Fantastik gelecek ama olsun.. Şöyle bir düşünün, bu topraklarda yaşayan herkes aynı anda hayatına iki dakika mola verse.. İki dakika dursa ‘Yahu ben ne yapıyorum’ diye başlayıp..
‘Neyin peşindeyim.. Nereye koşuyorum.. Daha ne kadar koşacağım’ diye sorsa..
Yolun sonunu aklına getirse..
Kaç kış, kaç yaz daha görebileceğini düşünse.. Gözünün önüne trafik kazası, iş kazası, yol kazası, maganda kazası haberlerini getirse..
Sıkılan kurşunları, patlayan bombaları falan..
Milyonlarca insanın hastalıkla boğuştuğunu, 24 saat çile çektiğini hatırlasa..
O iki dakikanın sonunda başka insan olur mu?
Bunu herkes içtenlikle yaparsa.. Yönetenden yönetilene.. Savcısından hâkimine, polisine, esnafına, doktoruna, mühendisine, işadamına, öğretmenine, öğrencisine, işçisine, gazetecisine, yazarına, çizerine kadar..
O ülke daha mutlu olur mu?
İki dakikalık hayat muhasebesi toplumu kurtarır mı?
İçtenlikle yapılırsa kurtarır diyorum..
*
O iki dakikanın sonunda..
Savcı, suçlarken daha titiz davranacaktır..
Hâkim, cezaevine gönderirken kırk kere düşünecek.. Karar verirken vicdanının sesini tam anlamıyla dinleyecektir..
Polis, düzmece delil hazırlamayacak.. Toplumsal olaylarda karşısındakini ‘düşman gibi’ görmeyecek.. Biber gazını sıkarken daha itinalı olacak.. Kendini karşısındakinin yerine koyacaktır..
Siyasetçi, sabah akşam bağırmayacak.. Oy uğruna toplumu bölmeyecek.. Ayrımcılık tohumları ekmekten vazgeçecektir..
Mühendis, bina inşa ederken içinde kendi yaşayacakmış gibi hesap yapacaktır..
Müteahhit, ucuza çıksın diye masraftan kaçmayacak.. İskeleler çökmeyecek, asansörler çıkılmayacak.. Gazeteler iş kazası haberleriyle dolmayacaktır..
İşçi, çalıştığı yere sahip çıkacaktır
Gazeteci, yalan haber, üretilmiş haber peşinde koşmayacak.. Olan bitenin fotoğrafını çekecektir..
Yazar, toplum mühendisliğinin, algı operasyonunun aktörü olmayacak.. Siyasi duruşunu bozmadan ama bir partinin arkasında hizalanmadan kalem oynatacaktır..
İdareci, nesil yetiştirmeye soyunmayacak.. Toplumu dizayn etmeye kalkmayacaktır..
Futbolcu, aldığı paranın hakkını vermeye çalışacak, ağzından çok ayakları konuşacaktır..
İşadamı, daha fazla kazanma peşinde koşmayacak.. Yatırıma, kalıcı olmaya ağırlık verecektir..
Liste, maydanoz satan pazarcıya kadar uzayabilir...
*
O iki dakikalık muhasebeyle sadece siyasi hayat, sadece çalışma hayatı değil birbirimizle olan ilişkilerimiz de değişir..
Karı-koca ilişkileri de, baba çocuk, anne çocuk ilişkileri de.. Akraba, komşu, arkadaş ilişkileri de..
İnsanlar daha sakin olur, daha sabırlı daha hoşgörülü olur..
‘Alacağım kaç nefes kaldı’ sorusu insanın dilini yumuşatır.. Gönlünü zenginleştirir..
Kırıcı olmayı frenler..
Başkasının yaşamına karışmayı engeller, o öyle yaşasın, ben böyle yaşayayım, herkes nasıl yaşarsa yaşasın sonunda nefes aldığımız kadar yaşayacağız dedirtir..
Birbirlerinin varlığına saygı gösteren insan sayısını artırır..
Din savaşlarının da, mezhep savaşlarının da, toprak savaşlarının da, iktidar savaşlarının da önüne geçer..
‘Son durak iki metre uzunluğunda toprak’ düşüncesi öfkeli insanlardan oluşan çatışan toplumları, hayattan zevk almaya çalışan insanların olduğu, çatışmasız, sakin, anlayışlı toplumlara dönüştürür..
*
Peki, insanlar kendini hiç mi sorgulamıyor? Bu soruları hiç mi aklına getirmiyor? Hiç mi ‘yahu ben ne yapıyorum’ diye kendine sormuyor? Kaç yazı, kaç kışı kaldığını hiç mi aklına getirmiyor?
O kadar da değil..
Getiriyor..
Getiriyor getirmesine de.. Hasta olup yatağa düşünce getiriyor.. Yakını ölünce getiriyor..
Hastalıktan kurtulunca, cenazesini kaldırınca unutuyor..
Bu unutkanlıktan bi kurtulsak..
İyi pazarlar!..