Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Nilüfer rock’çılarla düeti sevdi, “12 Düet”in ardından “13 Düet” isimli devam albümünü yayımladı. O kadar çok rock’çı var ki daha da en az iki albümlük yolu var sanatçının. Bakalım rock’çılar neler yapmış bu albümde

Gripin: Birol Namoğlu’nun sesini duyunca artık benim aklıma sadece ağlayarak şarkı söyleyen bir adam geliyor. Ağlayan adam ve Nilüfer, şarkıyla ilgisini anlayamadığım efektlerle beslenmiş bir düzenlemeyle “Hatıralar Hayal Oldu”yu söylemişler. Şarkı güzel de ben iki ekol arasında bir uyum göremedim.
Gece: “Başıma Gelenler” gayet eğlenceli bir şarkı. “Düetlenmiş”, düzenlenmiş ama bana sıradan bir rock’laştırma operasyonu gibi geldi.
Gitar, davul, bas oturup girişince rock mı oluyor?
Emre Aydın: Melankolik uzay arpejleri şeklindeki efektler bu şarkıda da (“Son Perde”) devam ediyor. Bir diğer ağlayan adamımız Emre Aydın ile Nilüfer’in uyumu Gripin’e göre daha iyi “Son Perde”de.
Bulutsuzluk Özlemi: Güçlü vokal gerektiren herkesin ezbere bildiği bir şarkıyı (“Her Yerde Kar Var”) Nilüfer’le söylemeye girişiyorsanız ya şahane bir vokaliniz olacak ya da Serge Gainsbourg gibi serbest takılacağınız başka türlü bir şarkı seçeceksiniz. Nejat Yavaşoğulları rock dünyamızın mihenk taşlarından önemli bir sanatçı ama uygun bir seçim değil bu şarkı.
Feridun Düzağaç: Albümün düete benzeyen şarkılarından. İki kendi tarzı oturmuş ses bağırmadan şarkı söylüyor. “Kavak Yelleri” doğru seçim.
Kargo: “Yaşamak Ne Güzel Şey” ne kadar da hareketli, çeşitli şekillerde düzenlenmeye müsait, yaratıcılığa açık bir şarkı. Tabii yaratıcılığa açıksanız. Gitar, bas, davul oturup hadi abi deyip girişince rock oluyor ama bir şeyler eksik kalıyor.
Mor ve Ötesi: “Dokun Bana” albümün en iyi düetlerinden biri bence. Hem düzenleme açısından hem yorum olarak.
Farklı tarzda ses rengine sahip iki isim birlikte farklı bir ahenk yaratmış.

Model ve Nilüfer gayet uyumlu

Vega: Deniz Özbey hangi şarkıyı söylese ruhunu katmayı başarabiliyor. Şu âlemdeki en kendine has ve ayırt edilen seslerden birine sahip. Nilüfer’le ikisi mükemmel tınlıyor “Ta Uzak Yollardan”da. Ben buradaki düzenlemeyi de şarkıya çok uygun buldum.
Model: Valla “Şov Yapma”nın disko rock versiyonu iyi fikir. Hatta Disko / elektro pop / funky diyelim. Renk katmış. Model ve Nilüfer hayret verici şekilde uyumlu ve başarılı.
Manga: “Eğrisi Doğrusu” Manga’nın denetiminde bir tür Placebo şarkısına dönüşmüş. Hiç de fena olmamış. En fazla dikkat çeken yorumlardan biri (yani benim dikkatimi). Çünkü üzerinde düşünülmüş, bir fikir geliştirilmiş, stüdyoya girip “hadi beyler” diye
haldır huldur çalınıp “bahtımıza ne çıkarsa” denmemiş.
Zakkum: “Agora Meyhanesi” Zakkum tarafından kendi meşreplerince düzenlenmiş ve bir arabesk rock şarkıya dönştürülmüş. İçip içip efkarlanıp çıldıranların
şarkısı olabilir. Gaza gelmek isteyen varsa buyursun.

