Adına çözüm süreci mi diyorsunuz..
Barış süreci mi; bilemiyorum..
Her neyse..
Buzdolabına kalktı falan deniliyordu ya..
Değildi, süreç iflas etmişti.. Süreç bitmişti, geri dönülmez noktaya gelmişti.. Dolmabahçe mutabakatının çöpe atılmasının payı yok mu derseniz?
Yok diyemem ..
Masanın devrilmesinin etkisi yok mu diye sorarsanız?
Hayır diyemem..
Ama geri dönülmez noktaya getiren, süreci bitiren iki önemli gelişme var..
***
Birincisi, en önemlisi; PKK’nın kendiyle özdeşleştirdiği ilçelere, Sur’a, Nusaybin’e, Cizre’ye, İdil’e, Silopi’ye, Yüksekova’ya hatta Şırnak’ın merkezine (başka yerler de var mı şimdilik bilmiyoruz) silah depolayarak, mühimmat depolayarak, patlayıcı yığınağı yaparak şehir savaşını başlatmasıdır..
***
İkincisi; PKK’nın bu yığınağı yapmasına valilerin göz yumması.. Kaymakamların hendekler kazılırken, barikatlar kurulurken görmezden gelmesi.. Ben de televizyonda gördüm.. Nusaybin’de sokaklara öyle çukurlar açmışlar ki; beş metre derinliğinde, on metre boyunda.. Kaç kişi, kaç günde kazdı? Çıkan toprağı nasıl attılar? Kepçeyle kazıp toprağı kamyonla mı taşıdılar? İlçenin sorumluları o sırada ne yapıyordu?
***
Şehir savaşının nedeni bu.. Cizre’de savaş bitti.. 2 bin 700 bina harapmış, yıkılıp yeniden yapılması gerekiyormuş..
Savaşın sürdüğü Nusaybin’de altı mahallede 200 binanın uzaktan atışla (yani top ataşıyla) yıkılması gerekiyormuş.. Çünkü o evler cephanelikmiş.. Bubi tuzaklarıyla doluymuş..
Kolay iş değil.. O mahallelerde hâlâ oturan sivil halk var.. Gidecek yeri olmayan veya PKK’nın tehdidiyle evini terk edemeyenler..
***
Gelelim Vali’nin havlu atmasına.. Veya attırılmasına..
Yeni strateji devreye girmiş.. Vali devre dışı bırakılmış.. Operasyon kararlarını asker verecekmiş..
Eskiden de öyleydi.. Yetki askerdeydi.. Çözüm süreciyle birlikte yetki
valiye geçti..
Sivilleşmenin önemli adımı diye sunulmuştu.. Güneydoğu bu hale geldi!.
Geri alınmasına, eskiye dönülmesine, valilerin ikinci plana itilmesine sürecin iflasının ilanı diyebilir miyiz?
Mimar Sinan kimin yakasına yapışacak?
Başbakan, Mimar Sinan’ı anma gününde İstanbul’u anlattı.. Ve dedi ki..
***
- Mimar Sinan’dan ders almış olsaydık, o çok zikrettiğimiz Mimar Sinan’ın aşkını, sevdasını gerçekten yürekten hissetmiş olsaydık, bu aziz şehre, bu aziz şehrin doğasına, dokusuna uymayan eserler yapıp şirk koşmazdık..
- Bundan sonra bu şehre hançer gibi
saplanan hiçbir eser yapılmayacak..
- Biz Mimar Sinan’ın hakkını vermek istiyorsak, ahirette onunla karşılaştığımızda ‘ben size nice bir şehir bıraktım, siz ne hale getirdiniz’ demesini istemiyorsak, hepimiz İstanbul’da taş üstüne taş koyarken, bin kere düşünüp, bir kere koyacağız.
- Büyükçekmece’nin, Küçükçekmece’nin
o güzel göllerinin etrafına baktığınızda
ne kadar plansız ve savruk geliştiğini
görmek ıstırap veriyor.
- Mimar Sinan’ı taklit etmeden çok güzel eserler ortaya koyarak bu şehrin, bu medeniyetin idrakini vermek zorundayız.
***
Bunları söyleyen muhalefet partisinin genel başkanı değil..
Bunları söyleyen yıllar sonra
iktidar yüzü görmüş partinin genel
başkanı da değil..
Bu sözlerin sahibi 1994 yılından beri İstanbul’u yöneten zihniyetin dava adamı.. O zihniyetle övünen genel
başkan.. Başbakan..
***
Sormak lazım.. İstanbul’a, tarihi
yarımadaya hançer saplandıysa kim
izin verdi?
Sormak lazım.. Çarpık kentleşmenin son müsebbibi kim?
Sormak lazım.. 22 yıldır bu kenti kim yönetiyor?
İyi pazarlar!.