Amerika’nın Oklahoma kentinde her yıl yapılan çok ilginç bir etkinlik var. Rocklahoma Festivali.
80’lerin hair metal gruplarının ve hayranlarının bir araya gelip çaldığı kostümlü parti gibi bir festival.
Eski şaşaalı günler, “grupie”ler, çılgın partiler geride kalmış. Ama hair metale baş koyanlar ilerleyen yaşlarına rağmen görüntülerini muhafaza etmeye çalışıyor.
Hâlâ saçı olan “hair” metal’ci boyamış, saçı dökülen peruk takıyor.
Zaten kalabalığın yarısı, zamanında şimdi adı hatırlanmayan bir grupta ya gitar ya da davul çalmış insanlardan oluşuyor. Ve herkes kendini vazgeçilmez ve ünlü sanıyor.
Öyle ki “Önceden hangi grubun gitaristi olduğun umrumda değil” yazılı tişörtlerle dolaşanlar var. 30 bin kişi sabahtan akşama kadar coşmak için bir araya toplanmış.
Onlara göre dünyanın merkezi burası.
“20 yıldır değişmedik, komple aynıyız”
Pek çok eski grup kadroları yeniden toplayıp bu festivalde sahneye çıkmaya geliyor. Mesela Skid Row var. Grubun gitaristi yerel basından birine Skid Row’un 20 yıldır kesinlikle değişmediğini ve her şeyin aynı olduğunu anlatıyor.
Pardon da solist ve besteleri yapan Sebastian Bach artık grupta değil? Kendi grubunu kurdu o. Olsun...
Guns N’ Roses’ın gruptan atılan davulcusu Steven Adler bir-iki şarkıda sahneye çıkıp çalmak için gelmiş. Adler yakında eski kadroyu toplayacaklarını müjdeliyor. Gruptan ilk o atılmıştı. Sonra tek tek iki gitarist, basçı ve davulcu. Guns N’ Roses’ta şu anda solist Axl Rose kendi dışındaki herkesi kovmuş durumda. Ama hâlâ grubunun eski Guns N’ Roses olduğuna inanıyor.
Müzisyenleri televizyon şovlarında görünce içim parçalanıyor
Gece yarısı başlayan şovlardan birine katıl. Sabaha kadar bekle, sunucunun soğuk esprilerine gül, saçma teorilerine, sana sokuşturduğu yaşam felsefesine ve dırdırına maruz kal, “hı hı” şeklinde kafa salla. 30 tane konuk arasında sıra sana gelecek diye bekle. Geldiğinde de cümleni tamamlayamadan lafı ağzına tıksınlar, ne dediğini anlamasınlar. Hede hödöye kurban git.
Albümümü tanıtacağım diye bu kadar eziyet çekmek yazık günah. Bu işte bir yanlışlık olduğu kesin.
Ve gene ne varsa dergilerde, gazetelerde yani yazılı basında var... Neden mi?
Valla biz de gazete ve dergilerde albüm tanıtıyoruz ama esprilerimizle albüm sahibini bunaltmıyoruz, yarım dakika onun şarkısından bahsedeceğiz diye bütün gece kafasını ütülemiyoruz. Gece yarısı ayağımıza çağırıp sabahın dördüne kadar geyiğe esir etmiyoruz. Albümlerini önceden dinlemiş oluyoruz. Onlar hakkında asistanımızın Google’dan aldığı A4 çıkışlarda yazanlardan daha fazlasını biliyor oluyoruz. Televizyoncular, tolkşovcular kusuruma bakmasın ama durum budur. Ve müzisyenler!
Yazılı basının kıymetini biliniz.
Pazar sabahı albümü
The Very Best of Fleetwood Mac / Fleetwood Mac
Bu pazar 70’lere takılalım istedim. İki CD’lik bir albüm bu. Günün ilk ışıklarıyla, çay demlenirken koyun, iki CD akşama kadar dönsün. Fleetwood Mac’in özelliği zamansız olması. Nostalji başlığı altına sokmadan dinlersiniz, hiç de yadırgamadan. Bir “Dreams”in, “Go Your Own Way”in, “Rhinannon”ın yarattığı atmosferi anlatamam size. Stevie Nicks’in sesini duyunca anlarsınız zaten. Hele bir de kahveyi “Landslide”a denk getirdiniz mi, pazar diye buna derim ben...
