Geçenlerde Çinli otomotiv devi BYD’nin nasıl dünyanın en büyük eletronik otomobil üreticisi hâline geldiğini ve Tesla’yı nasıl solladığını anlatan bir yazıyı inceliyordum. Ekonomi savaşları (siyasal savaşın yanında) tam gaz devam ediyor. Bunu biliyoruz da, ben size başka bir savaştan bahsedeceğim. Bu da ekonomik savaş, ama işin özü soft power yani yumuşak güç denen kültürel hegemonyaya dayanıyor.
Savaş alanının bir tarafında Paris şehri var, diğer tarafında Roma. Bu iki yiğit şehir bir televizyon dizisini kendi şehirlerine almak için er meydanına çıkmış savaşıyorlar. Dizinin adı “Emily in Paris”. Paris’te çekilen ve Amerikalı genç marketingçi Emily’nin Paris’e taşınması ve burada çalışmaya başlamasıyla gelişen olayları anlatan dizi tam anlamıyla bir Paris klişesini yaşatıyor. Amerikalıların gözünde Paris neyse (aşk, ilişkiler, yeme içme, hayat tarzı, şehrin mimarisine dair ne kadar klişe varsa hepsi burada) onu yaşıyor. Gerçek Parislilerin ya izlemediği, izleyenlerin de tepkiyle seyrettiği, “Gerçek Paris bu değil” dediği bir dizi sizin anlayacağınız. Hani bizim dizilerde de vardır ya bu, devamlı havadan Boğaz’ı görürüz, villalarda, konaklarda, yalılarda yaşayan aileler, herkes lüks arabalarla dolaşıyor, sokaklar şahane, tek bir çöp yok, bütün mahalleler eski tip yüksek tavanlı ev dolu, aile ortamları Coca Cola’nın ramazan reklamı gibi falan... İşte bunun Paris versiyonu var dizide. Ancak bunların hiçbiri diziyi uluslararası fenomen olmaktan alıkoymuyor, aslında dizi tam da bu yüzden başarılı. Parisli olmayana Paris’i pazarlıyor çünkü. Geçen yıl Paris’in tüm turizm gelirinin yüzde 4’ünün Emily ekonomisi kaynaklı olduğu belirtiliyor. Dizideki karakterlerin giydiği markalar satış rekoru kırıyor, internet siteleri talepten dolayı çöküyor. Bu öyle büyük bir soft power ve ekonomi oldu ki Fransa için, eşi de dizide konuk ünlü olarak yer alan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 2020’den beri devam eden ve izlenme rekorları kıran yapımın yeni sezonda Roma’ya gideceği söylentisi üzerine devreye girdi ve “Emily’yi bırakmayız, Paris diziyi kaybetmemek için elinden geleni yapacaktır” açıklaması yaptı.
Bunun üzerine iş daha da ilginçleşti, Roma Belediye başkanı Roberto Gualtieri, “Macron’un şu anda enişlenmesi gereken daha önemli işleri yok mu?” diyerek cevabı yapıştırdı.
Sizin anlayacağınız, elektrikli arabalar, sanayii şu bu önemli ama bir de soft power var. Kültürel hegemonya ve bunun peşindeki dev ekonomi şimdilik çoğunlukla Batı’nın kontrolünde. Bakalım gelecek yıllar bu durumu nasıl değiştirecek. Ekonomiye hâkim olma savaşı, yumuşak gücü nasıl etkileyecek...
Yeni yılınızı kutlar, her şeye rağmen neşemizi kaybetmeyeceğimiz bir 2025 dilerim. Soft power’ınız bol olsun.
Bunları biliyor muydunuz?
Daha hesaplı olduğundan sezon dışı turizmin 2025’te yükseleceğini, kışlık yerlere yazın, yazlık yerlere kışın gitmenin bir büyüsü olduğunu;
Comedie Française’in dil bilmeyen izleyicilerin de oyunları rahatça takip edebilmesi için geliştirilen alt yazılı gözlükleri kullanmaya başladığını;
Dünyada kâğıda basılı yayınların yeniden trend olduğunu, internette varlıklarını sürdüren bazı yayınların basılı versiyonlarını okurlarıyla buluşturduğunu;
Chartbeat’in açıkladığı yılın dünya çapında en fazla okunan ve etkileşim alan internet haberleri arasında ilk 20’de İngilizce dışında sadece Corriere Della Sera’nın bir İtalyanca haberi olduğunu, haberin influencer Chiara Ferragni röportajı olduğunu;
Biliyor muydunuz?
Ne izlesek?
BBC yapımı “Wolf Hall”, aynı adlı romandan uyarlanan iki sezonluk bir yapım. 8. Henry’nin danışmanı Thomas Cromwell’in hikayesi. Tudor dönemini, siyasi entrikaları, yaşam tarzını müthiş bir başarıyla yansıtmış. Başrollerde, Mark Rylance, Damien Lewis, Claire Foy var.