ABD, kısaca CAATSA adı verilen “hasımlarla mücadele” yasasına dayanarak Türkiye’ye yarı ambargo uygulamasına başladı. Yaptırımlar arasında “ABD’nin ürün ve teknolojileri için ihracat lisansı verilmemesi, ABD mali kuruluşlarından 10 milyon doları aşan kredilerin verilmemesi, Eximbank kredilerinin kesilmesi, uluslararası mali kuruluşların kredi vermelerinin engellenmesi” gibi ağır kararlar var.
Türkiye’nin önüne açık bir şart konuldu:
“S-400’leri ABD’nin uygun göreceği şekilde kullanım dışı bırakacaksınız.”
Aksi takdirde, şimdilik 5 maddesi kabul edilen CAATSA’nın diğer 7 maddesi daha uygulamaya konacak. Türkiye tam ambargo altına alınacak.
Ekranlarda ve sütunlarda ABD’ye karşı misilleme yolları tartışıladursun...
Türkiye’nin ani bir karşılık vermeyeceği Dışişleri Bakanlığı’nca çoktan açıklandı:
“Türkiye uygun gördüğü şekilde ve zamanlamayla mukabelede bulunacaktır.”
Uygun şekil ve uygun zamanlama ne olacak? Meçhul...
Aslında ABD ambargosu 2019’da Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasıyla başlamıştı.
Türkiye’nin hava savunması planlamasını altüst eden Washington, ayrıca 1.5 milyar dolar ödenmiş 6 adet F-35 uçağımıza el koydu.
Türkiye bu ağır eşkıyalık karşısında ne mi yaptı?
Ne yaptığını Pentagon sözcüsü Jessica Maxwell geçen temmuz ayında açıkladı:
- Türk şirketlerinin F-35 uçağı için ürettiği 139 parçanın üretiminin 2022 boyunca devam etmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır.
Türkiye haklı bir misillemeyle 139 parçanın üretim ve ihracatını durdursaydı, F-35 projesini -geçici de olsa- felç edebilirdi. ABD’nin yeni tedarikçi bulması bir iki yılını alırdı.
CAATSA yaptırımları karşısındaki tavrımız da aynı istikamette ilerliyor.
MSB Hulusi Akar, “Türkiye’nin S-400’leri, Yunanistan’ın S-300’leri kullandığı gibi kullanabileceğini” açıkladı. Yunanistan, Girit’te hangarda tuttuğu S-300’leri tatbikattan tatbikata çıkarmakta, ABD’nin kontrolünde yeniden hangara koymaktadır.
ABD S-400 konusunda bunu -veya bir başka ülkeye satılmalarını- da kabul etmeyebilir, füzelerin Rusya’ya iadesini şart koşabilir.
İLAHİ
CHP’li milletvekilleri “Allah”lı söylemleri artırdılar.
Kemal Kılıçdaroğlu artık “İktidara geleceğiz” diyeceği zaman söze “Allah kısmet ederse” diye başlamayı ihmal etmiyor.
Değerli bir milletvekili de geçenlerde Sağlık Bakanlığı’ndaki yolsuzlukları anlatırken:
- Adalete hesap vermeyebilirsiniz ama öteki dünyada Allah’a nasıl hesap vereceksiniz? diye seslendi AKP sıralarına.
Böylece dünyada hesap verme zorunluğu önemini kaybediyor!
Nasıl olsa öteki dünyada hesap verilecekse bu dünyada insanları adalet önüne çıkarıp üzmeye ne gerek var!
Hoş, o hesap vermesi gereken milletvekilinin:
- Allah benim bunları yapmamda sakınca görse izin verir miydi? gibi bir mantıkla kendini vicdanında savunması da olasıdır.
Rahmetli Korkut Özal mal beyanı için sıkıştırıldığında:
- Ben ancak Allah’a hesap veririm, der çıkardı işin içinden.
Ey CHP’liler... Siz kiminle dans ediyorsunuz?
Hukuk devleti böyle mi korunur?
YAN ETKİ
Halkımız gelecek olan ancak ne zaman geleceği belli olmayan Kovid aşısı için tedirgin ve temkinli.
Özellikle yan etkileri üzerinde kuşkulu.
Bu kuşku haklıdır. Aşının yan etkileri zararlı olabilir.
Ancak şunu da sormak gerekiyor.
Sayın halkımız... Doktor ilaç yazıyor, içiyorsunuz.
Prospektüste o ilacın yan etkilerini dikkatle okuyor musunuz?
Doktorlar ilaç yazarken tüm muhtemel yan etkileri hesaba katıyor mu?
Uzun testler yapılmadan yan etkiler hesap edilebilir mi?
Sabah akşam yediğiniz yiyecekler, içecekler üzerindeki etikette içerdiği kimyasallar yazıyor.
Bunların yan etkilerini biliyor musunuz?
Bozuk gıdalara cezanın tüketildikten sonra verilmesine ne diyorsunuz? Neden buna itiraz etmiyorsunuz?
Yan etkiler konusundaki hassasiyet güzel.
Ama neden sadece aşı konusunda!
RASAT
ABD’den yazan astronomi konularıyla ilgili dostumuz:
- Türkiye’de Taki-yüddin’in doğumunun 500. yılı nedeniyle bir anma düzenlenmeyecek mi? diye soruyor.
Takiyüddin 1521 yılında Şam’da doğmuş, 50 yıl sonra Padişah 3. Murat’ın gökbilimcisi olmuş, dünya çapında bir astronomdur. Çağdaşı Tycho Brahe ve Johannes Kepler gibi gökbilimcilerle aynı düzeyde araştırmalar yapmış, rasat aletleri icat etmiş, mekanik bir saat yapmayı başarmış, sayısız kitap yazmıştır. Osmanlı’da bilim denince ilk sayılan isimlerden biridir Takiyüddin. Ne var ki softaların çıkardığı söylentiler üzerine padişah fermanıyla rasathanesi kapatılmış, ardından da bina, denizden Kılıç Ali Paşa tarafından topa tutularak yıkılmıştır. Rasathaneyi topa tutanlardan yana değilsek Takiyüddin’i anmalıyız. Gökbilim tarihinde, Kopernik’in, Brahe’nin, Kepler’in, Bruno’nun yanında adı anılan bu ünlü bilim adamını layık olduğu yüceliğe oturtmalıyız.
ASKER
AKP’li üç milletvekili Meclis’ten izin almadan 21 gün bedelli askerlik yapmışlar. Bedelli askerlik yapanın iş yerinden ücretsiz izin alması gerekirmiş. Oysa onlar izin almadıkları gibi, 25’er bin lira milletvekili maaşını almaya devam etmişler. Üç milletvekili, olay ortaya çıkınca, askerdeyken aldıkları 25’er bin lirayı, Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na bağışladıklarını açıkladılar. Olayı ortaya çıkaran CHP’li Mahmut Tanal ise “Bu para size ait değildi, bağışlayamazsınız, hazineye geri vermelisiniz” diyor. Tartışma sürüyor.
Bu da yeni moda... Hak edilmeyen paralar ortaya çıkınca “Ben parayı almadım, vakfa bağışladım, hayır işine harcadım” vs. deniyor.
Cevabını Meclis kürsüsünden bir milletvekilinin ağzından duyduk:
- Devletin kesesinden sevap kazanmayı bırakın.