Seksenlerin gençlik filmleri dönemine göndermeler yapan “Stranger Things”, dizi meraklılarının yeni saplantısı. Ayakkabılar, kıyafetler, arabalar, mobilyalar, saçlar, giysiler, teknolojinin henüz hayatı ele geçiremediği ama varlığını hissettirdiği bir yaşantı; benim gibi 80’lerde çocuk olanların her zaman ilgisini çeken detaylar.
80’ler gençlik filmleri sıradan, hatta sıkıcı ve depresif banliyö yaşamını ütopik ve sihirli bir macera dünyasına çevirmeye ve seyirciyi bu tarafıyla yakalamaya girişir. Ben de en fazla bu yönünü sevmişimdir bu dönem filmlerinin, “E.T.”den “Jaws”a.
Zira ben de İstanbul’un bir banliyösünde Ataköy’de doğup büyümüş biriyim. Muhabbetler tanıdık geliyor. “Macera uzakta değil, evinde, odanda, bahçende, mahallende” fikri her zaman çok cazip gelmiştir.
Kafalar karışık
“Stranger Things” 2016’da işte bu kulvara oynuyor. Bunu yaparken Steven Spielberg, George Lucas, Wes Craven, Joe Dante ve o döneme damgasını vuran pek çok yönetmenin filmlerine ve sinemasına göndermeler yapıyor.
Heyecan verici olması bundan. Dekor, kostüm şahane, hikaye harika, mekanlar nefis, Amerika’nın sıradan bir kasabasında olağanüstü şeyler oluyor, içinde gizli deneyler yapılan bir enerji tesisi, garip bir yaratığın ortalıkta dolaştığı hissiyatı, kaybolan çocuk ve bir bir çözülmeye girişilen gizemler. Ana karakterin çocuklar olduğu bir dizi.
Buraya kadar her şey iyi ama sorunlar da var. Bu dizinin tanıtımı Winona Ryder’ın başrolünü oynayacağı dizi diye yapıldı. Ancak durum pek böyle değil. Ryder’ın rolü kıyıda köşede kalıyor, üstelik Ryder rolünün üstesinden gelebilmiş gibi de durmuyor. Bugün 44 yaşında ama 20 yaşında biri gibi rol yapmaya çalışması dizide sırıtmış.
Senaryoda da aksayan yönler var. Çok fazla ana karakter mevcut. Hiçbiri yeteri kadar detaylandırılmamış.
Tür açısından da kafalar karışık. Komedi mi, dram mı, gerilim mi,
korku mu belli değil. Hepsi
bir arada da bal gibi olabilir, ancak bu örnekte bu bir çeşitlilik değil kafa karışıklığı olarak karşımıza çıkıyor.
Çok fazla gönderme ve referans var acaba bundan mı?
“Poltergiest”tan “E.T.”ye, “Pan’ın Labirenti”nden “İkiz Tepeler”e, “Yaratık”a pek çok göndermeyi kendimce fark ettiğimi düşünüyorum. (“The Goonies”, “Elm Sokağı’nda Kabus”, “Stand By Me”, “Carrie” filmlerindeki sahne ve olaylara göndermeleri de bu diziyle ilgili yazılan çizilenlerden not aldım.)
Hafta sonu için ideal
Ancak bu harika olabilecek bileşimden ortaya efsane olacak bir dizi, mesela kendi kulvarının “Fargo”su çıkamamış (“Fargo” derken sinema filmini ve dizinin ilk sezonunu kastediyorum, onun da son sezonu yavandı). Dizinin yapımcısı ve yönetmeni Duffer Brothers’ın Coen Brothers olmasına daha var. (İkiz kardeşler Matt ve Ross Duffer önceden Wayvard Pines disizine katkıda bulunmuş. Zaten orada da çok aksaklık vardı.)
Bence siz önce diziyi güzel bir izleyin. Sonra burada bahsettiğim filmleri izleyin, izlediyseniz de bir daha izleyin. Hafta sonunu evde geçirenler için güzel bir program olabilir.
