Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yahudi cemaati sinagogda çekime izin vermedi o yüzden senaryoda yahudileri ermeni yaptık, diyor Mahçup Bey... Fakat sinagogda çekim için izin istemediği ortaya çıkıyor... Üstelik romanda da sinagog sahnesi yok... Yaptığı açıklamalar, verdiği açıkları kapatmıyor. Filim içinde filim... Varlık Vergisi uygulamasındaki olumsuzlukları Ermenilere yönelik mezalime dönüştürme gayretini tarihi film diye yutturmaya çalışanların foyası hergün biraz daha ortaya çıkıyor.
Peki şimdi ne olacak? Ne yapılmalı?
Çok basit...
Bu filmin senaristi ve yönetmeni, ürettikleri filmin tarihi gerçeklere dayanmadığını, kendilerinin "Salkım Hanımın Taneleri" adlı romandan ilham alarak kendi kafalarına göre bir senaryo yazıp filme çektiklerini kamuoyuna açıklamalıdırlar.
Filmin jeneriğine de "Bu filmin tarihi gerçeklere uymak gibi bir iddiası yoktur" şeklinde tek cümlelik kayıt düşülmelidir.
TRT tarihi gerçeklere uymayan bir filmi ekrana getirerek "devlet tescili" kazandırdığından dolayı halktan özür dilemelidir. Bunun bir gaflet eseri olduğunu itiraf etmelidir.
Sonra bu filmi alın nerede istiyorsanız oynatınız...

Ünlü bir yönetmen dostumuz tarihi film tartışmalarında kafa karışıklığı görmüş.. Dün telefonda dedi ki:
- Bir tarihi filmde karakterleri ve olayları tabii yorumlayabilirsiniz. Ama mekânı, zamanı, kişileri, kişilerin adlarını, milliyetlerini, dinlerini, değiştiremezsiniz.
Benim yorumum böyle diye Museviyi Ermeni yapamazsınız...

Dün 142’nci yıldönümün kutladığımız "Siyasal Bilgiler Fakültesi" ya da eski adıyla Mülkiye, "Önce Mülkiye, sonra Türkiye" şeklindeki esprili sloganın tersine "Önce Türkiye" diyen fedakâr kadrolarla yıllar yılı Cumhuriyeti, devleti ve halkı korumaya çalışmış, soylu bir çabanın simgesidir. Cüneyt Akalın dostumuz Cumhuriyet’teki "Küreselleşme ve Mülkiye" başlıklı yazısında Mülkiye’nin dünü ve bugününü incelerken diyor ki:
...Tarihsel misyonu "devlete bürokrat yetiştirmek" idi ama o daha iddialı bir görevi içgüdüsel olarak üstlendi: Topluma aydın yetiştirmek...
Bunun bir bedeli olacaktı; oldu da. Dekanı makam odasından alındı, 12 Mart zindanlarına tıkıldı. Yurdu elinden alındı. 12 Eylülcüler suçu gençlikte bulmuşlardı. Gençliğin tam kalbinde yer alan Mülkiye iyice örslendi. Özal suçun kapsamını genişletti, Mülkiye’yi açıkça hedef aldı. Mülkiye "devletçiydi".
Bundan büyük suç olur muydu? Çare, piyasaydı! "Görünmez el" her şeyi hizaya sokacaktır: Özal, Mülkiye’nin çanına ot tıkamak için elinden geleni yaptı, Mülkiye’yi geri hizmete çekti. Meydan prenslere terk edildi.
* * *
Türkiye’nin en derin krizi, kafalardaki krizdir. Bundan çıkışın yolu ise bellidir: Cumhuriyet’in kurucu iradesine dönmek, Cumhuriyet’in değerlerini pekiştirmek. Etkin, iyi yetişmiş, çalışkan, yurdunu seven bir bürokrasi olmadan "devlet" olunmaz.
Cumhuriyet’in bir başka temel direği olan Harbiye, sağdan "solödan yükselen çatlak seslere kulak tıkayıp işine baktığı (vatan savunması) için dimdik ayaktadır. Buna karşılık kafaların karışması, Mülkiye’yi sıradan, yoz, asalak bir kimliğe itmektedir.
"Ey vatan, gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz" sözleri ya bir anlam ifade edecek ya da boş bir övünmeye dönüşecektir. 2001 Aralık’ında yanıt bekleyen soru budur.

Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Celal Göle, 142’nci kuruluş yıldönümünde Mülkiye’yi tehdit eden bir büyük sorununu anlatıyor:
"Vakıf üniversitelerinin hoca transferinde en başarısız kaldığı okul bizimki... Sadece bir hocamızı kaptırdık ama o da zaten İstanbul’a yerleşme kararı almıştı. Bizi asıl erozyona uğratan devletin diğer kurumları; Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu, Rekabet Kurumu vs... En değerli hocalarımızı bizden aldılar. Tamam, hocalarımızı aldınız, bari derse girmelerine izin verin diyoruz, yasalar izin vermiyormuş..."

İftar davetleri birbirini izlerken, bize göre en anlamlı ve güzel iftar davetini Ferdinaz Koyuncu yapıyor... İstanbul Üçüncü Bölge’nin sade bir seçmeni olan Ferdinaz Koyuncu’nun davetiyesinde şunlar yazıyor:
"İstanbul 3. bölge milletvekillerimizi, seçmenlerin durumunu görmek ve beraber olmak için iftara davet ediyoruz... Tarih 06/12/2001.. Yer: Kızılay Çadırı... Küçükçekmece Meydanı...
Davetiyeyi sayın vekillere buradan duyuruyor, seçim zamanı olsa mutlaka gidecekleri bu davete şimdi gidip gitmeyeceklerini çok merak ediyoruz...

Doktor Ahmet Ceylan yazıyor...
Niğde’den Nevşehir’e geliyorum, bir tabela gördüm: "Nevşehir 65, Derinkuyu 36"
Aradan 5 kilometre kadar geçti, şu tabelayı gördüm:
"Nevşehir 60 Derinkuyu 30" Nevşehir yolu 5 kilometre kısalırken Derinkuyu yolu nasıl 6 kilometre kısaldı. Bunu matematiği güçlü okurlarımız yanıtlayabilir mi?

Pazar günü köşesinde solu eleştiren İsmet Berkan, yazısının bir yerinde diyor ki:
"Solcular dünyaya kazanmak için değil kaybetmek için geldiklerine inanırlar."
Yanlış... Bi kere öyle olsa solcuların çoğunluğu Galatasaraylı olmaz, gidip başka takımı tutarlardı...

Bayılıyorum yetmişini aşmış erkeklere; kadınlara yaşam boyu bağlılık öneriyorlar hep.Oscar Wilde