Suriye’den çoluk çocuk gelen sığınmacılar yalnızca mali yük getirmediler, aynı zamanda nüfus dengesini ve kimyasını bozdular. Bizim vatandaşların işlerini ellerinden aldılar.
Afganistan’dan gelenler daha da tehlikeli...
Bunlar aile değil genç erkekler... Çoğunluğu geçmişte Taliban’a karşı ABD’nin ve NATO’nun yanında yer almış olup şimdi Taliban’dan kaçanlar.
Aralarına pekâlâ IŞİD hatta Taliban militanları da karışmıştır. Sayılarını tam bilmiyoruz. Ama binlerce oldukları söyleniyor.
Küçük bir kısmını ABD kabul edecek. Geri kalanlar bize kalacak.
Bunlar nerede nasıl barındırılacak? Meçhul...
Bu arada gözden kaçmaması gereken önemli bir nokta da şu...
Bu kitleler geçmişte ABD emrinde çalıştığı için mutlaka ABD gizli servisleriyle temastadır. Acaba ABD bunları nasıl kullanacak... Hangi ABD mi? Türkiye’yi dört bir yandan kuşatma çabasındaki ABD’den söz ediyoruz...
ABD gizli servislerinin bunları örgütleyip herhangi bir eyleme sevk etmesi hiç de zor olmamalı...
Afganistan Başkenti Kabil henüz Taliban’ın eline geçmedi. Ama şehrin düşmesi an meselesi. Türkiye’ye yeni göç dalgaları beklenebilir. Yeni göçleri önlemek en acil işimiz olmalı...
DAVA
CHP eski Milletvekili Eren Erdem mesaj geçmiş. Diyor ki:
“Yangınlardan 15 gün önce yaptığım tatili; ‘Ormanlar yanarken tatil yapıp eğlendi” diye haber yapan gazeteye 500 bin, haber altında bana küfreden 493 kişiye 100’er bin TL dava açtık. Yüzde yüz kazanacağız, çünkü haber yalan. Parayı; yangında evi yananlara aktarıyoruz.” Palavra haberin bazen böyle faydaları vardır...
TÜLEYLİ
Ünlü yazarların eserlerini okuruz... Aklımızda tutarız... Ama o yazarların hayatı konusunda yeterince bilgimiz var mıdır? Sanmıyoruz... Orhan Tüleylioğlu çok hoş bir kitap yazmış:
“Gerçeği Söylemek”...
Kimi ünlü yazarların başlı başına dram olan hayatlarını anlatıyor. Genç yaşta hayatına son vermiş kimi yazarların bıraktıkları notlar hüzünle okunuyor. Mesela 29 yaşında hayatına son veren Şair Nilgün Marmara:
“Hayatın neresinden dönülse kardır” diye yazmış günlüğüne...
Kitapta Puşkin’den Sartre’a, Orhan Kemal’den Fakir Baykurt’a çok sayıda sevilen yazarın hayatlarından kesitler var.
Tabii yazar herkesçe sevilmez. Jean Paul Sartre şöyle diyor:
“Kitaplarım ter ve zahmet kokar ve aristokratlarımızın burnuna da onlardan pis bir koku geldiği doğrudur”
Gazete yazarları da böyle düşünceler içinde olabilir!
DÜŞMAN
Haberi ajanslar geçiyor...
“Ankara’nın Altındağ ilçesinde bir parkta çıkan bıçaklı kavgada 2 kişi yaralandı. Şüphelinin mülteci olduğu haberinin yayılmasının ardından ise mahallede yaşayanlar, mültecilere ait işyerleri ve araçlara zarar verdi.”
Buna benzer haberler sıklaşabilir. Çünkü ülke çapında göçmen düşmanlığı artıyor
Bu ülkenin göçleri kaldıracak hali yok. Halk haklı olarak göçmenleri istemiyor
Ancak onların “istemiyoruz, gitsinler, defolsunlar” gibi mesajlardan ya da su zammından alınıp geri gideceğini düşünmek de abes... Eleştiriler doğrudan göçmenlere değil onları buraya taşıyan ya da gitmelerini önleyen politikalara yönelmeli. Göçmenleri aşağılayarak, hakaret ederek karşımıza alırsak sadece düşman ederiz, bugünkünden daha vahim çatışmalar meydana gelir...
HOCA
Fenerbahçe-Giresun Spor maçı oynanırken tribünden davudi sesli bir seyirci var gücüyle bağırıyor:
- For for tuu, for for tuu...
Teknik Direktör Pereira tribüne dönüyor, sinirli sinirli bir şeyler söylüyor...
Meğer Fenerbahçe 3 3 4 sistemiyle oynuyormuş. Seyirci ise 4 4 2 sistemiyle oynamayı öneriyormuş.
Adamın kim olduğu haberlerde belirtilmiyor.
Ama ona “Hocaların hocası” diyebiliriz!
SONSÖZ
Zorunlu kalmadığı halde başka ülkelere göçen yazarlara küçük bir yanıtı... Prof. Çetin Yetkin’in “Batılılaşma ve Kimlik Sorunu” adlı kitabında bulabilirsiniz... Okuyalım:
“Ülkesi bir bakıma kişinin anasıdır, onun bağrında doğup büyürsünüz, kişiliğinizin ilk biçimlenişi onunla olur. Fakat insan nasıl anasını seçemezse, üzerinde doğacağı toprak parçasını da seçemez. Bizim ülkemiz, anamız yoksul, geri kalmış... Doğru. Ama, varlıklı komşu çocuğunun güzel, bakımlı, kültürlü anasını kendinize ana edinemezsiniz. Kabul ederlerse sizi belki onların evine gidip yerleşebilirsiniz, fakat anasız bir sığıntı olursunuz. Ananızı bir başına bırakıp kaçsanız da o yine nüfus kütüğünüzde sizi dünyaya getiren olarak kayıtlı kalacaktır. Bu sicilinizden kaçamazsınız. Ben, anayurdunun gerçeklerini, bunlar hiç hoşa gitmese de, bunlardan kaçmayarak, başka ülkelere imrenmeyerek, gören, dile getiren, sorunlarına çözüm arayan, ona daha iyi bir yaşam sağlamak için çabalayan yazarlardan yanayım. Çünkü onlar, bu vatanın çocukları.”