Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsyankar değil dindar ve itaatkar bir nesil yetiştirilmek isteniyor. Benimse şu ara memlekette gördüğüm tek “isyankar” türü romantik isyankar

Ne olur itaatkar yapın bizi

Başbakan açıkladığında düşündüm. Demek ki dindar insan itaatkar oluyor. İsyankar olmuyor.
E ‘dindar’ diye artık nesli tükenmeye yüz tutan üç beş Hıristiyan vatandaşımızı kast etmediğine göre Başbakan “Müslüman nesil isyankar olmaz” demek istiyor.
O bunu söylüyor ama dünya tersini yapıyor. 21’inci yüzyılın en büyük isyanları Müslüman ve dindar ülkelerde çıktı. Bu yüzyılın başı gelecekte Arap Baharı’yla anılacak. Yönetimlerine, zulme ve totaliter rejimlere isyan eden Müslümanlarla yani...
Dindar Müslüman itaatkarsa eğer; Mısır, Tunus, Suriye, Yemen’dekiler dinsiz mi? Tinerci mi?
Dindar nesil meselesi üzerine çok yazıldı çizildi ama bana bu muhabbette bir şeyler hep yanlış ya da eksik geldi. Sonunda o eksiği buldum galiba: İsyan. Daha doğrusu isyankar.
Ortada isyankar ya da itaatkar olmayan bir nesil yok ki daha itaatkarı yetiştirilemeye çalışılsın. Manzaraya bakıldığında Müslüman aleminin en itaatkar ülkesi biziz. Neredeyse her 10 yılda bir tepedekiler ezdi, her kesimden nesiller itaat etti. Asker geldi itaat, demokrat geldi itaat, sosyal demokrat geldi itaat.
Benim nesil, yani 70’lerde ve 80’lerin başında doğanlar canları bir şeye sıkılınca sokağa çıkıp hakkını arayan değil köşesine çekilip kendi kendine bedbaht olan nesil. İsyankar falan değil. Darbeyle ezdiler, herkesi içeri attılar, sonra apolitik nesil diye faturayı bize kestiler. Hani Duman’ın bir şarkısı var ya “Dönek” diye: “Hakim bey itirazım var...” Benim de...
Yeni nesillerde (kendi kuşağım da dahil) gördüğüm tek isyankar bir kısım romantik isyankar. Saç sakal, bedbaht, duygulu, kim bilir hangi karanlık sokaklarda üşüyen, içindeki çocuktan bahseden, sensizlikten yalnızlıktan kıvranan orta yaşlı adamlar. Ve onların yüz binlerce takipçisi. Bu manzarayı mı zapturapt altına alacaksınız?
Sonra mesela yeni nesil rock grupları var. Onlar da şarkı sözlerinde isyan ediyor. Neye? Sensizliğe, yalnızlığa. Nasıl? Yağmur altında diz çöküp ağlayarak. Babasından aldığı harçlığı az bulduğu için isyan eden grup da gördüm, “Neden ana dilimiz İngilizce değil, öyle olaydı yaptığımız müziği dünya dinlerdi” diyeni de.
Klasik müzikçi isyankarlarımızı unutmayalım. “Neden Frankfurt Kitap Fuarı’na benim Nazım Hikmet oratoryom gitmedi de Yunus Emre oratoryosu gitti? Avrupa’yı tanırım, onlar Nazım’ı sever” diye epik bir isyan başlatmıştı bir tanesi.
Bir diğer isyanı da “Bir milyon Euro vermediler, gecekondulara piyano çalamadım” isyanıydı, bastırıldı.
Öğrenciler yumurta atıyorlar, içeri atıyoruz, aylarca tutuyoruz. Siyasetçilerimiz bu isyanlardan çok zarar görüyor. Yakaları yumurta lekesi oluyor.
Uzun lafın kısası; deli değilim, kimseyi isyana falan davet etmiyorum, herkes konuşa konuşa anlaşsın istiyorum. Ama görüyorum ki birileri fikire fikirle karşılık vermeyi, her şeye eyvallah dememeyi isyankarlık olarak görüyor. İlle de itaatkar nesil istiyor.
Cümlemize kolay gelsin...

