Â
Bülent ve
Rahşan Ecevit'in Meclis'te 135 cici çocuğu var. Bunlar görünüşte milletvekili olabilme yaşına ulaşmış koca koca adamlar ve kadınlar... TBMM kulisinde her biri arslan parçası... Her biri sapına kadar halkçı, sapına kadar devrimci. Gazetecilerle konuşurken Tahkim'i eleştiriyor, mezarda emekliliğe ateş püskürüyor, memura verilen yüzde 20 zammı kınıyor, çete ve katillere af çıkarılmasına isyan ediyorlar... Ancak nutuklarını bitirdikten sonra konuştuktukları gazeteciye:
     Â
- Sakın bunları benim adımla yazma, diye tembihlemeyi ihmal etmiyorlar.
      Toplantı zili çalınca inançlarını vestiyere bırakarak koşa koşa TBMM Genel Kurul'una giriyor, Kuliste attıkları nutukları o anda unutuyor,
Bülent Bey'in işareti üzerine parmaklarını bir kaldırıyor, bir indiriyorlar. Kuliste isyan ettikleri ne varsa Genel Kurul'da paşa paşa oy veriyorlar.
      Neden? Çünkü
Rahşan Hanım öyle tembihlemiş. Cici çocuk olurlarsa onlara bakan koltuğu vermeyi vaat etmiş.
      Milletvekili koltuğu ve bakanlık hayali uğruna çiğnemeyecekleri ilke, yutmayacakları inanç, altına imza atmayacakları kepazelik mevcut değil. İleride kendi çocuklarının yüzlerine nasıl bakacaklarını da düşünmüyorlar.
      Sürekli altlarını pisleyen garip bir tür
"cici çocuk" bunlar...
Ben bu iÅŸte yokum!
      Fıkranın sırası değil ama... Kimi konuları da daha kısa yoldan anlatmak böyle mümkün oluyor. Yaşlı başlı bir dede
"Kimya mühendisi aranıyor" diye ilan veren işyerine gitmiş. Mülakata girmiş...
      - Baba, İngilizce bilir misin?
     Â
- Yok evlat, Türkçeyi zor konuşuyorum.       - Beş yıllık iş tecrüben var mı?
     Â
- Bir günlük bile yok...       - Peki kimya mühendisi diploman var mı?
     Â
- İlkokul diploman var mı, diye sorsana...       - Peki baba, sen bize neden başvurdun?
     Â
- Ben bu işte yokum, onu söylemeye geldim.       Bülent Açavut
Bey'in durumu da böyle... Sanılır ki kendisi ne demokrat, ne solcu, ne hümanist, ne şair ruhlu olduğunu anlatmak için Başbakan olmuştur. Bunu da iyi anlatmıştır. Gümrükte durum
      Gümrüklerden sorumlu Bakan
Mehmet Keçeciler ve Yeşilköy Gümrük yetkilileri, yurt dışından gelen ve gümrükte takılan hiçbir malzeme olmadığını bildirdiler. Bu konuda şikayeti olan ABD'deki
"Design House Technologies" adlı firmanın Genel Müdürü
Osman Moral, Keçeciler'in açıklaması üzerine dün telefonla ABD'den aradı. 25 Ağustos günü biri Türk, diğeri ABD'li iki doktor beraberinde gönderilen 5 kutu tıbbi malzemeyle 2 koli aşıya 5 No'lu kapıda el konulduğunu, malzemenin halen Atatürk Havalimanı gümrüğünde bulunduğunu bildirdi. Bu doktorların halen sahra hastanelerinde görev yaptıklarını ekledi. Bu arada Dışişleri Bakanı
İsmail Cem'in talimatıyla Washington Büyükelçimiz,
Osman Moral'i aramış... Atatürk Havalimanı'nda bir büyükelçinin yardımlarla ilgili olarak görevlendirildiğini, kendisinin bu konularda yardımcı olacağını bildirmiş.
