Geçen hafta gidip gördüğüm Rockwerchter festivalinden geriye teknik olarak bir adet bileklik, birkaç fotoğraf ve bir sürü güzel anı kaldı. Bir de sağdan soldan aldığım çalakalem notlar...
Her zamanki gibi şort, tişört ve konverslerimden oluşan kıyafetimle her türlü şarta uyum sağlamayı bildim. Bot al, yağmurluk al, üzerine hırka al, sweatshirt al gibi uyarılar boşa çıktı. Hepsini almama rağmen hiçbirini kullanmadım. Yağmurda, çamurda aynı şekilde takıldım. Siz istediğinizi yapın, bende durum buydu. Bu arada o kavurucu sıcakta festivalde gördüğüm en acayip şeylerden biri ugg giyen bir kızdı: “Kızgın güneşte ugg keyfi!” Gerçi yaz kış giyilirmiş ama yine de acayip.
Belçika’nın midyesi meşhur ya, buraya gelen her ölümlü midye yiyecektir şeklinde yazılı olmayan ama geleneklere geçmiş bir uygulama var. İlla yedik tabii. Ben ızgara balık ve yanında rakıyı tercih ederim midye ve şaraba.
Festivalin üç sahnesinden biri olan The Barn’da (yaklaşık 5-6 bin kişilik bir çadır) izlediğim indie gruplar şu düşüncemi pekiştirdi: Bizdeki indie gruplarla İngiliz ve Amerikalı indie grupları arasındaki en önemli farklardan biri müziğe ve sound’a bakışta. Biz daha çok herkes kafasına göre çalsın ne çıkarsa zihniyetindeyiz. Bu gruplarda gördüğüm ise başkaydı: Enstrümanlara hakimiyeti bilinçli olarak bir sound oluşturmak yönünde kullanıyor bu gruplar. Ne kadar lazımsa o kadar, biz bu kadar çalıyoruz, o halde bu kadar olsun değil. Bir gitarist gerektiğinde bir şarkı boyunca iki notadan ibaret melodi yapıyor, gerektiğinde deli gibi solo atıyor.
Günde 8-10 kilometre yürümeye hazırlıklı olun
Festivalde bira ve suyun fiyatı aynıydı. İkisi de 2.5 Avro. Ve evet bu bir eleştiridir. Festivale gideceklerin bilgisine, alanda tek bir marka bira var: Jupiler. Hoegaarden’ın meyvalı bir birasını da veriyorlar ama ona hiç girmeyin derim. Bir de şarap var isteyene. Yani Belçika festivalinde ne biralar vardır kimbilir gibi bir durum yok. Onlar dışarıda.
Ücretsiz wi-fi ihtiyacı bambaşka dostluklar kurduruyor. Festivalde ücretsiz internet hizmeti verilen ve yemek stand’larının bulunduğu açık alan sosyalleşmenin merkeziydi. “Şifre ney birader?” diye soracak oldum alışkanlıktan, meğer dev gibi yazıyormuş yanında durduğum direğin üzerinde.
“Uluslararası dolaşım”ı açmak ya da açmamak, işte bütün mesele buydu. İnternete çok yüklenildiğinden her şey çok yavaştı. Bir süre sonra “Ne yazarsa yazsın arkadaş ben bu fotoyu feyse koyarım” diyenleri gördük. Gitti gül gibi megabaytlar...
Rockwerchter’in üç sahnesinde de duyduğumuz ses çok iyiydi. Hem volüm olarak hem de enstrümanları ve müziği duymak açısından. Acaba bizde de bir gün böyle bir konfor yaşanacak mı? Yurt dışında izleyeceğiniz bir büyük rock festivalinde asla kaçamayacağınız üç şey: Yürümek, yürümek, yürümek. Hesapladım, festivale geliş, festival içindeki turlamalar, dönüş ve otele varış, toplam neredeyse 8-10 kilometre yol yürümüşüz her gün. Benim gibi yürümekle sorunu olmayanlar için hiç dert değil, ama ben yürümem o kadar yolu diyorsanız unutun festivale gitmeyi. Yürümeyene ekmek yok.
