Gazeteler haberi genellikle “Ünlü mimar öldü” diye verdiler.
Oysa Doğan Kuban bir mimardan çok daha fazlasıydı. Eşsiz bir düşünce ve kültür adamı idi. Ülkenin bugünü ve geleceği hakkında önemli tespitleri, aydınlatıcı düşünceleri vardır. Örneğin “Gelecek” adlı kitabından birkaç satır aktaralım... Der ki:
“... Çağdaş teknolojiyi kullanan fakat aklı geçmiş toplum modellerinde kalmış olan bir toplum geleceğini programlayamaz. Çünkü önceliklerin neler olduğuna karar veremez. Bu öncelikleri tarih saptamaz. Çağdaş dünyanın dört bir yanından gelen sayısız dinamikler saptar...”
“... Türkiye’nin bugünkü durumu bir Osmanlı mirasıdır. Bunun kökeninde geçmişte bilimsel bilginin üretilememesi gelmektedir.”
“... Osmanlılar resmi, heykeli, perspektifi, bilimi ve dünyayı merak etmediler, astrolojiden (falcılıktan) astronomiye bir türlü geçemediler.”
“... Osmanlı Anadolu’da okuma yazma bilmeyen bir toplum bıraktı, ne fabrikası vardı ne okulu. Osmanlı’nın en büyük ve etkili mirası bu cehalettir.”
“... Müslümanlar ‘Bilginin yarısı soru sormaktır’ hadisinin akıllı tanımından işe başlayabilirler. Dünyayı öğrenmeye her şeyi sorgulamaktan başlamak ve Osmanlı’nın akıl almaz meraksızlığını aşmak zorundayız.”
Bugüne nereden geldiğimizi anlamak istiyorsanız Doğan Kuban’ın kitaplarına başvurabilirsiniz.
BIONTECH
Bendeniz 7 Temmuz’da üçüncü aşı olarak BioNTech olmuşum.
Aradan 10 hafta geçti. Dördüncü aşı için 182’yi arıyorum.
Telefona çıkan görevli:
- Aşı süreciniz tamamlanmış görünüyor, yeni bir aşı hakkınız görünmüyor, diyor.
- Ama benim durumumda birçok kişi 4. aşıyı oldu.
- Sizin aşı hakkınız görünmüyor, diye ısrar ediyor 182.
E-Nabız’a giriyorum. Aynı yanıt: Aşı süreciniz tamamlanmıştır.
Aynı durumda birçok tanıdığımıza 4. aşı yapıldı oysa.
Facebook’ta dostlar:
- Yurt dışına çıkacağım dersen 4. aşıya izin veriyorlar, diyorlar.
Neden yalan söylemeye mecbur bırakılıyoruz?
Sinovac’ın etkisinin geçtiğinde herkes hemfikir. Artık tek doz BioNTech ile mi idare edeceğiz? Ne kadar süre idare edeceğiz? Kimine neden yapılıyor? Kimine neden yapılmıyor? Şu anda aşılamanın bir standardı yok. Karmaşa var. Özeti bu.
SOYADINIZ...
Toplumda ne anlama geldiği geniş kitle tarafından bilinmeyen birtakım soyadları vardır.
Mesela...
“Otyam, Tonguç, Talu, İzgü, Tilbe, Olcay, Taylan, Ediz...” gibi.
Daha önce sözünü ettiğimiz, Prof. Hamza Zülfikar’ın yazısında bu soyadlarının 1934 yılında basılan ‘Osmanlıcadan Türkçeye Söz karşılıkları Tarama Dergisi’nden (OTSKTD) alındığı belirtiliyor.
1934 yılında soyadı kanunu çıkınca kimi aileler soyadlarını Tarama Sözlüğü’nden seçmişlerdir. Bu soyadlarının her biri öz Türkçe olup farklı anlamı vardır.
Bu sözcükler zaman içinde günlük konuşma diline pek girmemiş, kişi ad ve soyadlarında kalmıştır.
GLOKOM
Glokom şikâyetiyle göz doktorlarına taşınan bir dostumuz halkın bu konuda uyarılmasını istiyor.
Çok tehlikeli bir hastalık bu. Göz tansiyonu yüksek seyrediyorsa gözü beyne bağlayan sinirin adım adım tahribine yol açıyor. Hasta, eğer tahribat tesadüfen ortaya çıkmazsa, bunu iş işten geçtikten sonra fark ediyor. Sinir tahrip olmuşsa geri dönüşü yoktur. Siniri tedavi edip iyileştiren ilaç bulunmamıştır. Hastalık ancak yarı yolda yakalanıp göz tansiyonunu düşürecek ilaçlar alınırsa durdurulabilir. Aksi takdirde, körlüğe doğru ilerler.
Siz siz olun, 40 yaşını geçmişseniz yılda bir glokom muayenesi yaptırın.
Hastalık sadece bir tek, bilemediniz iki damlayla kontrol altına alınabilir.
Hastalığın seyrini (sizin sağlığınızı dert edecek) nitelikte bir hekimle izleyiniz.
Kendinizi ihmal etmeyiniz.
KURBAĞALI
Kurbağalıdere teftişine çıktık. Deredeki inşaat bitmiş. Derenin kenar şeritleri yaya yolu, bisiklet yolu olarak ayrılmış. Pistler geniş. Adım başı vatandaşın oturup dinlenmesi için banklar yerleştirilmiş. Son derece uygar ve güzel bir görünüşü var çevrenin. Koku mu? Eskiye göre çok azalmış. Rüzgârın yönüne göre gelip gidiyor yine de.
Suyun rengine gelince... Bulanık. İçinde balık yaşamaz. Hoş, derenin açıldığı Moda koyunda da artık balık yaşamıyor.
Büyükşehir Belediyesi derenin kıyısına uygar tuvaletler yapmış. Bir de bekçi koymuş başına. Her şey güzel. Ancak derenin yanındaki, Kadıköy Belediyesi’ne bağlı Kurbağalıdere Parkı son derece bakımsız ve harap durumda. Yürüyüş pistleri bozulmuş. Her taraf toz toprak. Kadıköy’e yakışmıyor bu manzara.
MEVLANA
Emekli öğretmen ve yazar Adil Hacıömeroğlu harika yurt izlenimleri yazıyor. Bu arada Konya’da Mevlana Müzesi’ni gezmiş. Yazısında diyor ki:
“İçeri girdik ki ana baba günü. En çok ilgimi çeken ise ortada duran bir camekânın içindeki sakal-ı şerifin koklanması. Söylenene göre tarih boyunca kokusu hiç değişmemiş. Hep güzel kokarmış. Arada sırada sakal-ı şerifi öpenler de var. Bazı kişiler, kokladıktan sonra cama dudaklarını dayayıp öpüyorlar camı. Korana salgını tüm hızıyla sürmekte. Böyle bir dönemde birçok kişinin aynı yeri koklaması, bazılarının da camı öpmesi ne derece doğru? İşin dinsel yönüne girmek istemiyorum. Ancak böyle bir şeyin İslam dininin kuralları içinde olmadığını biliyorum.”
Müzeye bu konuda bir uyarı levhası konulmalı, ziyaretçilere maske zorunluğu hatırlatılmalı.