Önce şunu ortaya koyalım.. Devletin derin hücrelerine girilmesini hedefleyen kutsal ittifak..
Devletin hücrelerine girdikten sonra güç bende mücadelesine girmeseydi..
Cemaat (iddia odur ki) MİT Müsteşarı’nı hedef almasaydı.. Tutuklamaya kalkışmasaydı..
Bunu hazmedemeyen iktidar dershaneleri kapatmaya çalışmasaydı..
Cemaat de misilleme yaparak; yolsuzluk kartını açmasaydı..
İktidar ‘madem öyle gel böyle’ anlayışını devreye sokarak; çeteleşmeyi, cemaatin çete kurmasını, paralel devlet oluşturmasını iddia etmeseydi..
Biz garip vatandaşlar demokratik bir devlette yaşadığımızı zannedecektik..
İleri demokrasiye geçtiğimize inanacaktık..
*
Gelelim kavgaya.. Başbakan’ın dilinden hiç eksik etmediği tabirle hayırlara vesile oldu..
Bu sayede neler öğrendik neler.. Neler gördük neler..
En önemlisi; mahkeme kararının kolluk gücünün, yani polisin inisiyatifinde olduğunu gördük.. Polis isterse mahkemenin gözaltına alın, arama yapın talimatını uygulayamayabiliyormuş..
İleri demokrasi bu herhalde!..
*
Daha neler öğrendik..
Polisin, yargının çeteleştiğini öğrendik.. Hem de en üst makam tarafından.. Hukuku eğip büktükleri, çıkarlarına göre yorumladığı iddia edildi..
Başbakan tarafından..
*
Ama en önemlisi..
Başdanışmanın, orduya kumpas kurulduğunu söylemeseydi.. Genelkurmay Başkanı, yıllar sonra ağzını açıp kumpası teyit eden ifadeler kullanmasaydı..
Konu, Milli Güvenlik Kurulu gündemine gelmeseydi...
Ergenekon, Balyoz, Poyraz, Casusluk, KCK, gibi davalar mercek altına yatırılır mıydı?
Hayırlara vesile oldu demem yanlış mı?
*
Açın iktidar yanlısı gazeteleri.. Bir yıl önce, iki yıl önce, dört yıl önce yazdıklarının tam tersini yazıyorlar..
O günler de telefon tapelerine eklemeler yapıldığını iddia edenleri, üretilmiş delillerle suçlandıklarını söyleyenleri, gizli tanıkların ‘önlerine konulan metinleri okuduğunu’ dile getirenleri lanetliyorlardı..
Bunları yazan gazetecileri, yazarları yaftalıyorlardı..
Aşağılıyorlardı, susturmaya çalışıyorlardı..
Bugün.. Gazetelerinin manşetlerinde, televizyonlarının baş köşelerinde aynı şeyleri dillendiriyorlar..
Niye?
Ucu kendilerine dokundu diye!..
O halde.. Bu kavga hayırlara vesile oldu demem yanlış mı?
Allah konuşturur!
Başdanışman konuştu.. İşaret fişeğini attı.. Orduya karşı kumpastan söz etti..
Başbakan konuştu.. Devlet içindeki çetelerden söz etti.. Çetelerin yargıyı yönettiğini iddia etti..
Genelkurmay Başkanı konuştu.. Üretilmiş delilleri gündeme getirdi..
Devletin zirvesi bu durumu bir günde mi öğrendi?
Yoo..
Demek ki; yıllardır biliyorlarmış ama susmuşlar.. Görünen o ki; Başbakan ‘çeteleşmeye’ göz yummuş, ta ki; kapısını çalana kadar.. Genelkurmay Başkanı üretilmiş delilleri dillendirmemiş, ta ki; Başbakanı izin verinceye kadar..
Her şeyi bilip, kumpasa tanık olup, susmak suç mu?
Suç..
Suçunu ilk itiraf eden Başdanışman oldu..
Allah konuşturuyor işte..
Döndük dolaştık yine geldik jüristokrasiye
2010 yılındaki referandumdan önce şu iki tabir ağızlara sakız olmuştu..
Üstünlerin hukukun değil, hukukun üstünlüğü..
Jüristokrasi.. (yargıçlar yönetimi)
Kampanya bu çerçevede sürdü.. ‘Yetmez ama evetçi’ler bu sebeple ‘evet’ dedi..
Görünen köy kılavuz istemezdi.. İktidarın tek bir hedefi vardı; HSYK’yı ele geçirmek..
HSYK üzerinden yargıyı kontrol altına almak..
*
O günlerde bu yanlıştır dedik, yapmayın, etmeyin dedik.. Hukuka kıymayın dedik..
Dinletemedik tabii..
Eski Türkiye’nin adamı olmakla suçlandık..
*
Aradan üç yıl geçti; Başbakan ‘yetkim olsa bu HSYK’yı yargılarım’ diyor.. İktidar yanlıları HSYK’ya veriyor veriştiriyor..
Jüristokrasi, jüristokrasi diye bağırıp çığırıyorlar..
2010 öncesi olduğu gibi..
*
Komik ama gerçek şu.. Başbakan dahil hepsi ‘hayırcı’ oldu..
Ne diyeyim..
Ey güzel Allah’ım..