MHP İzmir milletvekili Yusuf Kırkpınar, dün kulisin bir köşesinde Devlet Bakanı Kemal Derviş' e sinirli sinirli birşeyler anlatıyordu. Konuşmanın bittiğini gören arkadaşımız Fahrettin Fidan, Yusuf Kırkpınar' a sordu:
- Hayrola Yusuf Bey, bir sorun mu var?
- Sorma kardeşim, böyle bir rezalet ki anlaşılır gibi değil.
- Rezalet olan nedir?
- Emlak Bankası, İzmir - Karşıyaka'da vatandaşa inşaat halinde villalar sattı, ben de bunlardan birini peşin 500 milyar lira vererek satın aldım.
- Evet?
- Bir süre sonra müteahhit, inşaatları bıraktı kaçtı. Villalar, aylardır yarım halde öylece durup duruyor. Vil ları ya tamamlayın ya da paralarımızı geri verin diyoruz; ne tamamlıyor ne de paralarımızı veriyorlar. Durumu Toplu Konut'tan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Bal' a şikayet ettim, konu beni ilgilendirmiyor, git derdini Kemal Derviş' e anlat, dedi. Demin Kemal Derviş' e anlatmaya kalktım, o da beni Faruk Bal' a havale etti.
***
Sayın milletvekili şikayetinde haklı görünüyor. Ama Emlak Bankası'nı çökerten de Meclis'i ve Hükümetiyle kendileri değil mi?
"Haksız eleştiri çoğunlukla biçim değiştirmiş övgüdür."
Dale Carnegie
Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer DGM'lerde görev değişikliği öngören yasayı veto etti. Böylece çete suçlarının ağır ceza mahkemelerine sevkini durdurdu.
Çete davalarını aşırı dosya yükü altında ezilen ağır ceza mahkemelerine kaydırmak, vurguncu ve hortumcuları "zamanışımı" yoluyla kurtarmak anlamına geliyordu. Adaletin sağlanması için yapılması gereken şey, bu tür suçlar için "ihtisas mahkemeleri" oluşturmak. Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosu Hükümet'e bu görevi anımsatıyor. Tabii Hükümet'in hortumculardan önce hortumlanan paraları kurtarmak gibi bir derdi var ise...
Ankaralı okurumuz Tuncay Bey, gece saat 22.00 sularında evine gitmek üzere Maltepe tren istasyonuna geliyor. Treni beklerken tuvalet ihtiyacı hissediyor. Gişe görevlisine tuvaleti soruyor.. Aldığı yanıt: "Efendim tıkalı çalışmıyor"...
Okurumuz ister istemez soruyor:
- Peki siz görevliler ihtiyaç halinde ne yapıyorsunuz?
İnanınız veya inanmayınız okurumuzun aldığı yanıt şudur:
- Yerimize bir nöbetçi bulup ilk trenle en yakın istasyona gidiyor işimizi görüp geri dönüyoruz efendim...
Rahşan Ecevit tek perdelik oyun yazmış!.. Hay Allah!.. Biz de Bülent Bey’le son perdeyi yazdıklarını zannediyorduk!..
Seçim barajı bugün olduğu gibi yüzde 10'da mı kalsın yoksa daha aşağıya mı çekilsin? Partiler konuyu kendi işlerine geldiği biçimde tartışıyor. Gelin konuyu tarafsız bir hukuk adamına, Anayasa Profesörü Zafer Üskül'e soralım:
-Sizce baraj ne olmalıdır?
- Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri de temsilde adalettir. Yüzde 10'luk baraj çok yüksektir ve temsilde adaletin sağlanmasını ciddi şekilde engelleyen bir unsurdur. Çağdaş ülkelere bakarsanız, buralarda barajın genellikle yüzde 4'ler 5'ler civarında olduğunu görürsünüz.
- Baraj aşağıya çekilirse 2 - 3 partili koalisyonların yerini 5 - 6 partili koalisyonlar alır, bu da ülkede istikrarı bozar, diyenler var.
- Unutmayalım ki, Milli Bakiye sisteminin uygulandığı 1965'te AP yüzde 52 oy alarak tek başına iktidar olabilmişti. Demek ki bu iddia kesin bir doğruyu ifade etmiyor. Kaldı ki, demokrasi halka güvenmeyi gerektirir. Halk çok partili koalisyon istemişse ona uyacaksınız, ardarda seçimi gerektiren şekilde oy kullanmışsa, onun da gereğini yerine getireceksiniz. Ama bana göre daha önemli olan husus şudur; Bir ülkede siyasi istikrar esas olarak yüksek seçim barajı ile sağlanmaya çalışılıyorsa, orada temelden bir sakatlık vardır. İstikrarı sağlamak isteyenlerin ilk yapmaları gereken şey, değişen Anayasa ile pekçok maddesi Anayasa'ya aykırı düşmüş Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirmek olmalıdır.
-Bir de HADEP korkusu var. Baraj aşağı çekilirse kesin Meclis'e girer, deniliyor.
- HADEP eğer zararlı bir partiyse, bugünkü sistemde parti kapatmak çok kolaydır, kapatırsınız, olur biter. Ama HADEP'i kapatmak bana göre hem doğru değildir hem de amaca hizmet etmez. Önemli olan onu sisteme entergre etmektir.