. Türk çocukları bir iki dakika süre ya alıyor ya almıyor. Bizim çocuklar büyük takımların kapısından içeri zor giriyor.
Bu tür bir spor politikasının amacı ne olabilir?
Amerikalı siyahi basketbolculara iş bulmak mıdır amaç?
Sonuçta 85 milyonluk bir ülke, 370 bin nüfuslu adayla baş edecek bir takım çıkaramaz oldu.
Bu başarısızlığın bir sorumlusu yok mu?
Bu acı tablonun karşısında neden bir çift laf etmiyorlar.
TEREYAĞ
Marketlerde satılan ürünün adı “Tereyağlı milföy hamuru”...
Paketin arkasında “içindekiler” anlatılmış..
Tereyağı yüzde 1...
Geçenlerde sütlü salep diye satılan ürünü yazmıştık...
İçindeki salep tozu 10.000’de 1 (on binde bir) idi.
Tabii ürüne bol miktarda tereyağı veya salep aroması koymayı ihmal etmiyorlar...
Bizde tüketiciyi koruma konunu var mıdır? Vardır... Sayısı 6502... Ama tüketiciye karşı bu tür cambazlıklara maalesef kanun da çare olmaz. Cambazlar kanunlardan güçlüdür.
ÇOCUĞA SALDIRI
Ankara Mamak CHP Belediye Başkanı adayı imiş... Yanında partililerle ilçeyi dolaşırken çocuklara rastlıyor. Bunlar 8 - 10 yaşında temiz yüzlü çocuklar. Onların Iraklı olduğunu öğreniyor. Hemen çocukların gözlerine bakarak nutuk atmaya başlıyor:
“Bunların memleketlerine gönderilmesi lazım. Gönderirim ben bunları memleketine. İsterse oy da vermesin insanlar bana. Bu çocuklar yarın memlekete büyük sorun olacak.”
Bunları çocukların önünde onların yüzüne bakarak söylüyor. Yaşanan göç krizinin sorumlusu onlarmış gibi konuşuyor. Oysa o çocuklar da göç dramının mağdurları. Krizle ne ilgileri, ne günahları var. Onları bu şekilde aşağılarsanız yarın olmayacakları varsa sorun olurlar.
Esas sorun mu? CHP’nin bu ana konularda bütün üyelerinin uyacağı bir parti programının olmayışıdır esas sorun...
DİYABET
Diyabet hastaları şeker düzeylerini ölçmek için ölçüm çubukları kullanır.
Accuchek marka çubukların 50 adetlik kutusu geçmişte 38 liraydı ve bunu devlet öderdi.
İlaçlara zam geldikçe devlet payını artırmadı, farkı hastaya yükledi.
Bugün Accuchek ölçüm çubuklarının kutusuna devlet katkısı hâlâ 38 lira.
Hasta ise kendi payına 200 lira ödüyor.
Bu çubuklar lüks değil. Diyabetliler şeker düzeyini sürekli ölçmek ve ilaç miktarını ona göre ayarlamak zorunda.
Dahası...
Bu çubuklar son haftalarda eczanelerde bulunmaz oldu.
Soruyorsunuz.. Eczacı ne zaman geleceğini bilmiyor.
Tabii sadece bu değil. Çeşitli ilaçlar zaman zaman ortadan kalkıyor. Sonra bir gün yeniden geliyor. Eczaneler neden kaldırıldığını, gelip gelmeyeceğini veya ne zaman geleceğini bilmiyor.
Siz eczane eczane dolaşıp acaba tesadüfen bir kutu kalmış olur da bulur muyum, diye koşturuyorsunuz...
Böyle bir tıp düzeni olabilir mi?