İlahi Limon Çiçekleri!
Mustafa Ceceli’nin “Limon Çiçekleri” isimli şarkısında “ilahi” havası varmış, sözleri İslami terminolojiye uygunmuş. Ee yani? AKP iktidarda olmasa bu şarkı sadece İslami radyolarda çalarmış. Oldu. Bunu analiz diye yazan var. Duyan da albümde “Sordum Sarı Çiçeğe” ilahisini var sanacak. “Havalansa yine zil çalan eteklerin / Öperken içsem ağzının çiçek balını / Günahını boynuma, seni koynuma alsam” diyor Ceceli o şarkıda aynı zamanda. Tam İslami radyolara göreymiş hakikaten. Cımbızlamanın böylesi en önce okuyucuya ayıp...
Jamie Cullum ve Madrid’den notlar
Jamie Cullum’ın yeni albümünün lansmanı Madrid’de yapıldı. Hafif Müzik izledi. Kapital isimli gece kulübü ve after show’un yapıldığı Chivas Studio’dan izlenimler şöyle
* Jamie Cullum Michael J. Fox’a benziyor. Minyon insanlar yaşını göstermez ya, öyle. 30 yaşında ama 20 gösteriyor.
* Cullum şu anda İngiltere’nin grafiği en fazla yükselen şarkıcılarından biri. Özellikle sevgilisi model Sophie Dahl ile birlikte magazin basınının en sevdiği isimlerden oldular.
* Adam gerçek bir “entertainer.” Ne kadar yetenekli olsa, şahane piyano çalsa, kıvrak sesiyle cazdan popa değişik alemlerde takılsa da komplekssiz. Suratını asıp kendini önemli biri gibi göstermeye çalışmadığı için çok sempatik buldum. “Eğlence işte, fazla abartmayın” kafasını sevdim.
* Cullum kendi şarkıları kadar yaptığı cover’larla da tanınıyor. Mesela biz oradayken bir Rihanna patlattı. Radiohead bile söylüyor adam yeri geldiğinde.
* Konser mekanı (Kapital) aynen Ghetto gibi çok katlı, localı mocalı bir yerdi. Ancak Ghetto’daki gibi alt kat tamamen boş değil. Sahne önündeki alan dışında her yerde lounge hesabı koltuklar ve masalar var. Caz kulübü gibi... Ghetto’cular, denemeye değer...
* After party Chivas Studio diye bir yerde yapıldı. Bizans sarnıçlarını andıran yerin altında kırmızı tuğla duvarlı, kemerleri geçitleri olan ilginç ve şık bir yer. Bu kemerlerden birinin altında Jamie Cullum çıktı karşıma. “N’aber” dedim. “Tişörtün güzel” dedi. Michael J. Fox’a benzeyen bir adamın “Back to The Future” tişörtümü beğenmesi değişik hisler uyandırdı. Sarhoş mu oldum nedir diye düşünmedim değil.
* Madrid’de lüks ve turistik restoranlara pek gitmeyin. Esas eğlence mahalle arasındaki tapasçılarda. Çok meşhur olanları var. Saat ikiden önce açılmıyorlar, ama açıldıktan sonra her saat dolular.
* Sipariş vereyim bu ne, o ne falan diye de adamı çağırıp sormayın. Kimse dil bilmiyor. “Açım” deyip ne içeceğinizi söyleyin. Onlar gerisini hallediyor.
* İngilizceye güvenmeyin. Burada İngilizce bilmek ve sizi anlamaya çalışmak kimsenin umrunda değil.
* Santa Ana meydanını bulun, oralarda takılın. Rahat edersiniz. Gece kulübü, bar, restoran, tapascı, kafe ne ararsanız var. Fiyatlar da buradaki kafelerin dörtte biri düzeyinde. Babaanne koltuğuna oturup 25 milyona tost yiyen görmedim.
* Prado müzesine girmeden gelmeyin. Gelirseniz de karşıma çıkmayın. İnsanoğlunun yaptığı en güzel resimlerinden bazıları burada. Sağda solda kafelerde sürteceğinize buraya muhakkak zaman ayırın. Bana dua edersiniz. Bilet 8 euro ama bu tabloların karşısında oturmak paha biçilmez.