Sağlık Bakanı Osman Durmuş, durmuyor çalışıyor... Son icraatı: Türk Sağlık ve Eğitim Vakfı TÜRKSEV’i kurup başına geçmek...
"Bu Vakıf Türk’ü nasıl seviyor?" diye sorarsanız... Örneğin Atatürk’ ün vasiyeti üzerine Sağlık Bakanlığı’na devredilen Yalova Termal Tesisleri 20 yıllığına bu vakfa devredilmiş. Yetmemiş.. Bakanlığın kaynaklarından Vakfa 54 milyar lira aktarılmış...O da yetmemiş, hologram satışlarından para toplanıp aynı vakfa aktarılmış...vs..vs...
Rezalet ortaya çıkınca Osman Durmuş önce gazetecileri suçlamaya kalkıştı... Kimi gazetecilerin avantası kesilince hakkında uydurma haber yaptıklarını iddia etti.. İsim açıklamaya davet edilince bu defa:
-Hakkımdaki iddialarla ilgili soruşturma açması için Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’na başvurdum, dedi...
Yasalarımıza göre bir bakan hakkında ya Başbakan ya da Meclis soruşturma açabilir. Savcı’nın böyle bir yetkisi yok... Osman Durmuş bunu bilmez mi? Belli ki böyle şovlarla vakit geçiriyor... Durmuş hakkındaki iddialar hiç vakit geçirmeden Meclis’ce soruşturmaya alınmalıdır. İktidar partilerinin yolsuzluklar konusunda (hele aralarından biri yapmışsa) ne kadar hoşgörülü olduğu biliniyor. Bu yüzden vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları Durmuş’un durdurulması ve soruşturulması için baskı yapmalıdır.
Şehmus Güzel dostumuz Paris’ten bir Afgan sözü göndermiş: "Seni seveni ara, seni arayanı sev."
Başbakan Bülent Ecevit, Kemal Derviş’i makamına çağırarak:
- Kemal Bey, demiş, yarından itibaren bir hafta izinlisiniz. Yerinize yardımcılarınız bakacak. İyi istirahatler diliyorum.
Derviş, bu emrivaki karşısında şaşırmış.
- Ama neden? diyecek olmuş.
Ecevit, durumu açıklamış:
- Yarın "Yerli Malı Haftası" başlıyor ya... Millete ayıp olmasın!
Can Ozan
Bugün Dünya İnsan Hakları Günü.. Radikal’de Yıldırım Türker bu çok anlamlı günde İnsan Hakları Derneği kurucularından Emil Galip Sandalcı’yı anıyor. Enfes yazıdan bir paragraf ile sevgili Emil Ağabey’i analım:
"... Aksi mi aksi, ama kimsenin kalbini kırmamayı becerebilen, cesaretini kahramanca bir edaya tenezzül etmeden gösterebilen, çevresindeki gençlerin sevgili Emil abisi. Muhalifleri bekleyen en yakıcı sorunlardan birini işaret edip, "Kötülüğe karşı duyulan nefret yüzünü çirkinleştirir insanın. Haksızlığa karşı bağırmak sesini kabalaştırır" diyen Brecht’in gönlüne su serpilirdi onu tanısaydı. O hiç çirkinleşmemeyi, kabalaşmamayı başardı..."
Salkım Hanım filmi, geçen cumartesi gecesi "Ceviz Kabuğu" programında tartışıldı. Hulki Cevizoğlu gerçekleri ortaya çıkartacak bir yol izlemek yerine daha girişte MHP milletvekili Ahmet Çakar ile Etyen Mahçupyan arasındaki polemiği ateşleyince program raydan çıktı. Bir daha da yerine oturmadı. Ahmet Çakar ‘ın, doğruları ırk, din, milliyet şövenizmine dayalı kavramlarla savunmaya kalkışması yanlıştı. Karşısındakileri güçlendirdi.
Senarist Etyen Mahçupyan, filmin gerçekleri yansıtmadığı eleştirisine şu cümleyle yanıt verdi:
"Bir film hem tarihi gerçekçilik içerir, hem uyduruk şeyler içerir"
Mahçupyan daha önce Haber Türk’teki bir tartışmada da:
- Efendim sinema zaten düzmece birşeydir, demişti.
Ne var ki bunu söyleyen Mahçupyan ve destekçileri biraz daha sıkıştıklarında hemen şu cümleye sarılıyorlar:
- Efendim tarihimizle yüzleşmekten neden korkuyorsunuz?
Kimse tarihle yüzleşmekten korkmamalı... Ama tarih yerine düzmece şeylerle yüzleşmek bir toplum için enayi tuzağına düşmek değil midir?
Üstelik ne kadar "düzmece" deseniz insanlar sinemanın gerçekliğine inanır.
Dünyanın dört bir yanında "Midnight Express" filmini izleyen milyonlar "yahu bu düzmece mi, doğru mu" diye sormadılar. Filmin tamamını gerçek olarak algılayıp Türkiye’yi zihinlerinde mahkum ettiler.
"Salkım Hanım" herhangi bir film değil. Varlık Vergisi dönemini anlatma iddasındaki bir kitaptan uyarlanmış... Bu ülkenin tarihindeki kritik bir dönemi yargılıyor. Mahkum ediyor. Bu filmin o günün gerçeklerini ve koşullarını hangi dürüstlükte yansıttığını sorgulamak, kendi tarihini merak eden her vatandaşın hakkıdır. Yarı düzmece bir filme TRT neden dünya kadar para yatırmış, ekrana getirip göstermiştir? Bunları sormak da TRT’yi vergileriyle ayakta tutan vatandaşın hakkı değil mi?
Bu sorularla yüzleşmekten neden rahatsız olunuyor?