Toplu Konut İdaresi eski Başkanı
Yiğit Gülöksüz'le depremzedelerin konut sorununun en ucuz en sağlıklı yoldan nasıl çözümlenebileceğini konuşuyoruz. Diyor ki:
     Â
- Benim hesaplamama göre bu bölgede inşaatı devam eden toplu konut sayısı 50 bin civarındadır, bunun da 13 bin kadarı yüzde 80 - 90 seviyesine gelmiş, yani kısa süreli bir çalışma sonunda iskana açılabilecek konutlardır. Toplu Konut İdaresi hemen harekete geçirilir ve bu konutlar için (Acil Bitirme Kredisi) devreye sokulursa, bir - iki aya kalmaz, binlerce aile, prefabrik konutlarla mukayese dahi edilemeyecek konfordaki 70 - 80 metrekarelik bu konutlara yerleştirilebilir.      Hemen uygulamaya konulacak bir başka şey de depremzedelere 100 - 150 milyon lira gibi kira yardımı yapmasıdır. Bu bölgedeki depremzedelerin tahminen yüzde 25 - 30'u emekli insanlardır. Yani bu insanların önemli bir bölümü bölgeyi terkedip geri kalan yaşamlarını başka yerlerde sürdürmeye hazır insanlardır. Tahminen 8 - 10 ay yapılacak kira yardımının devlete maliyeti aile başına 1 - 1.5 milyar lira civarında olacaktır. Oysa yapılan açıklamalara göre bir prefabrik evin aynı devlete maliyeti en az 2 milyar liradır.
Çeteler ve deprem
      Yardım konusundaki okur mektuplarından özet:
      - Af Yasası çetelerin hükümete sindirimi zor kararlar aldırabildiğini gösterdi. Hükümetin başı sindiremeyeceğini bildiği halde dayatmaya boyun eğmiştir. Çeteler hapisteki üç beş tetikçiden ibaret değil. Silahsız çeteler silahlılardan daha güçlü. İnşaat çeteleri, müteahhit mafyası kısa sürede hükümeti etki altına alacaktır. (..) Toplanan paranın kullanımı (o yüzden) önem kazanıyor. Bu paralar sıkı denetim altında kullanılmalı. Parayı büyük ölçüde Afet İşleri Daire Başkanlığı'nın kullanacağı anlaşılıyor. İşin hacmi tek bir genel müdürlüğü çok aşıyor. O yüzden deprem hesapları üzerinde Hazine, Maliye ve Merkez Bankası'nın denetimi sağlanmalı. Denetleme kurulunda
"sivil örgütler" de temsil edilmeli. Toplanan para miktarı açıklanmalı, harcama kamuoyunun gözü önünde olmalı. Yoksa hükümet tatsız söylentilerin odağı haline gelir.
MeÄŸer kahinmiÅŸ..!
      Körfez depremiyle ilgili en ilginç yorumu (!) hakkındaki lösemi kampanyasından tanıdığımız Dr.
Oktar Babuna yaptı...
Babuna'ya göre son deprem, yılı, ayı, günü, saatiyle Kur'an'da haber verilmiş. Zelzele suresinin 99'uncu sırada olması 99 yılını işaret ediyormuş. Surenin 8 ayetten oluşması 8'inci ayı haber veriyor, 1'inci ayette geçen
"Zulzileti lardu zilzelha" cümlesinin 17 harften oluşması depremin ayın 17'sinde olacağını gösteriyormuş.
"Ve insan ne oluyor" sözlerinin üçüncü ayette yer alması da saat üçü işaret etmekteymiş.
      Yoruma diyecek yok.. Yok da Kur'an'ı bu kadar ince yorumlamayı başaran Sayın Doktor
Babuna neden olacakları önceden saptayıp haber vermedi? Burası soru...
      ***
      Kemal Demir, Kızılay’ın bundan sonra çadır alımına yöneleceğini söylemiş. Daha önce ne alıyordunuz beyefendi, beş yıldızlı otelde viskinizi mi?..
      ***
60 yıl önce, sonra...
      Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin yayın organı
V - Özgürlük, 1939 Erzincan depreminden sonra bölgeye giden gazeteci - yazar
Vala Nureddin'in izlenimlerini yayımlamış. O gün neler görüp aktarmış bakalım üstad
Vala:
      - Kabul edelim ki, bu böyle! Zelzeledeki ölümlerin ekserisi cehaletimizdendir. Şüphesiz feleğin büyük bir darbesini yedik; şüphesiz, böyle bir sarsıntıya maruz kalanın zayiatı da olur; fakat deniliyor ki:
     Â- Mimarinin çok dahli vardır. Ãœstü düz ve kiremitsiz toprak damlar, birdenbire çökerek altındakileri ezmiÅŸtir. Nitekim, iyi çatılı evler az yıkılmış. Kubbeli tavanlar ve baÄŸdadili duvarlar daha mukavemetli oluyor.
      Öyleyse, bundan sonrası için tedbirli davranmak, zelzele memleketi olan Türkiye'de fenni şekilde inşaat yapmak mecburiyetindeyiz.
      Zelzeleye, yangına, böceğe - tahtakurusuna - bile mukavemet eden malzemenin keşfedildiği bu asırda toprak damlar altında kalmak, çıra duvarlar arasında cayır cayır yanmak, haşarata vücudunu yedirmek bir gün sonu gelmesi icap eden iptidailikler arasındadır.
      Milletimizin başka seviyeler geçmesi icap ediyor. Tabiat yakamızdan tutmuş, sarsa sarsa bunu ihtar ediyor.
      (...) Münbit ovalarımızı sular basıyorsa ve bütün mahsulümüzü söküp götürüyorsa o da cehaletten! Bursa'yı, Karacabey'i nasıl sel kaplarmış ki, Firavun zamanının Mısır'ın da bile Nil'in feyezanına karşı tedbirler alınmış... Bizim memlekette adamakıllı seyrüsefere ehliyetli bir nehir yok; yine, ortalığı su basıyor... Bu fecaate boyun eğemeyiz!
      Yıldırıma hakim olduğumuz, salgın hastalıkları önlediğimiz, İstanbul'un büyük yangınlarının alevini ram ettiğimiz gibi, gözlerimizi açarsak emre, idareye girmez sandığımız bu afetlere de dizgin takabiliriz.
      Muhakkak ki, Türk milleti, bu işin üstünden gelebilir. İptidai damlarımız altında on binlerce nüfusumuzu ezdirişimiz inşallah sonuncu olur... Bundan sonraki mukadder zelzele, Türkiye'de kolay kolay yıkılacak bina bulamaz ve seller - sedler arkasında mahpus kalır. Buna inanmazsak, yeni felaketleri bekleyelim!..."
      ***
      Masaldaki gibi yani... Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik. Bir de baktık ki... Kocaeli... Ve Adapazarı...
      ***
      Yardım eden eller, dua eden dudaklardan
      daha uludur.
      ***
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr