Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Önce bir hatırlatma.. 2005 yılından kalma..

Sonra birkaç sorum olacak..

Biliyorsunuz.. Avrupa Birliği üyeliği için uyulması gereken iki önemli kriter var..

Biri, Kopenhang kriterleri.. (siyasi, sosyal kriter)

Diğeri, Maastricht kriterleri (ekonomik kriter)

2005 yılının eylül ayında AB ile ilişkiler limonileşince dönemin Başbakanı’nın tepkisi şu olmuştu:

“AB olmazsa Kopenhang kriterlerine Ankara kriteri deriz, yolumuza devam ederiz.”

Heyecan verici sözdü.. Heyecan verici yaklaşımdı..

AB, mızıkçılık yapsa da yapmasa da..

Haberin Devamı

AB, fasılları açsa da açmasa da..

Bazı AB ülkeleri taş koysa da koymasa da..

Ankara yolunda yürüyecek, Kopenhag kriterlerine Ankara kriterleri adını vererek hayata geçirecek..

11 yıl önce hava buydu..

11 yıl önce verilen söz buydu..

Gelelim soruma..

Sorum sadece iktidar sahiplerine değil, sorum sadece siyasetçilere değil, herkese..

Verilen söz tutulsaydı..

Ankara kriterleri yerine getirilseydi..

Maastricht kriterlerinin karşılığı olan İstanbul kriterleri gerçekleşseydi..

Bugün rejim tartışması yaşanır mıydı?

Anayasa üzerinde bu kadar büyük fırtınalar kopar mıydı?

Hayır..

Neden mi?

Ankara kriterleri lafta kalmayıp; anayasada, yasalarda, tüzüklerde, yönetmeliklerde değişiklik yapılıp uygulamaya geçseydi..

Bugün, kuvvetler ayrılığı diye bir meseleyi tartışmayacaktık..

Bugün, yasamanın yürütmenin emrine girmesinden şikayet etmeyecektik..

Bugün, yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını tartışmayacaktık..

Bugün, siyasetin yargı üzerindeki (savcılar, hakimler) üzerindeki gücünü konuşmayacaktık..

Bugün, yasamanın yürütmeyi denetlemediğinden yakınmayacaktık..

Daha da ötesi..

İktidara gelen, eğitim sistemiyle oynayamayacaktı..

Kamu ihale düzeni iktidarlara göre şekillenmeyecekti..

Piyasa, siyasetin etkisinden tamamen kurtulacaktı..

Seçim sistemi düzene girecek, milletvekili sırtını seçmene dayayacaktı..

Sıralanacak çok madde var ama bu kadarı yeter..

Ama en önemlisi..

Türkiye’nin en temel sorunu; Kürt meselesi kendiliğinden çözülmüş olacaktı..

Sonuçta..

Kurumlar yerine oturacak, zihniyet değişecekti.. Gücü ele geçiren sistemin orasını burasını çekiştirmeye kalkmayacaktı..

Haberin Devamı

Kalkamayacaktı!..

Batı demokrasileri seviyesine gelecektik..

Hal böyle olsaydı, ülkeyi ha başkan yönetmiş, ha başbakan yönetmiş..

Milletin derdi olmazdı..

Bu kadar büyük sıkıntı yaşanmazdı..

Kutlamak içimden gelmedi

Dün gazeteciler günüydü.. Çalışan gazeteciler günü..
Siyasiler mesajlar yayınladılar..
Devletin zirvesi tarafından..
‘Gazeteciler, haberciler ne derece özgür olursa, ülkenin demokrasisi de o denli güçlü olur’ denildi.. ‘Aslolan halkın tarafsız ve doğru biçimde haber alabilmesinin sağlanmasıdır’ denildi..
Gün boyu güzel sözler duyduk..
*
Sağ olsunlar..
Ama kusura bakmasınlar.. Kutlamak içimden gelmedi..
Bahçeli MHP delegesine rest çekti!.
MHP yönetimi öyle bir karar aldı ki; parti içi demokrasi denen kavramı idam etti..
Zaten CHP dışında parti içi demokrasiyi takan parti yok..
Yok da bu kadarı pes dedirtti!..
*
Bahçeli resmen kendi delegesine rest çekti.. Dedi ki; ‘Kim ne kadar imza toplarsa toplasın, MHP’nin kongre süreci 18 Mart 2018 tarihinde olacaktır’
Bu sözün anlamı şu..
Bu parti benim partim.. Siz kim oluyorsunuz da kongre istiyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz da imza topluyorsunuz? Sizi delege yapan benim!..
*
10 ay önce, nisan ayında yapılan kurultayda Bahçeli 1149 geçerli oyun tamamını alarak yeniden genel başkan seçilmişti..
Delege sayısı 1160..
Diyelim ki; muhalifler 585 imza topladı, 600 imza topladı, 900 imza topladı.. Yine de kongre toplanmayacak..
Peki ne olacak?
Bahçeli mahkemeye gidin dedi..
*
Yapmak istediği belli.. Muhalefeti mahkeme silahıyla sıkıştırmak.. MHP’yi mahkemelik eden kişiler pozisyonuna düşürmek..
MHP’nin iç meselesi diyeceğim.. MHP delegesinin kişilik meselesi diyeceğim ama..
Bizleri ilgilendiren kısmı da var...
Bu tür siyasi manevralar demokrasiyi ilga ediyor..