Manken Aysun Kayacı’nın “Dağdaki çobanın oyu ile benim oyum bir mi?” sözleri 14 yıldır tartışılıyor. Kayacı mankenliği çoktan bıraktı, evlendi, iki çocuk sahibi oldu, yurt dışına yerleşti ama o tek cümlesi hâlâ gündemde. Ne demek istemişti Kayacı:
“Dağdaki çobanla benim oyum eşit ağırlıkta yani 1 oy olarak sayılıyor ama öyle olmaması lazım, benim oyum daha değerli.” Kayacı’nın sözleri bu anlamda ele alındı ve demokratlar tarafından çokça eleştirildi.
Peki, çoban ile Kayacı’nın oyları bir mi gerçekten?
Prof. Barış Doster bu soruya son kitabında net bir yanıt getirdi:
- Çoban ile Kayacı’nın oy hakkı eşittir ama söz hakkı eşit değildir. Zenginin veya şöhret sahibinin sözüne kulak verilir, çobanın sözüne kulak verilmez. Çoban seçimden seçime oy kullanır, sesini hiçbir platformda duyuramaz. Toplumda ağırlığı olan kişi sesini her platformda duyurabilir. Oyların eşitliği lafta kalır.
KELEPÇE
Kadın cinayetleri tüm toplumu ettirecek kadar arttı. Kadına şiddet denince alınan önlemlerden biri erkeğe “uzaklaştırma” cezası vermek. Belirlenen süre için verilen bu cezada erkeğin kadına yaklaşması yasak. Peki, yaklaşırsa ne oluyor? Bildiğimiz kadarıyla pek bir şey olmuyor. Daha doğrusu, caydırıcılık anlamında pek bir şey olmuyor. Son örnek, Zeynel Korkmaz adlı kişi, hakkında uzaklaştırma kararı olduğu halde bunu dinlemedi ve eşini öldürdü.
Bu ceza verildiğinde en azından ilgili kişiye zorunlu olarak elektronik kelepçe takılamaz mı? Bu yöntem niye uygulanmaz? Yeterince elektronik kelepçe yok, gibisinden bir bahane herhalde söz konusu olamaz. Böyle bir bahaneyi en azından bir aydır evlerinde elektronik kelepçeyle hapis tutulan Boğaziçili gençlere anlatamazsınız.
ŞUBAT
Postmodern darbe adı verilen 28 Şubat olayı her yıl biraz daha şevkle, biraz daha öfkeyle anılıyor. Her türlü darbeye karşı bilinçlenmemiz zorunludur. Bu arada darbeleri hazırlayan ortamı ve nedenleri de iyi tespit etmemiz gerekir.
Emekli Albay Alican Türk, “Bitmeyen Sömürü 28 Şubat” adlı kitabında olayı farklı açılardan bakarak değerlendiriyor. 14 ay hapis yatan, beraat eden ancak savcının talebiyle yeniden yargılanan Alican Türk’ün davası halen Yargıtay’da sürüyor. Kendisi, kitabında, hiç bilinmeyen, konuşulmayan, üzerinde durulmayan noktaları dile getirdiğini söylüyor. 28 Şubat’la ilgili sağlam fikir edinmek için okumakta fayda var.
ÇAY
Azerbaycan’dan çay ithalatı serbest bırakıldı. Gümrük vergisi kaldırıldı.
Resmi Gazete’de yayımlanan 2 Mart tarihli kararla Azerbaycan’dan 300 ton çay ithal edilecek.
ÇAYKUR’un 100 bin tonun üzerinde stoku mevcut. Çayların depolarda küflendiği bilinirken çay ithaline izin verilmesi tabii şaşkınlık yaratıyor. Azerbaycan’ın yıllık
çay üretimi 1 000 ton. Bir o kadar çayı da dışarıdan alıyor. Bu durumda Azerbaycan’dan çay ithalinin hangi hesaba dayandığı anlaşılamıyor.
Ticaret Bakanlığı’nın bu ilginç ticareti bölge halkına izah etmesi gerekir.
TUVALET
Kadıköy Bahariye’de zaman zaman uğradığım kafe ve kitapçının bulunduğu binanın tuvaletine de giriyorum bazen. Aynı tuvaleti binadaki diğer dükkân sahipleri hatta bir tiyatronun elemanları da kullanıyor. Her zaman pislik içinde. Sabun falan hak getire. Son dört aylık kapanmadan sonra dün baktım.
Tuvalet aynı tuvalet. Mikrop yuvası. İstanbul’da bu tür yüzlerce bina var. İçlerinde yüzlerce kişinin çalıştığı bu han tipi apartmanların genellikle tek bir tuvaleti bulunuyor. Çoğu aynı durumda.
Belediyelerin işi bu tür tuvaletleri de denetlemek değil midir? Neden kimse uğramaz buralara? Hiç değilse pandeminin hatırına bir uğrasanız sayın belediyeciler.