Biri Mersin’de çıktı.. Öteki Mardin’de.. İkisi hakkında da fezleke var..
İkisi de yolsuzluk ve rüşvetle suçlanıyor..
İkisinin de oğlu tutuklu..
İkisi de aşağı yukarı aynı şeyleri söylemişler; kanunsuz hiçbir işin içinde olmadık.
Mardin’de seçim çalışmalarına katılan eski İçişleri Bakanı Muammer Güler; hakkındaki dosyanın sahte delil üretilerek hazırlandığını iddia etmiş.. Film içinde film var demiş..
‘İmparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz’ diyenleri hayal kırıklığına uğratacaklarını söylemiş..
İmparatorluktan kastı, Halk Bankası..
Bu sözü söylediği iddia edilen kişi ABD büyükelçisi.. Güya AB elçileri ile yaptığı toplantıda söylenmiş..
Yalanlanmıştı..
Ne öyle bir toplantı olmuş ne böyle bir cümle sarf edilmiş..
Başbakan halka hitap ederken dillendirmiş, sonra bir daha ağzına almamıştı..
Eski Bakan’ın bu yalan örtüsü hoşuna gitmiş olmalı ki hâlâ kullanıyor..
*
Mersin’de seçmeniyle buluşan öteki isim Zafer Çağlayan.. O da başına gelenleri faiz lobisine bağlamış.. Faiz lobisinin ayağına bastığı için kendisinin kurban edilmeye çalışıldığını söylemiş..
Bu faiz lobisi çok enteresan..
Bir türlü bulunamıyor.. Gezi Parkı olaylarının da 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun da faizcilerin marifeti olduğu söyleniyor ama o faizciler bir türlü ortaya çıkarılamıyor..
İktidar her yeri didik didik etti; izine rastlamadı..
*
İki bakan hakkındaki iddialar görülmüş duyulmuş cinsten değil.. Fezlekede defalarca rüşvet aldıkları iddia ediliyormuş..
İkisi de “Verilmeyecek hesabımız yok’ demiş..
İyi güzel işte..
Madem fezlekeler üretilmiş belgelerle düzenlendi. Adalet Bakanı gizlemeyi bıraksın..
Fezlekeleri Meclis’e yollasın..
Üretilmiş belgeler ortaya çıksın..
İki bakan için de aklanma yolu açılsın..
Bu işin başka yolu yordamı yok..
Bir; iddianame çıkacak.. İki; fezlekeler açılacak..
İddianamenin kolay kolay çıkacağını zannetmiyorum.. Çıkarsa da ne şekilde çıkacağı meçhul..
Tek yol fezlekeler..
Bakanlar kendine güveniyorsa Adalet Bakan’ından rica etsinler, fezlekeleri Meclis’e göndersin..
Niye çekiniyorsunuz?
AKP Grubu’nun oylarıyla nasıl olsa reddedilir!.. Yüce Divan kapısı açılmaz!..
Niye korkuyorsunuz?
Sormak yasak!..
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın soru önergesine getirilen sansür sıradan bir olay değil..
Yayın yasağıyla falan izah edilemez..
İnternette getirilmek istenen düzenin ilk işareti..
Biliyorsunuz; iktidar Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı sansür aygıtına çevirmek için yasa çıkarmak istiyor..
Özel hayatın gizliliği falan maske..
TİB’in nasıl çalışacağı Umut Oran olayında belli.. TİB istediği bilgiyi, istediği yayını anında kapatabilecek..
Yargıç kararı falan gerekmiyor.. Belli ki; TİB iktidarın işine gelmeyen hiçbir yayına izin vermeyecek.. Bu işi yapacaklara da dokunulmazlık zırhı getirilmek isteniyor..
Haklarında izinsiz soruşturma açılamayacak..
At koşturacaklar yani..
Bırakın yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat gibi büyük iddiaları kişiler hakkında yapılan en küçük eleştiriler bile sansürlenecek..
*
Daha da önemlisi; internet kafeler bile kimin hangi siteye girdiğini, hangi e-mailleri attığını iki yıl boyunca tutacak..
Adam kahve satıyor, çay pasta satıyor, müşterilerine hizmet için Wi-Fİ ağı kurmuş.. Yasa çıkarsa ne olacağı belli..
Başıma bir iş gelir diye korkacak, ağı kapatacak..
Sansür böyle bir şey..
Yakında Arabistan gibi olacağız herhalde..
Roma’ya gıpta etmeye hakları var mı?
Cumhurbaşkanı Gül Roma’yı çok beğenmiş; ne gökdelen var, ne AVM demiş.. Demek ki; orayı tarihi kentin önemini bilen insanlar yönetmiş.. Demek ki; Roma’nın yönetimi doğru ellerde kalmış..
Demek ki; orada rant ikinci plana itilmiş.. Roma’nın Roma gibi kalmasına özen gösterilmiş..
Biz ise her yere AVM diktik.. Her yere gökdelen kondurduk..
Bir kentte 100 tane AVM olur mu? Neredeyse her mahalleye bir AVM düşecek!.. Taksim’in göbeğine bile AVM yapmaya kalkıldı..
Geziciler olmasa orası da gidecekti..
*
İşi öylesine abarttık ki.. Tarihi yarım adanın siluetini bile bozduk.. Sultanahmet Camii’nin muhteşem görünümünü gökdelenlerle rezil ettik..
Ataköy’de denizin dibine devasa gökdelenler diktik.. Bir gün Üsküdar’dan İstanbul’a bakın..
İçler acısı durumu görürsünüz..
Peki, kent bu hale nasıl geldi? Son 20 yılda geldi, son 10 yılda patladı..
10 yıldır ülkeyi, İstanbul’u kim yönetiyor?