Acaba Asmalımescit’i ve çevresindeki eğlence alemini fazla mı abartıyoruz? Koskoca İstanbul’da topu topu iki sokak. Festivalin yakınındaki Leuven isimli kasabada Asmalı’dan daha büyük, daha fazla, daha çeşitli mekan, restoran, bar var. İnsan elmayla armutu kıyaslamadan edemiyor.
Sbarro’nun festival alanındaki standında satılan pizzaların tipini tarfi ediyorum: Bizim standart pastane poğaçaları alın, üzerine bazı malzemeleri atın, kalınlık ve tıknazlık olarak öyle bir şey. Buna ‘Leuven etli ekmek’ adını taktık. Acıkınca işe yarıyor Leuven etli ekmek. (5 Avro...) Festival alanında para değil fiş geçiyor. Bir fiş 2.5 Avro. Birer ikişer gidiyor fişler dikkat.
Engelliler için hiçbir engel yok burada
Engelliler için festival tam bir cennet. Kendilerine ait yolları, özel izleme alanları var ve bütün görevliler ile festival katılımcıları onlara çok özen gösteriyor. Ben ilk defa bir festivalde bu kadar fazla engelli müzikseveri birarada gördüm, hepsinin de keyfi yerindeydi. Etkinliklere katılmaları önünde hiçbir engel yoktu. Umarım bizde de bir gün böyle olur ve engelli vatandaşlardan isteyenler istedikleri konser ve kültürel etkinliklere rahatça katılabilirler. Onların alandaki varlığı bana çok iyi hissettirdi kendimi.
Meme raporu: Gossip konserinde seyirciler arasında yer alan “omuzlara alınan kız” tam kamera onu gösterirken göğsünü açtı. Die Antwoord konserinde solistlerden Yolandi de göğsünü açtı. Her iki göğüs de Madonna’nın göğsünden daha seksiydi... Not: Parklarda öpüşenler kanıma dokunuyor diyen müdür buraya gelse kalp krizi geçirirdi.
Kapıda birinin çantasında dildo buldular. Önce bunu ne yapsak diye baktı güvenlikler. Sonra buyur ettiler. İçeri sokulması yasak maddeler arasında yokmuş dildo. Kadın güvenlik görevlisinin kahkasını görecektiniz çantayı ararken eline gelen cismi görünce...
20 plastik şişe ya da bardağı yerden toplayıp ‘recycle’ standına götürdüğünüzde size bir bir fiş veriyorlar. Bazen beş dakikada 60-70 tane toplanabiliyor bunlardan. Biz de topladık, bir sürü fiş aldık. Bizim festivallerde de olmalı bu uygulama.
Belçika’da hava 23.00’e doğru kararıyor, o yüzden her gün üç gün gibi geçiyor. Bundan kimsenin şikayeti yoktu, uzun uzun takıldık.
Belçikalı bir çocukla tanıştık. “Türk müsünüz?” dedi, “Evet” dedik. Bir anda “Seni seviyorum aşkım” dedi. Sevgilisi Türk’müş. Ne sevgililer var...
Bir ara Jupiler bira standında güreşen kızlar mı gördüm bana mı öyle geldi? Sıcaktan herhalde.
Benden duymuş olmayın ama dövme fena halde ‘out’. In olan şey vücuda (enseye, boyuna, bacağa, kola) kalın sabit kalemlerle bir şeyler yazmak. Artık mesajın neyse. Sonra siliyorsun gidiyor.
Festival alanına gitmek için iki kilometreye yakın yol yürünüyor. Burası başlangıç noktası.
20 plastik bardak toplayana bir içecek fişi veriliyor. Bizim festivallerde de olması gereken bir uygulama.
Bir-iki tavsiye
Seneye gitmeyi düşünenler. Tavsiyem basit: Beş günlük bir seyahat için her şey dahil kişi başı
2 bin TL kadar para biriktirin. Erkenden festival biletini, uçak biletini alın. Otelde kalmak isteyenler erken davranırsa çok ucuz oteller var. Leuven zaten küçük, her otel tren istasyonuna yakın. İstasyondan devamlı shuttle var festival alanına ve 15 dakika sürüyor. Çadırda kalıp ortamı yaşarız diyenleriyse biraz sefalet ve bolca eğlence bekliyor. Bunun için kombine kamp bileti almanız lazım. Şimdiden iyi eğlenceler.
Not: Gruplarla ilgili notlar için yarını bekleyiniz.