Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tütün Yasasının tartışıldığı günlerde Kemal Derviş'in Sabancı ailesi, Yüksel Yalova'nın ise Koç ailesinden Mustafa Koç tarafından ağırlandığını yazmıştık. Mustafa Koç gönderdiği açıklamada... Sözü geçen yemeğin yalısında değil bir otelin restoranında düzenlendiğini... Bunun Yoksel Yalova'yı ağırlamaya yönelik bir davet değil toplam 10 davetliyi içeren "Ekonomi ve siyaset ilişkileri" konulu bir sohbet olduğunu... Davetlilerin akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler ve işadamlarının temsilcilerinden oluştuğunu... Yüksel Yalova'nın toplantıya Bakan sıfatıyla değil birikiminden yararlanılacak bir siyasetçi kimliğiyle katıldığını bildirdi... Teşekkür ediyoruz...

Kırmızı plakalı araçla dolaşan ve önemli bir denetim kuruluşunun başında olan yüksek bürokratın Çankaya'da bir siteden 320 bin dolara iki daire satın alıp birleştirdiğini, içine de 30 - 40 bin dolara döşediğini yazmıştık.
Ad vermeyişimize rağmen bizi arayan bu yüksek bürokrat, eşiyle birlikte 40 yıldır çalıştıklarını, Eskişehir'deki dairelerini satarak Çankaya'daki daireleri aldığını anlattı. Açıklamasını inandırıcı bulduk.

Yazar Pakize Suda, kadınları anlamaya çalışan bir erkeğe diyor ki:
- Hamamböceğini takip edeceksin! Hamamböceği hızla bir istikamete doğru yol alırken, hiçbir engelle karşılaşmamasına rağmen aniden durur ve bambaşka bir yöne doğru koşmaya başlar. Bunun nedenini çözdün mü, kadınları da anladın demektir.

Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü SİPRİ’nin hesaplarına göre Türkiye, 1996 - 2000 yılları arasında en çok silah satın alan ülkeler sıralamasında 4’üncüymüş. Ulusal gelirimizin en büyük bölümünü silaha harcadığımıza göre en güçlü ve güvenli ülke durumunda olmamız lazım. Ama ne görüyoruz... Sınırlarımızı koruyalım derken başkent düşmüş. Ülke yönetimini ABD ve IMF teslim almış. Kârlı kuruluşlar tek tek elden çıkıyor. Üstelik ülke parasızlıktan silah da alamıyor.
Demek ki neymiş... Bir ülke daha çok silah satın alarak güçlenemiyormuş. Yatırım önceliğini ekonomik kalkınmaya vermek daha akılcı görünüyormuş. Hiç değilse şunu öğrensek..

İstanbul Halkalı'da, bugünkü değeri 700 trilyon lirayı bulan 105 hektarlık bir arazi önceleri Halkalı köyünün merası iken... 1996 yılında Küçükçekmece Kadastro Mahkemesi'nin kararıyla İsmail Şefik Paşayiğit adlı vatandaşın mirasçılarına geçiyor... Mirasçıların avukatı İbrahim Taşkın yaptığı satış vaadi sözleşmesi sonucu davayı kazanınca arazinin sahibi oluyor... Peşinden satıyor... Kime mi? Aynı avukatlık bürosunu paylaştığı, müvekkillerinin lehine karar veren hakimin kardeşine... Peki sonra ne oluyor? Arazinin son sahibi, buradan 4 hektarlık bir bölümü yeğenine (davada karar veren yargıcın oğluna) düğün hediyesi olarak veriyor. Hediyenin değeri 3 trilyon lira olarak hesaplanıyor.
Bu tezgahta kilit rolü oynayan avukatın kimliği mi? Çok ilginç; halen ANAP İstanbul İl Başkanı koltuğunda oturan İbrahim Taşkın.
Hani şu, kısa bir süre önce "En Başarılı Bakan" plaketi verdiği Sadettin Tantan'a, ANAP'tan istifa etmesi üzerine, "def ol git!" diyen zatı muhterem.
Değerli meslektaşımız Saygı Öztürk Star'daki yazısında İçişleri Bakanı Tantan'ın bu olayın üzerine giderek kanıtları ortaya çıkardığını, İbrahim Taşkın'ın Tantan'a öfkesinin buradan kaynaklandığını yazıyor.
Arkadaşımız Fahrettin Fidan, ANAP'ın Teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ersin Taranoğlu'na olayla ilgili görüşünü soruyor.. Taranoğlu yazıyı şöyle bir(!) okumuş.. Diyor ki:
- Hırsızı yargılamak mahkemelerin görevi. Eğer ortada bir hırsızlık varsa savcılar harekete geçer, dava açar. Dava açılır, arkadaşımız mahküm olursa biz de harekete geçeriz...
Özetle... ANAP açısından çok ilginç bir durum yok ortada...

Yargıç
Yabancı bir hukuk dergisinde gözümüze çarpan H. L. Mencken imzalı özlü söz: "Yargıçlar, kendi sınav kâğıtlarına kendileri not veren hukuk öğrencileridir..."