Peki şimdi ne olacak? Ne yapılmalı?Çok basit...Bu filmin senaristi ve y"netmeni, ürettikleri filmin tarihi gerçeklere dayanmadığını, kendilerinin "Salkım Hanımın Taneleri" adlı romandan ilham alarak kendi kafalarına g"re bir senaryo yazıp filme çektiklerini kamuoyuna açıklamalıdırlar. Filmin jeneriğine de "Bu filmin tarihi gerçeklere uymak gibi bir iddiası yoktur" şeklinde tek cümlelik kayıt düşülmelidir.TRT tarihi gerçeklere uymayan bir filmi ekrana getirerek "devlet tescili" kazandırdığından dolayı halktan "zür dilemelidir. Bunun bir gaflet eseri olduğunu itiraf etmelidir.Sonra bu filmi alın nerede istiyorsanız oynatınız... Yahudi cemaati sinagogda çekime izin vermedi o yüzden senaryoda yahudileri ermeni yaptık, diyor Mahçup Bey... Fakat sinagogda çekim için izin istemediği ortaya çıkıyor... šstelik romanda da sinagog sahnesi yok... Yaptığı açıklamalar, verdiği açıkları kapatmıyor. Filim içinde filim... Varlık Vergisi uygulamasındaki olumsuzlukları Ermenilere y"nelik mezalime d"nüştürme gayretini tarihi film diye yutturmaya çalışanların foyası hergün biraz daha ortaya çıkıyor. Dersimiz sinema - Bir tarihi filmde karakterleri ve olayları tabii yorumlayabilirsiniz. Ama mekânı, zamanı, kişileri, kişilerin adlarını, milliyetlerini, dinlerini, değiştiremezsiniz. Benim yorumum böyle diye Museviyi Ermeni yapamazsınız... Ünlü bir yönetmen dostumuz tarihi film tartışmalarında kafa karışıklığı görmüş.. Dün telefonda dedi ki: Mekteb-i Mülkiye ...Tarihsel misyonu "devlete bürokrat yetiştirmek" idi ama o daha iddialı bir görevi içgüdüsel olarak üstlendi: Topluma aydın yetiştirmek...Bunun bir bedeli olacaktı; oldu da. Dekanı makam odasından alındı, 12 Mart zindanlarına tıkıldı. Yurdu elinden alındı. 12 Eylülcüler suçu gençlikte bulmuşlardı. Gençliğin tam kalbinde yer alan Mülkiye iyice örslendi. Özal suçun kapsamını genişletti, Mülkiyeyi açıkça hedef aldı. Mülkiye "devletçiydi". Bundan büyük suç olur muydu? Çare, piyasaydı! "Görünmez el" her şeyi hizaya sokacaktır: Özal, Mülkiyenin çanına ot tıkamak için elinden geleni yaptı, Mülkiyeyi geri hizmete çekti. Meydan prenslere terk edildi.* * *Türkiyenin en derin krizi, kafalardaki krizdir. Bundan çıkışın yolu ise bellidir: Cumhuriyetin kurucu iradesine dönmek, Cumhuriyetin değerlerini pekiştirmek. Etkin, iyi yetişmiş, çalışkan, yurdunu seven bir bürokrasi olmadan "devlet" olunmaz.Cumhuriyetin bir başka temel direği olan Harbiye, sağdan "sol"dan yükselen çatlak seslere kulak tıkayıp işine baktığı (vatan savunması) için dimdik ayaktadır. Buna karşılık kafaların karışması, Mülkiyeyi sıradan, yoz, asalak bir kimliğe itmektedir."Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz" sözleri ya bir anlam ifade edecek ya da boş bir övünmeye dönüşecektir. 2001 Aralıkında yanıt bekleyen soru budur. Dün 142nci yıldönümün kutladığımız "Siyasal Bilgiler Fakültesi" ya da eski adıyla Mülkiye, "Önce Mülkiye, sonra Türkiye" şeklindeki esprili sloganın tersine "Önce Türkiye" diyen fedakâr kadrolarla yıllar yılı Cumhuriyeti, devleti ve halkı korumaya çalışmış, soylu bir çabanın simgesidir. Cüneyt Akalın dostumuz Cumhuriyetteki "Küreselleşme ve Mülkiye" başlıklı yazısında Mülkiyenin dünü ve bugününü incelerken diyor ki: Hocalar yolcu... "Vakıf üniversitelerinin hoca transferinde en başarısız kaldığı okul bizimki... Sadece bir hocamızı kaptırdık ama o da zaten İstanbula yerleşme kararı almıştı. Bizi asıl erozyona uğratan devletin diğer kurumları; Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu, Rekabet Kurumu vs... En değerli hocalarımızı bizden aldılar. Tamam, hocalarımızı aldınız, bari derse girmelerine izin verin diyoruz, yasalar izin vermiyormuş..." Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Celal Göle, 142nci kuruluş yıldönümünde Mülkiyeyi tehdit eden bir büyük sorununu anlatıyor: İftar davetiyesi... "İstanbul 3. bölge milletvekillerimizi, seçmenlerin durumunu görmek ve beraber olmak için iftara davet ediyoruz... Tarih 06/12/2001.. Yer: Kızılay Çadırı... Küçükçekmece Meydanı... Davetiyeyi sayın vekillere buradan duyuruyor, seçim zamanı olsa mutlaka gidecekleri bu davete şimdi gidip gitmeyeceklerini çok merak ediyoruz... İftar davetleri birbirini izlerken, bize göre en anlamlı ve güzel iftar davetini Ferdinaz Koyuncu yapıyor... İstanbul Üçüncü Bölgenin sade bir seçmeni olan Ferdinaz Koyuncunun davetiyesinde şunlar yazıyor: Niğdeden Niğdeden Nevşehire geliyorum, bir tabela gördüm: "Nevşehir 65, Derinkuyu 36"Aradan 5 kilometre kadar geçti, şu tabelayı gördüm:"Nevşehir 60 Derinkuyu 30" Nevşehir yolu 5 kilometre kısalırken Derinkuyu yolu nasıl 6 kilometre kısaldı. Bunu matematiği güçlü okurlarımız yanıtlayabilir mi? Doktor Ahmet Ceylan yazıyor... Tahlil... "Solcular dünyaya kazanmak için değil kaybetmek için geldiklerine inanırlar."Yanlış... Bi kere öyle olsa solcuların çoğunluğu Galatasaraylı olmaz, gidip başka takımı tutarlardı... Pazar günü köşesinde solu eleştiren İsmet Berkan, yazısının bir yerinde diyor ki: Oscar Wilde Bayılıyorum yetmişini aşmış erkeklere; kadınlara yaşam boyu bağlılık öneriyorlar hep. m.asik@milliyet.com.tr