Asgari Ücret Komisyonu iki toplantı yapmasına rağmen henüz zam oranı saptamamış.
Komisyon oran tespitinde zorlanıyormuş...
Bir anı...
Yıllar önce çalıştığım gazete bir ara katılımcı demokratik sisteme özenmişti...
Artık zamlar demokratik şekilde saptanacaktı...
Yılbaşı zamları için bir komisyon kuruldu...
Komisyon üyelerini çalışanlar değil gazete yönetimi seçti...
Toplantı başladı. Zam önerileri masaya yatırıldı.
“NATO eski başkomutanı Amerikalı General Wesley Clark, 11 Eylül’den hemen sonra (2001 yılı) bazı dostlarını görmek için Pentagon’a uğrar. Görüştüğü generallerden biri:
- Irak’la savaşa karar verdik, der.
- Irak’la savaşa mı gireceğiz, neden?
- Bilmiyorum
- Peki Saddam’ı El Kaide’ye bağlayacak bir kanıt bulmuşlar mı?
- Hayır, o konuda henüz bir şey yok, sadece Irak’la savaşa girmek konusunda karar almış durumdalar...
Wesley Clark diyor ki:
“Birkaç hafta sonra bu generali tekrar görmek için gittim, o sıralar Afganistan’ı bombalıyorduk. ‘Hâlâ Irak’la savaşa girme durumunda mıyız’ diye sordum. ‘Daha da kötüsü’ dedi. Masasına uzandı, bir kâğıt aldı. ‘Bunu az önce yukarıdan aldım. Beş yıl içerisinde Irak’la başlayan sonrasında Suriye, Lübnan, Libya, Somali ve Sudan’la devam edip İran’la bitecek yedi ülkeyi nasıl ele geçireceğimizi anlatan bir not’
Suriye’nin etnik ve dini haritasına bakıyoruz... Bin bir çiçekli bahçe...
O küçük coğrafyaya çeşit çeşit din ve etnisite sığışmış...
Say say bitmiyor:
“Sünni Arap, Alevi Arap, Levanten, Kürt, Türkmen, Ermeni, Ezidi, Dürzi, Yahudi, Caferi, Çeçen, Çerkes, Süryani, Keldani, Arami vb...”
Bu etnik çeşitliliği bir arada nasıl tutabilirsiniz?
Zemine “Demokrasi” halısı sererek...
Farklı din ve mezhepleri barış içinde bir arada yaşatmanın formülü ise bellidir: “Laiklik”...
Bu karmaşık tablonun yaşaması ancak “laik demokrasi” ile mümkün olur.
Suriye’ye hâkim olan El Kaide ve El Nusra kökenli HTŞ örgütü acaba nasıl bir rejim oluşturacak...
Yeni Adalet Bakanı Şadi el Veysi ipucu verdi, şeriat hükümlerini uygulayacaklarını, kadın yargıçları görevden alacaklarını açıkladı.
HTŞ’nin bir başka açıklamasında da ahlak polisinin kurulacağı, sokakta başı açık kadın kalmayacağı bildirildi...
Kısacası; orada yeni bir Taliban rejimi kuruluyor...
Esad ailesi, halkı temsil etmeyen bir azınlık rejimi kurdu diye eleştiriliyordu.
Acaba ülkenin büyük bölümüne hâkim olacağı anlaşılan ABD ve İsrail destekli HTŞ örgütü halkın kaçta kaçını temsil ediyor?
Böyle bir toplumda Suriye’nin yüzde 10’unu oluşturan Aleviler yaşayamayacağı gibi seküler hayata alışmış Sünni aileler de barınamaz...
Eğer süratle bir barışçı rejim kurulamaz iç savaş havası eserse yeni göçler de olabilir.
HTŞ İdlib’den yola çıkıp önce Halep’i ardından Humus’u ele geçirirken anlatılan masal farklıydı... El Kaide ve El Nusra kökenli bu cihatçı örgüt artık ehlileşmişti... Amacı Şam’ı fethedip Esad’ı alaşağı etmek, Suriye halkını bu diktatörün zalim ellerinden kurtarmak, ülkeye demokrasi, özgürlük ve barış getirmekti.