Sanat için Topçu Kışlası!
“Taksim’e Topçu Kışlası’nı yapacağız. Cumhurbaşkanımız zaten net söylüyor. Fonksiyon olarak sanat galerisi düşünüyoruz. (...)Sanat galerisinin altında iç ve dışa bakan kafeler düşünüyoruz. İnsanların Şanzelize’ye gittiği gibi, gelip orada kafelerde de geç saatlere kadar oturduğu gibi bir sanat galerisi olabilir.”
Kadir Topbaş’ın açıkladığından anladığımız, sanat için Taksim’e Topçu Kışlası yapmamız lazım. Başka türlü sanat yapamıyoruz. Ya AKM? Topbaş devam etsin. “Sayın Cumhurbaşkanımız söylüyor. Orada İstanbul Büyükşehir Belediyemize ait otoparkı da katarak mimarlarımızın güzel projesiyle bir opera binasının hayata geçmesi lazım.” Bu durumda opera için AKM’yi yıkmak lazım. Opera ile aramızdaki tek engel AKM.
15 Temmuz’dan sonra bir birlik beraberlik dili ve havası oluşturulmaya girişildi. Durduk yere depreşen AKM ve Topçu Kışlası ısrarı bu dile ve ruha gölge düşürücü nitelikte. Gündemle demokrasi ve Topçu Kışlası’nı yeniden yapmak ve AKM’yi yıkmak arasındaki ivedi bağı biz göremiyoruz. Ama şunu görüyoruz, iki lider basit bir görüşme yapınca dahi kucaklaşan halk, bu proje rafa kalksa sokaklarda halay çekecek.
Pazar albümü
“Kingdom” - Gold Panda
BrexIt referandumu sonuçları Britanya’da herkesi olduğu gibi müzisyenleri de etkiliyor. Britanyalı prodüktör ve DJ Gold Panda’nın (Derwin Schlecker) “Kingdom” adlı “moody” EP albümü prodüktörün ülkesinin bu kararından dolayı duyduğu huzursuzluğu anlatmak amacıyla hazırlanmış. Tamamen ırkçılık, faşizm ve İslamofobiden duyulan rahatsızlığı dile getirme niyetli. “Stolen Phone”, adını Schlecker’ın Afgan komşusunun, internetten ısmarladığı cep telefonu yüzünden başına gelen olaylardan alıyor. “Mediaevil”i mutlaka dinleyin.
İTİRAF EDİYORUM
- Twitter’a bakıyorum, ülke yıkıldı yıkılacak. Kafamı kaldırıp sokağa bakıyorum, herkes işinde gücünde, mekanlar dolu, restoranlar dolu, trafik yoğun, sokaklar cıvıl cıvıl hayat devam ediyor. İşin içinden çıkamıyorum.
- Twitter bu yıl az da olsa kâr açıkladı ancak gelecek yıllardaki kâr beklentisini iyice düşük tuttu. Trolcülüğün bedeli Twitter’a ağır oldu.
- Geçenlerde iş için Polonya’da bir kasabaya giden arkadaşıma “Oralar nasıl?” diye sordum, şöyle yanıtladı: “Bütün gün deli gibi çalışıp akşam bira içiyorlar.” Nasıl özendim anlatamam.
- Üniversite reklamlarındaki üniversite imajı, üniversitede güzel araştırma konusu olur.
80’lerden konuya uygun 4 film
- “Deadly Friend”, 1986: Erken dönem Wes Craven filmi. Robot, komşunun güzel kızı, cinayet, korku, gerilim ne ararsan var.
- “Risky Business”, 1983: Genç Tom Cruise evde eğleneyim derken işleri çığırından çıkarmayı başarıyor.
- “Teen Wolf”, 1985: Liseli genç Michael J. Fox kurtadammış meğerse; Kurtergen!
- “Explorers”, 1985: Meraklı, maceraperver (ve kaşif) çocukların uzay macerası. Ethan Hawke, River Phoenix çocuk yıldızlar.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024