Haberin Devamı

En sonunda birisi anladı

Haberin Devamı

Ahmet Hakan “Her yerde Eurovision konuşuluyor, Can kim Bonomo kim, Eurovision ne şapşal bir yarışma” diye yazmış. Sanırım bakkalda çakkalda insanların bunun geyiğini yapmasını, takside, otobüste herkesin uzmanmış gibi bundan bahsetmesi, eşin dostun arayıp “Şarkı güzel ama değil mi?” falan demesi saçma gelmiş. İyi ki de yazmış.
“En sonunda” dedim kendi kendime, “birisi her Allah’ın günü Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olur mu, kavuğu kime bırakır, kanser mi kolit mi, cemaat var mı yok mu, poliste mi yargıda mı, Aziz başkan şike yaptı mı yapmadı mı, kim yalaka kim değil” muhabbetlerini dinlerken benim ve benim gibilerin ne hissettiğini anladı.
Sevgili Ahmet Hakan 40 değil 50 kere “Eurovision şapşal bir yarışmadır” yazalım tahtaya ev ödevi olarak ama yanına da “Siyaset şapşal bir oyundur” diyelim. Ne dersin?

Haberin Devamı

İTİRAF EDİYORUM

* İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo’nun “Caz albümü yapıyorum” açıklaması ilgimi çekti. Albümü merak etmeye başladım. Bu arada İdo gazetecilere “Bıyık yakışmış mı?” diye sormuş. Ben de gazeteci olduğumdan yanıt veriyorum. Yakışmamış.
* İlk kez 2001’de Radikal’de başladığımda girdiğim, en sevdiğim arkadaşlarımla
tanışıp bir sürü güzel gün geçirdiğim
Doğan Medya Center binasından
taşınırken hafiften duygulanmadım değil (benim de hislerim var).
* “Kahve var mı?” sorusuna “Neskahve var” yanıtı veren kafeler kapatılsın kampanyası başlatmak istiyorum.
* Az önce masama gelen Van Halen’ın yeni albümü “A Different Kind of Truth”u dinlemeye korkuyorum. Ya kötü çıkarsa.

St. Vincent’ın Selda Bağcan merakı

Geçen hafta İKSV Salon’da bir konser veren St. Vincent yani Annie Clark şu ara dünya indie müzik sahnesinin en tanınmış, en popüler isimlerinden. Son albümü “Strange Mercy” ile büyük başarı yakaladı ve Spin gibi ana akım dergilere bile kapak olabildi. Şu anda Avrupa turnesini devam ettiriyor ve buraya geleceğini duyunca onunla sohbet etmeden yapamadım. Bloguna koyduğu Selda Bağcan’ın “Yaylalar Yaylalar” yorumunu sordum. İskoçya’da bir plakçıda görmüş bu plağı ve dinleyince bayılmış. Sonra Youtube’da bulduğu videosunu blogunda yayımlamış. “Bayıldım, inanılmaz hoşuma gidiyor” diyor.
60’larda ve 70’lerde Türkiye’de yaptığımız müzikler bugün dünyanın en avangart sanatçılarına ilham veriyor. Yurtdışında belli plakçılarda artık bir Turkish funk reyonu var. Müzikseverlere önerim: Malzeme burnumuzun dibinde, ıskalamayalım...

PAZAR ALBÜMÜ

“Başka Şeyler” / Pinhani

Pinhani yeni albümünde kendine has bir ince ayar çektiği rock tarzını devam ettiriyor. Yer yer normalden şiddetli (“Beni Unutur musun?”), yer yer sakin usul usul (“Yitirmeden”) yapıyor bunu. Bazen bir Arena rock grubunu, bazen Bülent Ortaçgil’i, bazen 80’lerden bir rock baladını (“Çok Aşık”) dinler gibi oluyorsunuz. Tanju Duru’ya ithaf edilen bu albümü pazar günü Türkçe bir şeyler dinlemek isteyenlere öneririm. Şu ara ‘yeniler’ rafında bulabileceğiniz en düzgün şeylerden...