Osman Moral Bey bu hassasiyet için teşekkür etti. Ortada bir yanlış anlama var... Sanırız
Mehmet Keçeciler ve Dışişleri bu sorunu çözecektir.
      *
Yolsuzluklarla yapılan bir Meclis'te yolsuzlukla alınmış ceylan derisi koltuklara oturanlar, elbette yolsuzluk sahiplerine af çıkaracaktı!..     Â
Cihan DemirciDirenç testi...
      Sen deprem için önlem alma.. Deprem bölgesine üç günlük gecikmeyle ulaş.... Yardım sağlayamadığın gibi dışardan gelen yardımların önünü kesmeye çalış... Deprem karambolunda sosyal güvenlik reformu diye emeklinin haklarını hasır altı et... Depremden mal kaçırır gibi çeteleri, katilleri, hırsız müteahhitleri affedip sokaklara sal... Bir iktidar halka bu kadar kötülük yapar mı? Halka bu kadar düşman olabilir mi?
      - Hayır, diyor Aydın Engin dostumuz, bu iktidar bunları kötülük olsun diye yapmıyor.
     Â
- Peki neden yapıyor?       - Halkın direncini ölçmek için...
     Â
- Neye karşı direncini?       - Halkın alçaklığa karşı direncini ölçmek için...
      *
Adi suçlara af var, düşünce suçlarına yok.     Â
Adiliğe prim verenlerden başka türlüsü beklenir mi?Evler sıfırlandı
      Depremin bir hesaplanabilir zararı var... Bir de henüz hesaplanmayan ama hesaplanabilir zararından daha büyük darbesi... Bir dostumuzun anne babası... Emekli ikramiyelerini ve yıllarca biriktirdikleri parayı toparlamış, son yıllarını sakin bir yerde geçirmek amacıyla Yalova'da bir daire satın almış, içine girip oturmuşlar. Depremde evleri yıkılmamış... O açıdan talihliler...
      Ancak şimdi olana bakın siz... Deprem psikozuyla evlerine giremedikleri gibi haklı olarak gelecekteki olası deprem korkusuyla artık o evde oturmak da istemiyorlar. Ne yapacaklar?.. Tabii daha güvenli bir yörede ev satın alıp orada oturacaklar. Hangi parayla? Bugün oturdukları evi satıp alacakları parayla. Gelin görün ki bugün oturdukları evin değeri artık sıfır. Kimse kalkıp da Yalova'daki konuta para vermez. Ve bu yaşlı karı koca kendi evlerinde oturamayacakları gibi gidip bir başka yerde ev satın alamaz. Kirada oturacak güçleri de yok. Ne yapacaklar? Adapazarı'nda, İzmit'te, Gölcük'te, Yalova'da bu durumda on binlence aile var. Depremde evleri yıkılmamış. Ancak yıkılmadığı halde değeri bir gecede sıfıra inmiş. Depremde evleri zarar görenler belki birkaç kuruş yardım alacaklar. Evleri yıkılmayanlar o yardımı da alamayacak. Bu arada oturmak amacıyla değil de yatırım ve kira gelirinden yararlanmak amacıyla ikinci konut olarak deprem bölgesinde ev satın almış insanları düşünün. Onların birikimleri de bir gecede sıfır oldu. İstanbul'un Yeşilköy, Avcılar gibi semtlerindeki konutların değeri de şu sırada yarıya inmiş durumda. Depremin insanlara verdiği bu zarar henüz hesaplanmıyor. Hesaplanabilir gibi de değil... Ama bir yan felaket olarak on binlerce aileyi kara kara düşündürüyor... Hayatta kaldıkları için bugün itibarıyla talihliler. Ama yarınları hayli zor ve acılı olacak.
      *
23 Nisan'a kadar iÅŸlenen suçlar affediliyor. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın adı da deÄŸiÅŸsin. 23 Nisan Ulusal Rezalet ve Çürümüşlük Bayramı olsun.     Â
Mine KılıçYazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr