Kabataş’ta türbanlı anneye saldırı iddiası konusunda çok kalem oynattım.. Çok soru sordum.. Çok yazı yazdım..
Mesele yeniden gündeme geldi ama benim için konu temmuz ayında kapanmıştı..
Tartışma bitmişti..
70-100 deri eldivenli, üstü çıplak bir grubun türbanlı kadına saldırması, bayıltması, üç dört kişinin üstüne idrarlarını yapması, bebeğini 3-4 metre öteye atması fanteziydi..
Gezi eylemcilerini itibarsızlaştırmak için kurgulanmış senaryoydu..
Fanteziydi ama kimin fantezisi!..
Saldırıya uğradığını söyleyen annenin mi?
Onunla röportaj yapıp, deri eldivenli, üstü çıplak grubu gündeme getiren yazar Elif Çakır’ın mı?
15 Temmuz 2013 günü Elif Çakır itiraf et, kurtul diye yazmıştım..
O günlerde bu kanıya nasıl mı vardım?
Hiçbir soruya cevap veremediler de ondan.. Çark etmeye başlamışlardı da ondan.. İddiayı ortaya atanlar konunun üzerine gitmedi de ondan..
Tam tersi üstüne gidenleri suçladılar.. Böyle ahlaksızlık olmaz mutlaka ortaya çıksın diyenleri art niyetli ilan ettiler..
Düşünün..
Kabataş’ta böyle bir grup ortaya çıkacak.. Yürüyüş yapacak, türbanlı bir anneye saldıracak.. O grubu kimse görmeyecek..
Tek bir kamera bile görüntü alamayacak..
Polis yakalayamayacak..
Olacak iş mi?
Geçen gün yeni görüntüler ortaya çıktı.. Belli oldu ki; deri eldivenli üstü çıplak grup mrup yok..
*
Biraz geriye gidelim.. Haziran ayına dönelim.. Star gazetesinden Elif Çakır bu iddiayı ortaya atınca, o röportajı yayınlayınca..
Kafamda bir yığın soru işareti oluştu.. Böyle bir saldırının neden tek bir görgü tanığı yoktu.. Deri eldivenli grup saldırıdan sonra buharlaşmadığına göre, Dolmabahçe’ye doğru yürümüş olmalıydılar..
Oradan belki Beşiktaş’a gittiler, belki Taksim’e çıktılar..
Onları neden kimse görmemişti?.
Görünmez adam mıydılar, hayalet insanlar mıydılar?
*
O günlerde bu soruları sordum.. Çünkü; Star’da Mustafa Karaalioğlu böyle bir saldırının işgal yıllarından beri yaşanmadığını yazmıştı..
Şöyle demişti:
“Siz, Taksim Meydanı’nda yaktığınız ateşin etrafında şarkılar söylerken içinizden bir güruh hemen aşağıda Kabataş’ta genç bir başörtülü kadını ve bebeğini tartaklıyordu. Mizah duygularını yitirmişlerdi ama küfürleri okkalıydı. Bu ülkenin işgal yıllarından beri şahit olmadığı bir sahneyi oynuyorlardı.”
*
Dikkatinizi çekerim..
100 yılın saldırısından bahsediliyor..
Hal buysa; görgü tanığı olmalıydı, kameralara takılmalıydılar? Bunları yazınca o günlerde Bugün gazetesinde yazan Ahmet Taşgetiren; beni insani hassasiyetimi yitirmekle suçlamıştı.. Art niyetli olmakla itham etmişti..
İnsanları ne kadar kolay yaftalıyorlar!..
*
Devam edelim..
Ben ve birkaç yazar arkadaşım daha konunun üzerine ısrarla gidince, Elif Çakır şu tepkiyi gösterdi:
‘Adam çokluğu ve deri eldiven üzerinden itibarsızlaştırma yaparak ‘pazarlık’ yapmaya çalışıyorlar.’
O gün soruyordum, bugün de soruyorum..
Neyin pazarlığı..
Adam çokluğu ve deri eldiven yabana atılacak bir hal mi?
Çakır’a arka çıkan Karaalioğlu; ‘MOBESE kayıtlarını da içi rahat etmeyenler bulsun’ diyerek meselenin üzerini örtmeye çalıştı..
Biz ne polisiz ne savcı.. Bulamayacağımız aşikardı.. Sığındıkları yer de burasıydı..
Ama sonunda bulundu işte..
Yine zamanlama manidar mı?
*
Benim için mesele gayet açık ve netti.. Başbakan Gezi eylemcileri için çapulcu demişti ya.. Başbakan’ın sözünü haklı çıkarmak için üretilmiş haber, üretilmiş röportaj yapmışlardı..
Allah hepimizi korudu..
Mütedeyyin kitle, üretilmiş bu habere inansa, türbanı tercih eden kadınlar sokaklara dökülse.. Gezi eylemcilerinin karşısına dikilse neler olurdu, neler!..
*
Şimdi çıkmış diyorlar ki; Zehra (saldırıya uğradığını iddia eden anne) ne söylediyse onu yazdık..
İyi de sizin süzgeciniz yok mu?
Mantık teraziniz çalışmıyor mu?
Hassasiyet duygunuz öldü mü?
*
Sadece deri eldivenli 100 adam değil, camide içki içildi haberi de yalan çıktı.. Artık ‘üretilmiş haber’ yapmaktan vazgeçin..
28 Şubatçılardan farkınız kalmadı..
Misyon gazeteciliğini bırakın, gerçek gazeteciliğe dönün..
İyi pazarlar!..