Rahatsızlandığımız için gidemediğimiz Kars - Erzincan - Tunceli gezisinden Meral Tamer arkadaşımız güzel tespitler yolladı. Erzincan’da erkekler kadın eli sıkmıyormuş. Tunceli’de terör ekonomiyi çökertmiş, 10’dan fazla işçi çalıştıran işyeri sayısı 3 - 4’ü geçmezken kentte 5 çiçekçi dükkânı varmış. Çünkü Tuncelililer her fırsatta birbirlerine ve mezarlıktaki yakınlarına çiçek götürürmüş. Büyük kentlerin çiçekçileri ise "çiçek yerine bağış" sistemi yüzünden çiçeğin gittikçe halkın yaşamından koparıldığından yakınıyor. Tunceli’yi örnek almalıyız. Çiçeği hayatımızdan eksik etmeyelim...
İnsanı elbisesine göre karşılarlar, bilgisine göre ağırlarlar.
Kemal Derviş "Tek bir oyun bile çöpe gitmesini istemiyorum" demiş.
Öyle bir şeyin gerçekleşmesi için şimdiki Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Kanunu’nun çöpe atılması gerekiyor.
Pazar günü iki spor spikerine kulağımız takıldı.. Biri Münih’ten Avrupa Atletizm Şampiyonası’nı nakleden TRT Spikeri Güven Göktaş... Diğeri NTV’den Türkiye - Yugoslavya basketbol karşılaşmasını nakleden Murat Kosova... Konuya ve mikrofona hâkim, dengeli, ölçülü, başarılı iki genç adam...
İkisini de kutluyoruz...
Süreyya Ayhan’la ilgili bütün gazeteler güzel başlıklar atmışlardı ama en güzeli şuydu:
"Sen Türkiye’nin aşkısın Süreyya"
Acaba biri de "matbuat" adına şöyle bir "özür" yayımlar mı dersiniz:
- Seni magazinleştirmek için çalıştık, duygularını porno haber malzemesi yaptık, kafamız yalnızca tek bir konuya çalıştığı için sporculuğunu bıraktık cinsiyetini istismara yöneldik... Seni üzdük... Sen soyluluğunla sustun, Anadoluluğunla direndin, yüreğinle koştun... Koştun... Kimsenin varamadığı zirvelere ulaştın. Şimdi seninle övünüyoruz. Affet bizi Süreyya..
Ekonomide işler kötüye giderse, yeni bakan Masum Türker’in ne diyeceği belli:
"Ben masumum!"
Fıkrayı pazar günü televizyonda izlediğimiz "Uygunsuzlar" adlı filmde Clark Gable anlatıyor... Yolcu şehrin yolunu kaybetmiş. Uğradığı kentte adamın birine yolu soruyor... Bilmiyorum, diyor adam... Tren istasyonunun yerini soruyor... Adam, bilmiyorum, diyor... Yolcu kızıyor:
- Birader sen de hiçbir şey bilmiyorsun...
- Ama yolunu kaybeden ben değilim, diyor adam...
Rahşan Ecevit’in Şebinkarahisar’a verdiği söz yüzünden ortalık karıştı... Pekçok ilçe il olmak için sıraya girdi; Ankara’ya tam saha pres uygulamaya başladı...
İyi de, bir ilçe il olunca abat mı oluyor? Halk köşeyi mi dönüyor?
Sorunun yanıtını 1992’de il olmuş Ardahan’da gazetecilik yapan Kasım Tırpancı’dan alıyoruz:
- İl olunca polis ve asker sayımız arttı... Eskiden küçük bir ilçe olduğumuz için ne polisevi vardı ne de orduevi... Polis ve memurlar kirada oturur, bu da ev sahiplerine ek bir katkı sağlardı. Şimdi bol bol lojmanımız var, o yüzden kiralar düştü... Eskiden polis ve asker esnaftan alışveriş yapardı, şimdi sayıları çoğaldığı için kendi kantinleri açıldı, dolayısıyla esnafın geliri azaldı.
Ardahan ilçe iken devlet buraya en tecrübeli kaymakamlarını, savcılarını, hakimlerini gönderirdi. Şimdi küçük bir iliz ya, kıyıda köşede kalmış hangi memuru varsa onları gönderiyor. Eskiden kaymakamlarla, savcı ve hâkimlerle iç içe yaşar, sorunlarımızı doğrudan kendilerine aktarabilirdik, şimdikilerin yüzünü gören cennetlik oluyor.
Özel sektör gelir diye bekliyorduk, gelmedi... Kamu sektörünün var olan birkaç fabrikası, örneğin Göle TİGEM Entegre Tesisleri, Ardahan Et Tesisleri ve Süt Toplama Merkezi, özelleştirme ve küreselleşme felsefesinin doğrultusunda teker teker kapandı... Pek çok kişi Ardahan’ın yeniden ilçe olmasını istiyor... Ama artık ne mümkün...
Bir kasabada hırsızlık olmuş. Çok sayıda zanlı yakalanmış ama gerçek hırsızın kim olduğu bir türlü belirlenemiyor. Polis çaresiz... Hicabi Amca’dan yardım istemişler. Demiş ki:
- Halktan birilerine sorun onlar hırsızı bulur...
- Nasıl yani?
- Bizim halkın karşısına seçimlerde 100 kişi koy; 99’u masum 1’i musibet olsun.. Halk sağduyusuyla o musibeti bulur ve oyunu götürüp ona verir. Bu konuda da halkın sağduyusundan yararlanabilirsiniz.