Venedik’in dünyaca ünlü Harry’s Bar’ında 1948’de icat edilen Bellini kokteyli, bu yaz Türkiye’de de moda oldu. Bellini modası sonbaharla da geçeceğe benzemiyor. İşte bu basit ama bir o kadar da çarpıcı kokteylin sırları...
Az, fazladır... Minimalizmin sloganı olan bu cümle, kokteyl sanatının da şiarı adeta. Zira ne hikmetse
en lezzetli kokteyller yedi-sekiz malzemenin bir araya geldikleri değil; iki, en fazla üç malzemenin adeta damla ölçeğinde kullanılmasıyla yapılanlar... Cine çok az sek vermut katılarak yapılan dry Martini, sadece cin ve angostura bitter’la hazırlanan “Pink Lady”, burbon viski, kırmızı vermut ve yine bir-iki damla vermut ile yapılan Manhattan hep bunlardan.
Gücünü sadeliğinden ve yalınlığından alan bir başka kokteyl de, İtalyan köpüklü şarabı Prosecco ve beyaz şeftali püresinden oluşan Bellini.
Bu son kokteyl, yaz başından bu yana ülkemizde de fena halde moda...
Yalıkavak Marina’da binlercesi içildi
Bellini, Venedik’in ünlü Harry’s Bar’ında 1948’de icat edilmiş. Efsane barın kurucusu Giuseppe Cipriani, kuzey İtalya’nın serin ikliminde yetişen ufak ve hoş kokulu beyaz şeftalilerin püresini çıkarıp köpüklü İtalyan şarabı Prosecco ile harmanlamış ve daha önce hiç denenmemiş yepyeni bir karışıma imzasını atmış. Kokteyl, adını ise o yıl Venedik’e binlerce sanatseverin akmasını sağlayan büyük ressam Giovanni Bellini’nin sergisinden almış.
Ve kısa sürede, yazar Ernest Hemingway’den aktör Humprey Bogart’a ünlülerin uğrak yeri olan küçük barın tezgahından taşarak, önce Venedik’e, sonra tüm dünyaya yayılmış.
İyi bir Bellini için Türkiye’de artık unuttuğumuz, pembe kabuklu ve yeşilimsi etli küçük şeftaliler şart. Bu şeftaliler eleklerin üzerinde iyice ezilerek püre haline getiriliyor, çıkan püre de pütürlerinden arınması için tülbentten süzülüyor. Ortaya bulanık, yoğun kıvamlı, mis kokulu bir şeftali özü çıkıyor. Sonra sıra buzlukta saklanan konik bardakları çıkarıp kadehlerin dörtte birini bu püreyle doldurmaya geliyor. Tatlımsı olduğu kadar da ekşimsi bu püre, tek başına içilemeyecek kadar kuvvetli bir lezzete sahip.
Ardından bardaklar Prosecco’yla tamamlanıyor, bu düşük alkollü köpüren İtalyan beyazı bir yandan şeftaliyi seyreltirken, bir yandan da kabarcıklarıyla kokteyle
bir “enerji” vererek ferahlatıcılığını artırıyor. Bardağın üzerinde oluşan beyaz köpüğün göz okşayıcılığı da cabası.
Türkiye’nin Bellini’yle tanışması, birkaç yıl önce İstanbul-Levent’te açılan ünlü İtalyan restoranı Cipriani sayesinde olmuştu. Harry’s Bar ile aynı şemsiye altında bulunan Cipriani zinciri, her restoranında bu kokteyli forse ediyordu. Nitekim Cipriani müşterileri de ritüele uydular, yemeğe geçmeden önce barda soluklanıp birer Bellini yuvarladılar. Cipriani’nin bu
yaz Yalıkavak Marina’da bir şube daha açması da, yazlık ortamlara daha çok uyan kokteyli daha da popüler yaptı.
Ülkemizden de ünlü bir kokteyl çıkar mı?
Kuşkusuz, Cipriani’ler gibi bu nadir şeftalinin sonbaharda tonlarca püresini çıkartıp sonra da dondurarak yıl boyu kullanabilmek ve 12 ay Bellini hazırlayabilmek herkesin harcı değil. İtalyanlar bu sorunu da çözmüşler ve Prosecco’larıyla ünlü bazı şarap üreticileri bu kokteyli şişeye sokmayı başarmışlar. Türkiye’ye de ithal edilen bu Bellini’ler 75’lik şampanya şişelerinde, içlerinde hakiki şeftali püresi var ve fiyatları da hayli uygun. Bu sayede, Bellini evlere de girebiliyor.
1948’de icat edilen şeftalili bir kokteyl, neredeyse 70 yıldır milyonlarca bardak satılarak İtalya’ya döviz ve imaj kazandırıyor. Ülkemiz ise kayısıda, fındıkta, incirde,
kuru üzümde dünya birincisi... Dünyanın adını bile bilmediği nice mis kokulu meyvenin de ev sahibi. Barmenlik sanatı bizde de destek görüp canlanır, ülkemizden de bir gün Bellini gibi uluslararası bir kokteyl çıkar mı acaba? İnsan, Bodrumlu acar barmenlerin enfes Bodrum mandalinalarıyla hazırlayıp şeykırla sundukları “Sandoz”u yudumlayınca, “Neden olmasın?” demekten kendini alamıyor.
Arrigo Cipriani babasının icat ettiği kokteyli hâlâ bizzat hazırlıyor.