Eğer bir ülkede; şehit cenazesine katılmak siyasetçinin mesaisi haline gelmişse..
Eğer bir ülkede; iktidarda olanlarla muhalefette olanlar sık sık musalla taşının önünde yan yana geliyorsa..
Eğer bir ülkede; haber kanalları her öğlen camiden canlı yayın yapıyorsa..
Eğer bir ülkede; her gün bir caminin avlusu büyük bir acıya tanıklık yapıyorsa..
Eğer bir ülkede; insanlar başka şey konuşmuyorsa.. Konuşamıyorsa..
Eğer bir ülkede ; başka gündem maddesi yoksa..
Eğer bir ülkede; gurur duyacak toplantılar bile şiddetin gölgesinde kalabiliyorsa..
Şiddet, çatışma, savaş, terör o ülkenin kılcal damarlarına girmiş demektir..
Maalesef, 2016 Türkiye’sinin durumu budur..
*
Geçen gün bu iddiamı teyit eden çarpıcı bir örnek yaşandı..
Biliyorsunuz; BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Gaziantep’i ‘Yaratıcı Şehirler’ ağına dahil etti..
Gastronomi kenti ilan etti..
Gurur verici; sadece Antepliler için değil, hepimiz için..
400’den fazla tencere yemeği UNESCO tarafından tescillendi.. Dünyanın en önemli mutfaklarından biri ilan edildi..
*
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı ile Gaziantep Valisi, Gaziantep’in başarısını kutlamak için Çırağan Sarayı’nda protokol yemeği düzenledi..
Yemeğe Cumhurbaşkanı da katıldı..
Ama ne yazık ki..
Gecenin konusu, şiddet, çatışma, savaş, terördü!..
Terör kılcal damarlarımıza girdi demekte haksız mıyım?
*
11. Cumhurbaşkanı Gül’ün tabiriyle; Cumhuriyet tarihinin en zor günlerinden geçmesek..
Her gün şehit cenazesiyle sarsılmasak..
Güneydoğu’da şehir savaşı yaşanmasa..
Canlı bombalar hayatları alt üst etmese..
Çırağan Sarayı’ndaki buluşmanın konusu; Antep mutfağı olurdu, Antep kültürü olurdu..
Aslında olmalıydı!..
*
Gerçek şu; silahlar konuşunca hayat duruyor.. Bombalar patlayınca yaşam erteleniyor..
Antep’in başarısı..
Antep’in gururu..
Antep’in lezzeti..
Teröre, şiddete, savaşa kurban gitti..
Bu iş nasıl olacak Süleyman Bey!..
Çalışma Bakanı Süleyman Soylu başkanlık sistemini kastederek; ‘Türkiye şu barajı aştığı andan itibaren kişi başı milli gelir 25 bin dolar olacak’ demiş..
Şu anda 9 bin dolarlarda..
2008’de 10 bin doları yakalamıştık.. İktidar beşaltı yıl övündü, durdu..
Şimdi 9 bin dolarlara indik.. İktidar ‘milli gelir’ lafını ağzına almıyor..
Bu kavramı unuttu gitti..
*
Anlamadığım şu..
13 yıldır süren güçlü tek parti iktidarından, başkanlık modeline geçince kişi başı milli gelir o anda üç katına nasıl çıkacak?
Bu iş nasıl olacak Süleyman Bey?
AKP’nin anayasacısı bakın ne diyor?
Profesör Osman Can’ı bilirsiniz.. Anayasa Mahkemesi Raportörüydü.. Ayrıldı, dernek kurdu.. AKP’ye girdi.. Yönetici kadrosunda yerini aldı.. AKP’nin Anayasa değişikliği çalışmalarına katkı verdi..
7 Haziran’da AKP’den milletvekili seçildi..
1 Kasım seçiminde listeye alınmadı.. Milletvekili ömrü kısa sürdü.. Sadece yemin etti..
Osman Can, dün Habertürk’e konuşmuş.. Ve demiş ki..
*
- Başkanlık sistemi tartışması susuzluktan can çekişen bir ortamda insanlara kahvenizi sütlü mü, yoksa sade mi istersiniz diye sormaya benziyor.
- Türkiye’nin bütünlüğü tehlike altında. Ciddi bir türbülansa girmiş durumdayız. Toplumsal yapı ve uluslararası ilişkiler değişti. Bu Anayasa’yla bugünkü toplum idare edilemez.
- İnsanlar güvenliklerini sağlayacak, kendilerine hizmet edecek ama özgürlüklerini kısıtlamayan, gücü tek elde toplamayan bir devlet isterler.
- Ama biz şu an bunun tam aksini yaşıyoruz. Katı ve merkeziyetçi bir yapı var. Ekonomi ve rant da merkezde toplandı.
- Sivil toplum yok. Entelektüel hayat bitmiş vaziyette. Herkes bir pozisyon almak durumunda kalıyor.
l Sürekli olağanüstü bir durum ve çatışma var. Bunlar, bugünkü iktidarın devamı için şart ama demokrasi imkansızlaşıyor.
l Bir anayasal düzen demokratik değilse, iktidarda durabilmenin yolu antidemokratik yöntemlerdir. Bir kriz çıkarılır ve ardından kurtarıcı olunur.