ASAL Araştırma adlı şirket , 26 ilde anket yaparak vatandaşa “Türkiye’nin sorunlarını hangi siyasi parti çözebilir?” sorusunu soruyor.
Vatandaşların yüzde 39,5’i “Hiçbir parti sorunları çözemez” diyor. Ankette AK Parti yüzde 21, CHP ise yüzde 18,4 oranında destek görüyor. “Fikrim Yok” diyenlerin oranı ise yüzde 9,7...
***
Rahmetli Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş anlatmıştı...
Onun ağzından aktaralım:
- Genç bir hâkim olarak ilk tayin yerim doğuda Aralık ilçesiydi. Orada kaymakamın bir şoförü vardı. Bu adam sık sık neyle övünürdü biliyor musunuz?
- Neyle?
- Benim bozduğum arabayı kimse tamir edemez, diye övünürdü...
Nobel kazandı diye yere göğe sığdıramadığımız iktisat profesörü Daron Acemoğlu, giderayak Atatürk hakkında öyle yorumlar yaptı ki... İzlerken şaştık kaldık.
Osmanlı’da çoğulcu sistem varmış ama Atatürk yetkiyi tek elde toplamış, bu yanlış olmuş vs. vs...
Profesör Acemoğlu, sözü nasıl olup da Atatürk’e getirmiş ve bu kadar cahilane sözler sarfetmiş. Anlamakta zorlandık.
Ya da pek zorlanmadık...
Çünkü Cumhuriyet’le problemi olan kesimleri temsil edenler sözü her defasında 1930’lara indiriyor, bugünkü aksaklıkları Atatürk’e ve Cumhuriyet dönemine bağlıyor, mazereti 30’larda arıyor.
Merak ettik… Almanya’daki dostlara telefon açıp şunu sorduk:
- Alman medyasında sık sık güncel sorunlar tartışılır. Siz hiç sorunların kökenini Adolf Hitler’e ve o döneme indiren bir konuşmacıya rastladınız mı?
Konu iyi anlaşılsın diye Büyük Atatürk ile Almanya ve dünyaya en büyük kötülüğü yapan adamı kıyaslıyoruz...
Sinemalarda gösterimde olan “Bir Cumhuriyet Şarkısı” adlı filmi izleyen dostlar çok övüyor…
Filmde, Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret edecek olan İran Şahı için bestelenen operanın hikayesi anlatılıyor.
Şah’ın gelmesine 26 gün vardır ve Atatürk, genç besteci Adnan Saygun’dan bir opera bestelemesini ister. Adnan Saygun, 26 gün gece gündüz çalışarak “Özsoy Operası’nı” tamamlar...
Opera İran Şahı’nın önünde sahnelenir…
Atatürk kültürümüzün genişlemesi için Batı müziği ve operanın geliştirilmesine önem verirdi. O kadar ki... Çankırı şehrine de bir opera yaptırdığı yıllar sonra ortaya çıktı.
Bu nasıl oldu derseniz...
Bu ilimizde Atatürk’ün direktifiyle bir Kültür ve Sanat Merkezi inşa edilmiş, 1938 yılında açılışı yapılmıştı. Ancak bina sonraki yıllarda yıkılmaya terkedilmiş, harabe haline gelmişti. Halil Ulusoy adlı genç vali, bu ilde 2003 yılında göreve başlayınca binayı yenilemek için harekete
TBMM’de Tarım Bakanlığı bütçesi görüşülürken CHP Milletvekili Mustafa Adıgüzel söz alıyor ve şöyle konuşuyor:
“Türkiye sahte bal cenneti oldu arkadaşlar. İki yıl önce bir firmanın yaptığı analizlerde piyasadan toplanan 124 numuneden 111’i sakat, sadece 13 tanesi sağlam çıktı. Bu rakamlar yüzde 89,5 oranında sahte bala tekabül ediyor. Sonuçlar bakanlığa da verildi. Bu gerçeği bakanlık da biliyor.”
Mustafa Adıgüzel devam ediyor:
“ İki tane NMR cihazı alındı sahte balı tespit etmek için fakat aradan tam üç sene geçti, bu cihazlar hala çalıştırılamadı arkadaşlar”
“ Hileli üretim yapan firmalar belli. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir depoya baskın düzenlendi, tam 100 bin bal etiketiyle, 8 bin ton şeker şurubu elde edildi. Bu, 1 milyar liralık bir sahte bal malzemesiydi. Böyle hileli bal üreten birçok imalathanenin yeri biliniyor. Gereğinin yapılmasını bekliyoruz”
Mustafa Adıgüzel olayın en acıtıcı yanını şöyle özetliyor:
“Askeriye, öğrenci yurdu,
Cumhurbaşkanlığı arşivinde yaptığı çalışmaları “Atatürk’ün Mutfağı” adlı kitapta toplayan Murat Bardakçı, yurt içi gezilerde, Yalova’da hatta Gazi Çiftliği’ne gidişlerde yapılan tüm harcamaların şahsi masraftan ödendiğini anlatıyor. Geziler sırasında polislerin, şoförlerin ve diğer personelin yeme içme masrafları ile davetlilerin tüm masrafları da şahsi hesaptan karşılanmaktadır.
