Has mimarlarımızdan Doğan Hasol, ömrü boyunca tanık olduğu ilginç olayları “Geleceğin Geçmişini Yemişler” adlı kitabında topladı.
Kitap adını Ferdi Tayfur’un “Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim” adlı türküsünden alıyor. O türkünün orijinalinde bir bölüm şöyle:
“Buralarda ağaçları kesmişler
Yerlerine taş duvarlar dikmişler
Geleceğin geçmişini yemişler”
Doğan Bey diyor ki:
“Atatürk dönemi Türkiye’nin gördüğü tatlı bir rüya imiş. O dönemdeki maddi manevi birikimi 1940’lı yıllardan beri hovardaca tüketiyoruz. Bu durum yalnızca bizim kuşaklarımızı etkilemekle kalmıyor gelecek kuşaklara aktarılacak değerli miras da tüketiliyor...
Doğan Hasol’un bir özelliği de ömrü boyunca birbirinden ilgisiz işlere girişmiş olması.
Bir ara reklamcılık da yapmış. Kol saati reklamı düzenlemişler. Saatlerin birbirinden güzel fotoğrafları çekilmiş. Müşteriye sunulmuş. Ama sonuç soğuk bir duş olmuş. Sebebini Doğan Bey şöyle anlatıyor:
“Meğer saat reklamlarında saatlerin hep 10’u 10 gece resimlenmesi gerekirmiş. Bizim çekimlerimizde ise akreple yelkovanın bu konumuna dikkat edilmemişti.”
Kitapta bu satırları okuduktan sonra birkaç yerde saat reklamlarını baktık. Gerçekten de çeşitli markaların tüm saat reklamlarında saatler hep 10’u 10 geçe gösteriliyor.
Keyifle okunan, bin bir hayat deneyimi ile dolu bir kitap bu...
ESKRİM
Sanatın sporcuyu nasıl güçlendirdiğini olimpiyat şampiyonumuz Mete Gazoz’un hayatını okurken öğreniyoruz... Babası sportif gücüne katkı amacıyla küçük yaştan itibaren piyano ve resim dersleri aldırmış Mete’ye... Peki sporun da sanata katkıları var mı? Elbet var. Sanatçı Ahmet Mümtaz Taylan’ın “Ara Toplam” adlı kitabında, felsefi düşünceler arasında bir bölüm de dikkatimizi çekiyor. Konservatuarda eskrim dersi de varmış. Gerisini kitaptan okuyoruz:
“Rahmetli hocamız Sait Tayla çok muazzam bir insandı. Ben kendisiyle eskrim yaptığımda yetmiş küsur yaşındaydı. Derdi ki: “Evladım mesafe için bu dersi koyduk. Nerede duracağını, nerede kalkacağını, nerede eğileceğini, nerede doğrulacağını, nerede konuşacağını, nerede susacağını öğren diye bu dersi koyduk. Yoksa karşıdakini bu kılıçla böğründen del diye değil”
ESPRİ
Yazmıştım. Moda parkında “İstanbuul, İstanbuuul” diye bağıran bir hanım dikkatimi çekmişti.
Dikkatle bakınca anladım ki kızını çağırıyormuş...
Küçük kızın adı İstanbul imiş...
İlk kez duydum, o yüzden bana ilginç geldi...
Facebook dostları Okay Bayülgen’in kızının adının da İstanbul olduğunu hatırlattılar
İstanbul güzel isim tabii... Eskiden güzel olan bir şehrin adı...
Ancak yine de kimi yerde ve zamanda garip karşılanabilir.
Haldun Demirel Facebook’ta şöyle bir örnek vermiş:
- Hanımefendi Ankara otobüs terminalinde böyle bağırsın da görelim...
ADA
Büyükada’ya bir yakınımızı ziyarete gittik.
Motordan adaya iner inmez bir anons duyduk:
“Sayın yurttaşlar, İstanbul Valiliğince bildirilmiştir...
İstanbul İli Orman Yangınlarıyla Mücadele kapsamında ormanlık alanlara girişler, Ağustos ayının sonuna kadar yasaklanmıştır.”
Ada’nın yarıdan çoğu orman... Ormana giriş yok…
Müsilaj nedeniyle denize de girilmiyor...
Ne yapacaksınız Ada’da...
İskelede bir kahve içip geri döneceksiniz
Biz eskiden doğanın insanoğluna tükenmez ikramlarda bulunduğunu sanırdık
Şimdi görüyoruz ki doğa tükeniyor
Ormanlar tükeniyor, denizler tükeniyor, sular tükeniyor…
İnsanoğlu bu gerçeği görmekte gecikiyor.
MEDYA
Almanya’da yapılan bir araştırmaya göre Almanya’da yaşayan göçmenler Alman medyasına kendi ülkelerinin medyasından fazla güveniyor. Örneğin Türkiye kökenlilerin yüzde 44’ü Almanca medyaya “genelde” veya “tamamen” güvendiğini söylerken, Türkçe medyaya güven yüzde 35’te kaldı.
Sadece Türkçe medyanın yazdıklarına güvenenler ise yüzde 15...
FIRSAT
Sel, deprem, büyük yangın gibi geniş çaplı felaketlerin ardından mutlaka şu haberi görürüz medyada;
“Fırsatçılar ürünlerine fahiş zamlar yaptılar”
Kural değişmedi. Halen devam etmekte olan yangın felaketinin ardından aynı haberleri gördük.
Bir ay önce 170 ile 200 lira arasında satılan yangın toplarının fiyatını 500… Isıya dayanıklı eldivenlerin fiyatını 44 liradan 330… Karbon filtreli maskenin fiyatını 211 liradan 241 liraya çıkarmışlar.
Bu haberlerin ardından gelen ikinci değişmez haber de yetkililerin “Fırsatçıların ağır şekilde cezalandırılacağı” demeçleridir.
Nitekim yetkililer beklenen demeci verdi, fırsatçıların cezasız kalmayacaklarını bildirdi.
İyi de... Bugüne dek fırsatçılarla gerçekten mücadele edilse, gerçekten ağır cezalar verilseydi Türkiye hala bir fırsatlar ve fırsatçılar ülkesi olur muydu?