Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

O an yanlarında olmak isterdim.. Televizyonu açtıkları an.. O görüntüleri gördükleri an.. Cellatları olarak gördükleri polislerin televizyondan gözaltına alınışlarını izledikleri an..
Ne hissetmişlerdir acaba?.
Belki yanlarında olsam da anlayamazdım.. Tahmin ediyorum, çok acayip bir duygudur o.. Derin duygudur, kolay kolay ifade edilemez..
Belki, onlar da duygularını anlatacak kelimeler bulamıyordur..
Sessizlik bu yüzdendir!..
*
Bizler olan bitene dışarıdan bakıyoruz.. Eden bulur dünyası diyoruz.. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste diyoruz.. Beylik sözler gibi gelebilir, aslında değil, üzerinde çok ama çok düşünülmesi gereken sözler..
Felsefi derinliği olan, tarihsel boyutu olan, yaşanmışlığı olan sözler.. Binlerce, milyonlarca hikâyesi olan sözler..
Bu açıdan bakınca olan biteni yorumlamak zorlaşıyor.. Beynin sınırlarını zorluyor..
*
Siyasi olarak bakınca, baktığınız pencereye göre olan biteni izah etmek kolay.. Paralel devleti temizleme çalışması dersiniz.. Darbe girişimine devletin cevabı olarak bakarsınız..
Veya iktidarın yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına katılanları cezalandırma girişimi diye yorumlarsınız.. Rüşvet soruşturmasını toprağa gömme hamlesi der noktayı koyarsınız..
İkisinden biridir..
Veya ikisidir, iç içe geçmiştir.. Ayırt edilemeyecek haldedir..
*
Gelin başka gözle bakalım..
Mesela diye başlayalım.. Sivil veya askersiniz.. Bir sabah, daha gün bile ağarmadan kapınız çalındı.. Açtınız, karşınızda onlarca polis.. Ne olduğunu söylemediler.. Evinizi didik didik aradılar ama ne aradıklarını açıklamadılar.. Aldılar sizi götürdüler..
Araca bindirirken her seferinde kafanıza bastılar.. Sağlık kontrolüne götürüyoruz diye kameraların önünden geçirdiler; afişe ettiler.. Psikolojiniz bozulsun diye bekleme odasında saatlerce, günlerce tuttular..
Sonra ilgili ilgisiz birkaç soru, doğru savcılığa, orada da ilgili ilgisiz birkaç soru, hâkim karşısına..
Sabaha karşı cezaevi..
Suçunuz ne?
Bilmiyorsunuz, söylemiyorlar..
Dosyanıza bakamıyorsunuz.. Avukatınız da bakamıyor.. Gizlilik kararı varmış, göstermiyorlar..
Evinizde belge bulunmuş, casusluk belgesi mi diyelim, darbe belgesi mi, dijital bir belge(!)..
Uzaktan yakından alakam yok diyorsunuz..
Yoksa ispat et diyorlar.. Suçlayan sizsiniz siz olduğunu ispat edin diyemiyorsunuz..
Çünkü, hukuku tersten çalıştırıyorlar..
Bir bakıyorsunuz polis fezlekesi iddianame olmuş, karşınıza konulmuş..
*
Aradan yıllar geçiyor.. Derdinizi savcıya da hâkime de anlatamıyorsunuz.. Dinlemiyorlar.. O belgenin üretilmiş belge olduğunu bilimsel raporlarla kanıtlıyorsunuz ama bakmıyorlar..
Basıyorlar cezayı.. 10 yıl, 15 yıl..
Polis fezlekesi iddianame olmuştu ya, iddianame gerekçeli karar olarak karşınıza dikiliyor...
Yapacak bir şey yok.. Adalet yok..
Allah’a sığınıyorsunuz.. Allah’ından bulsunlar diyorsunuz..
Üç yıldır, beş yıldır olduğu gibi yine her sabah, her akşam dua ediyorsunuz..
Allah’ım bana bu zulmü çektirenlerin ayaklarına dola diye ellerinizi göğe açıyorsunuz..
Allah’ım yanlarına koyma diye yalvarıyorsunuz..
Adalet hesabını sormadı, sen sor Rabb’im diye ağlıyorsunuz.. Bu dünyada sor, Rabb’im ahrete bırakma, bu gaçık gitmesin diye gözyaşı döküyorsunuz..
Cezaevinde günleriniz böyle geçiyor..
*
Sonra bir sabah televizyonu açıyorsunuz..
Evinizi arayan, başınıza basarak arabaya bindiren, sorgulayan, suçlayan polisleri görüyorsunuz.. Üç yıl önceki, beş yıl önceki sizin halinizdeler..
Gözlerinizi ovuşturuyorsunuz.. İnanılacak gibi değil..
Hayal mi bu!..
Onları da birileri koşturuyor.. Onları da birileri başlarına basarak arabaya tıkıyor.. Mağrur halleri kalmamış..
O an ne hissedersiniz? O an ne düşünürsünüz?
İyi pazarlar!..