Ama farklı bir hikâye çıktı ortaya...
Esad devrildi... Ertesi gün İsrail Golan tepelerini işgal etti, Şam’a doğru yürümeye başladı. Daha ertesi gün Suriye’nin 250 askeri tesisini bombalayıp yerle bir etti. Lazkiye limanındaki Suriye donanmasını hurdaya dönüştürdü.
İsrail belli oldu ki, Esad’ın yerini alacak yönetimin özgür ve bağımsız bir devlet olarak yola devam etmesini istemiyor. Daha doğrusu yeni bir “Suriye devleti” istemiyor. Alabildiği kadar toprak alacak. Ve Suriye’nin (Libya ve Irak gibi) iki - üç belki daha fazla parçaya bölünmesi için çalışacaktır. Taşeron örgüt HTŞ’nin İsrail’in
HTŞ önderliğindeki silahlı grupların İdlib’den yola çıkıp Şam’a varmaları ve iktidarı ele almaları sadece 12 gün sürdü. Ne var ki orada istikrarlı bir yönetimin oluşması 12 yılda bile zor olacak... Saddam’ın devrilmesinden bu yana 21 yıl, Kaddafi’nin devrilmesinden 13 yıl geçti. Ne Irak ne Libya kendine gelebildi. ABD’nin özgürlük ve demokrasi götürme vaatleri lafta kaldı. Suriye’yi de iktidar mücadelesi ile geçecek uzun ve kaotik bir dönem bekliyor.
Suriye’de Esad’ın devrilmesi ABD, İngiltere ve İsrail damgalı Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) sonucudur.
İsrail’in önünden Irak’tan sonra Suriye engeli de kaldırıldı.
Yeni Suriye’nin şekillenmesinde en fazla söz sahibi olacağı anlaşılan iki yapı güneyimizde sınır komşumuz oldu.
Bunlarda biri ABD tarafından himaye edilen PKK - YPG - PYD devletçiği, diğeri de radikal İslamcı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütü...
ABD ve İsrail tarafından himaye edilen her iki örgüt, laik, demokratik, hukuk devleti olan Türkiye ile sorunludur.
ABD
İthal spor ayakkabılar satan bir mağazada ayakkabı bakıyoruz...
Cici bici iki hanım kız işaret ettiğimiz ayakkabıları denememiz için getirip önümüze bırakıyor...
Bir çekecek vermeye dahi zahmet etmiyorlar...
- Bilir misiniz, diyorum, eskiden ayakkabıcılar ayakkabıyı, erkek kadın fark etmez, müşterinin ayağına giydirirdi...
Genç kızlar bir şey anlamıyor, boş boş bakıyorlar.
***
Okul yıllarımızda ceket pantolon için kumaş alınır, terziye verilirdi.
Annemle kumaş almaya Sultanhamam’a giderdik.
Mekteb-i Mülkiye, sonraki adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi 165. yılını 4 aralıkta kutladı.
1859 yılında eğitime İstanbul’da başlayan okul, devlete çağdaş yöneticiler yetiştirmek amacıyla kurulmuştu. Padişah II. Abdülhamit saltanatının ilk yıllarında Mülkiye’yi destekliyordu. Adını Mekteb - i Mülkiye - i Şahane” koymuştu. Muhalefet hareketleri başlayınca ‘Şahane’ lakabını geri aldı. 1897 yılının şeker bayramında okul müdürü öğrencileri “Padişahım Çok Yaşa” diye bağırtmaya çalışınca isyan çıktı. Padişahın gönderdiği şekerler ayaklar altında ezildi...
Demokrat Partiye yönelik öğrenci protestosu üzerine polis 29 Nisan 1960 günü önce Hukuk Fakültesini sonra Mülkiye’yi basar. SBF öğrencileri bina içinde barikat kurar. Asker ve polisi içeri sokmaz. Bunun üzerine Fakülte önünde silahlı askerler belirir. Önce çatının biraz altına daha sonra pencerelere doğru ateş başlar. Herkes yere yatar. Neyse ki ölen olmaz. Okul ertesi gün kapatılır.
19 Mayıs