Manevi kızların yaptıkları masraflar da yine özel hesaptan ödenmektedir... Örneğin 30 Haziran 1928 tarihli şu kayıt:
“Nebile, Zehra ve Sabiha hanımların İstanbul’da gittikleri iki sinemadan birine 500, diğerine 400 kuruş, sinemada alınan kuru yemişe 200 lira...”
Manevi kızların ailelerine aylık verilmekte, kızların dondurma hatta kestane almak için ödedikleri para da aynı hesaptan çıkmaktadır.
Bazen şahsi hesapta para tükenmekte, özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak “Paşam biraz fazla açıldık galiba” deyince Atatürk “Ankara’da biraz tasarruf yapar açığı kapatırız” demektedir.
Kitapta
Bursa Valisi Fatih Güvendiren, 18 Ağustos 1930’da o sırada Yalova’da bulunan Atatürk’e Katib - i Umumi Tevfik Bey’e hitap eden mektup eşliğinde 8 sepet şeftali yolluyor ve bedeli olan 15 liranın ödenmesini istiyor... Mektup şöyle başlıyor:
“Muhterem ve pek necip Tevfik Efendi, bu defa takdim eylediğim bir sepet kırmızı, bir sepet sarı hülü ve iki sepet İsfahan ve bir sepet Yeşil Türbe şeftalisi enfes ve çok makbuldür...”
Mektup şöyle bitiyor:
“Beş sepet şeftalinin esmanı ancak on beş liradır. Sevgili ve aziz Gazimizin afiyet ve sıhhatle ekleymeleri (yemeleri) temenniyatıyla...”
Şeftaliler çok beğenilmiş, tekrar istenmiş, bunun üzerine 5 sepet daha şeftali yollanmış ve 17 lira daha tahsil edilmiş...
Bu yazışmalar Murat Bardakçı’nın Atatürk’ün Mutfağı adlı arşivlere dayalı kitabında belgeleriyle mevcut.
Bugünden geriye bakınca şaşırtıcı değil mi?...
Vali Bey, Atatürk’e gönderdiği birkaç sepet şeftali için “hediyemiz olsun” diyemiyor, parasını talep ediyor, Cumhurbaşkanlığı da parayı anında ödüyor
DEM Parti milletvekilleri tarafından 24 - 30 Eylül tarihleri arasında Abdullah Öcalan’ın cezaevinden çıkarılmasını sağlamak bağlamında 103 DEM milletvekili tarafından kanun teklifi veriliyor... Vekiller aynı teklifi gündemde yer alabilmesi için ayrı ayrı veriyor. Teklifin özü:
1 - Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazına hiçbir surette ara verilmeyeceğine dair hükmün yürürlükten kaldırılması;
2 - Haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilenler veya ölüm cezaları ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülenlerin, cezalarının infazının yirmi beşinci yılından başlayarak koşullu salıverilme hükümlerinden yararlandırılması;
Konuyu bize aktaran emekli Mülkiye Müfettişi Mahmut Esen diyor ki:
“TBMM’nin açılmasının hemen öncesinde, konu Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirilmeden önce aynı yöndeki teklifin DEM’li vekillerce ayrı ayrı verilmesi manidar bulunmuştur.”
Manası ne olabilir? Açılım planının DEM tarafından da bilindiği ve bu partinin plana ortak
Esenyurt’tan sonra İçişleri Bakanlığı, DEM Parti yönetimindeki Mardin, Batman ve Halfeti belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyım atadı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, PKK’nin feshedildiğini açıklaması koşuluyla Abdullah Öcalan’ın TBMM’de konuşması önerisi ortamı hareketlendirmişti. Ardından TUSAŞ saldırısı meydana geldi. Bu saldırı, PKK’nın “Barış çağrısının muhatabı İmralı değil biziz” anlamına çekildi. Süreç tıkanınca ortam daha da sertleşti. Önce Esenyurt, ardından da Mardin, Urfa ve Halfeti görevden alındı.
Devlet Bahçeli’nin barış hamlesiyle birlikte yeni bir süreç başlamıştı. Bu sürecin planı nasıl işleyecekti, nasıl bir sonuç umuluyordu kimse tam bilmiyor. Bugünkü olayları yorumlamak da o yüzden kolay değil.
Sürecin sona erdiği görülürken şikayetler belli noktalarda toplanıyor...
Görevden alınan belediye başkanlarının geçmişi şüpheli ise sabıkaları varsa neden 6 ay önce seçime girmelerine izin verildi?
Görevden alınan başkanların