Haberin Devamı

Albümün en iyisi Pinhani düeti

Haberin Devamı

Pinhani: Şarkı iyi, müzisyenler iyi, düzenleme iyi, vokaller iyi, “Dünya Dönüyor”u akustik gitarlarla düzenleme fikri şahane. Albümün açık ara en iyi, en şahane şeyi... Buradan öğrenecek çok şey var herkes için. Bize susup dinlemek düşer.
Çilekeş: “Değişir Dünya” şahane bir saykodelik funk / rock şarkısı olmuş. Müzisyenliğe, enstrümanlara, basa bayıldım. Hiçbir klişe yok bu şarkıda. Görkem Karabudak’ın sesiyle Nilüfer’in uyumu şahane. Sondaki akapella vokal partisyonları özellikle çok başarılı. Bence Nilüfer, Çilekeş’le daha fazla şarkı yapmalı. Düet dediğin bunun gibi olmalı, şaşırtmalı, şarkı öyleyen iki kişiden öte yeni bir ruh yaratmalı. Burada hepsi var.
Sonuç: Aynı albümde hem şarkılar cover’lanacak, hem de düet yapılacak. İtiraf etmek gerekirse zor bir iş. Bazen iyi olur bazen kötü. Nilüfer ve rockçıları bazen hayal kırıklığı yaratıyor, bazen mest ediyor. Ama her halükarda yılın en dikkat çekici albümlerinden birini daha yaratmayı başarıyorlar.
Nilüfer Hanım’a bir soru: Neden kamçı?

Haberin Devamı

Frank Sinatra mı, Johnny Cash mi?

Müslüm Gürses vefat edince “bize has bir Frank Sinatra’ydı” diye yazdım. Kimi hak verdi, kimi yanlış buldu, illa birine benzeyecekse o isim Johnny Cash olmalıydı diyen oldu. Aslında Gürses her ikisidir.
Sinatra’dır: Çünkü yokluktan gelmiş, zirveye çıkmıştır. Hayatı yaşadığı ülkenin tarihi gibidir, her katmanda dolanırsınız.
Cash’tir: Halkın dilinden, halkın duygularına tercüman olmuştur.
Sinatra’dır: Çünkü yorumcu yönüyle ön plandadır. Halbuki Cash besteci ve ozandır.
Cash’tir: Çünkü en alttakiler onu dinler. Mahkumların, çiftçinin, işçinin, ruhuna ve kalbine hitap eder.
Sinatra’dır: Çünkü onun gibi ülkesinin karakteristik müziğinin lider sesi konumuna gelmiştir.
Cash’tir: Çünkü hayatının sön döneminde rock’çılar tarafından takdir görmüştür. Şarkıları rock grupları ve sanatçıları tarafından söylenmiştir. Aynı şekilde Cash de şahane rock şarkılarını yorumlamış, kendi ruhunu katmıştır. Bunlardan efsane olanı Nine Inch Nails’in “Hurt”üne yaptığı yorumdur. İşte cover budur.

Şu ara moda olan 5 şey

* Kadıköy’de yeni açılan Zeplin Pub’ın önünde elde içkilerle takılmak. Hafta içi hafta sonu fark etmez, içeride hiç yer bulunmuyor, tıklım tıklım...
* Bir BBC yapımı olan, politikacıların dünyasını içeriden bir bakışla anlatan Danimarka dizisi Borgen’i izlemek.
* Salı geceleri Karaköy’deki Nublu’ya takılmak, içeride hangi grup çalıyorsa çalsın fark etmez. Caz da olabilir, pop da blues da...
* “Kazık et yeme” görgüsüzlüğüne inat pide-lahmacun kültürüne ağırlık vermek (ayran açık olsun).
* Kıtalararası müzik festivallerine bilet satın almak: Glasto, Virgin, Roskilde falan out. Rock in Rio, Coachella, Fujirock in.

Bu biraların “gideri” var!

Westmalle: Tripel (sarı) ve Dubbel (siyah) versiyonları mevcut. Yoğun, yüksek alkollü (yüzde 9.5) ve leziz. Ben farklı bir şey içeyim, hafif de sofistike görüneyim diyecek birisi bunu sevebilir (aslında herkes sevebilir).
Asahi: Bu Japon birası hipster’ların bir numarası olur. Tat, içim falan mühim değil, Japon olması önemli.
Jupiler: Belçika’nın ucuz halk birası, en yaygın olanı. Rockwerchter’in ana sponsoruydu (aman Tanrım nasıl olabilir, bir içki firması hem de) orada tanıştım.
Duydum ki Efes’çiler Belçika birası Duvel’i getiriyormuş. Hani bunların da nasıl derler, gideri var. Memlekete gelseler muhabbetle karşılanırlar...