Şanslıyım, çocukluğum onların mahallesinde geçti..
Yanımızdaki blokta Çetin Altan, arka blokta Orhan Kemal, az ötede Yaşar Kemal..Bir ara üst katımızda Ahmet Altan..
Çetin Abi’nin kızı Zeynep’in sınıf arkadaşıydım.. İlkokulda aynı sırada yan yana oturduk..
Bizim mahallede kimler yoktu ki..
Yazarlar, çizerler, karikatüristler, gazeteciler, spor adamları..
O mahallenin havası suyu çok kimseye bulaştı..Ben de nasiplenen-lerdenim..
Yazı ustası Çetin Altan’ın yazılarını okuyarak büyüdük, ufkumuzu açtı.. Yıllar sonra aynı gazetede karşısındaki sayfada yazma şansını buldum..
Çetin Abi’nin bazı yazılarını keser, saklar, tekrar tekrar okurdum.. En son geçen yıl aralık ayında yayımlanan Eşek Hikâyesibaşlıklı yazısını kesip saklamışım.. Enfes bir yazıydı..
Allah rahmet eylesin.. İddia ediyorum ki; yazıları 10 yıl, 20 yıl sonra da anlamlı olacak.. 30 yıl sonra da ufuk açacak..
Ömrünü yazarak geçiren büyük yazarao yazısını bir kez daha okuyarak veda edelim..
Sağı solu görüp aynı yerde döndüğünü anlamasın diye eşeğin gözlerinin her iki yanına siperlik takmışlardı.
Eşek, sabahtan akşama, yol gidiyorum zannıyla aynı yerde dolabı gıcırdata gıcırdata dönerdi de, dönerdi. Ve o döndükçe, iki bilek kalınlığında buz gibi bir su çıkardı kuyudan.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Bostan sahibi o suyla patlıcanları sulardı, domatesleri, fasulyeleri, kabakları sulardı. Kol gibi mor mordu patlıcanlar. İri iri, kırmızı kırmızıydı domatesler. Körpe körpe fasulyeler, kabaklar...
Her eşeğin çıkardığı suyla büyür, gelişir, lezzetlenirdi bostan sebzeleri.
Ve eşek gözünde siperlikler, yol gidiyorum zannıyla dönerdi de dönerdi.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Bostancı her sabah eliyle yoklayarak, tartarak bakardı patlıcanlara, kabaklara, domateslere. Sonra kıvama gelmişlerini bir güzel koparıp toplar küfelere doldururdu.
Öyle gür, öyle bereketliydi ki kuyudan eşeğin çıkardığı su, o bostandan yetişen her şey bütün pazarlarda kapışılarak satılırdı. Ve bostancı boşaltınca dolu küfelerini, bir sigara yakar, cebindeki paraları okşayarak eve dönerdi.
Ve eşek dönerdi.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Eşek sadece bostandaki kötü, sararmış otları yerdi. Söküp söküp sadece onları verirlerdi eşeğe. Bostancı ise pazara girmeden eve ayırdığı patlıcanları yerdi, domatesleri, kabakları, fasulyeleri yerdi.
Bazen düşünürdü bostancı:
- Şu eşek bir bilse ki, derdi, yol gidiyorum diye hep aynı yerde dönerek çıkardığı suyla oluyor bunlar; vazgeçer de verdiğim kötü, sararmış otları yemekten, hak ister körpe fasulyelerden.
Sonra da gülerdi:
- Alt tarafı eşek bu, gözleri de kapalı, nerden bilip anlayacak ne yaptığını.
Gerçekten hiçbir şeyin farkında değildi eşek.
Dön eşek döööön, dön eşek dön.
***
Bir gün bir haşarı çocuk uğramıştı bostana. Çaktırmadan bostancıya, çıkarıvermişti eşeğin göz siperliklerini. Eşek sağa bakındı, sola bakındı, bir iki döndü ve anlayınca yıllardır aynı yerde döndüğünü, sıkıldı canı durdu.
Eşek durunca, gıcırtı durdu, dolap durdu, su durdu.
Yavaşladı patlıcanlara, kabaklara, domateslere gelen su, kurudu.
Öyle kızdı ki bostancı görünce bunu:
- Höst ulan deeh, eşşşek oğlu eşek yürü!...
***
Elinde sopayla koştu eşeğin üzerine. Vurdu kıçına, vurdu kafasına. Bir sallandı, iki sallandı eşek, tınmadı. Neden sonra fark etti ki bostancı, biri çıkarmış eşeğin gözündeki bağları. Görmüş eşek etrafı.
- Ulan hangi namussuz, hangi deyyus, hangi it yaptı bunu!
Çocuk kıs kıs güldü uzaklardan.
Yeniden taktılar siperlikleri eşeğin gözlerine. Verdiler sopayı, verdiler sopayı.
Eşek yine başladı dönmeye, ama isteksiz.
***
Hâlâ döner eşek, gıcırdar dolap, çıkar su... Ama bilir artık eşek işin ne olduğunu.
Ve sık sık başını kaşır bostancı:
- Ulan öğrendi eşek ne yaptığını.
Döner döner eşek isteksiz. Büyür patlıcanlar, domatesler...
Dön eşek döööön, dön eşek dön.”
(10 .12. 2014)"