Remiks mevsimi geldi çattı. Masanın üzeri remikslenmiş, cover’lanmış, yeniden derlenip düzenlenip dans müziğine dönüştürülmüş şarkılarla ve DJ albümleriyle dolu
“Hayvan’a Remix” / Nazan Öncel
Nazan Öncel geçen yıl yayımlanan son albümü “Hayvan”a remiksler yaptırmaya karar vermiş. Kimler remikslemiş diye baktım. Ozan Öner, Onur Türkyılmaz, Emre Serin, Fatih Bahçıvan, Tufa Taş, Süpermatik, Armageddon, Pelerins, Tok. İsimler çeşit çeşit ama duyduğumuz şey maalesef tek tip. Şarkıların vokal kayıtlarının altına birtakım vuruşlar ve ritimler döşenmiş. Efektler falan hep benzer tondan. İster hızlı ister yavaş fark yok. Diyeceksiniz ki remiks dediğin zaten nedir ki, bu değil mi aşağı yukarı. Yemek dediğin de hep aynı malzemeden yapılıyor ama aynı sonucu vermiyor işte. “Bu remiks ise, o zaman benim önceden dinlediğim neydi” diye soruyor zihin.
Geçen yazın hit albümü olsun diye çıkarılmış ama beklediği ilgiyi yaratamamış bu albümün remiksli versiyonu şansını yeniden deniyor. Her şeye rağmen mevcut remiksli albümler içinde en iyisi. Bol şans.
DJ All Stars feat. FG
FG harfleri Ferhat Göçer’i temsil ediyor. Yani memleketin önde gelen pop DJ’leri Ferhat Göçer’in şarkılarını remiksliyor. Böyle bir proje. Efendim kısaca özetlemek gerekirse sanatçının “Seni Sevmeye Âşığım” isimli albümü, yaz mevsimi nedeniyle tatil yörelerinde ve şehrin yazlık yerlerindeki mekanlarda çalınsın diye evrilip çevrilmiş, sahillere uyarlanmış. Hüseyin Karadayı, Suat Ateşdağlı, Burak Yeter böyle gidiyor isimler. Benim müzik kültürüm bu remiks kafasını anlamaya yetmedi. Bir derinlik ya da şarkıların anlamı ve içeriğiyle ilgili bir yaklaşım göremedim. Tersine sanki kültür bakanlığı remiks şartnamesi hazırlamış ve bu kurallara uyacaksınız başka remiks yapmak yasak demiş gibi bir durum var. Ha bu şarkı ha başka şarkı hiç fark etmiyor. Dans ritmini döşe gitsin olmuş. Ama herhalde Bodrum’da Çeşme’de muhtelif beach’lerde kulüplerde çalınca insanlar beğenip sallanmaya başlıyordur. Benim bu DJ’lerden daha iyi bilecek halim yok.
Taş yerinde ağır.
“Blue” - Burak Yeter
İki CD’lik bu albümün ilk CD’sinde Burak Yeter ağzını açmış bağırıyor gibi bir hareket yapıyor. Ya da “yeeaaah” gibisinden bir ünlemle müziğini sevenleri kutsuyor adeta. İkinci CD ise albüm kapağındaki resmin “ayna” yapılmışı.
Biz gazeteciler ters yüz edilmiş fotoğrafa ayna deriz. (Çok solak gitarist sağlak olmuştur bu sayede.) Albüm kitapçığı da çok eğlenceli. İlk CD’ninkinde Yeter şuh bir kadının sigarasını yakıyor, ikincisinde Möet&Chandon içmekte. Çok şık. Çok tarz. İlk CD’de Sertab Erener’den, Ajda Pekkan’dan, Sezen Aksu’ya yerli sanatçılar remikslenmiş (başka yeni bi isim olsa şaşırırdım zaten). İkinci CD için kısaca yabancı demekle yetineyim. Şahane bir Türk beach club albümü. “Şu çılgın Türkler eğlenmeyi biliyor doğrusu” diyor insan kendine dinleyince.
Beş remiks
* “Fix Up” - Dizzee Rascal (Ratatat remix)
* “El Manana” - Gorillaz (Metronomy remix)
* “Life is Life” Noah and the Whale (Yuksek remix)
* “Something Good Can Work” - Two Door Cinema Club (The Twelves remix)
* “VCR” - The xx (Four Tet remix)
Gece gece...
Evet gece gece dinlenecek bir albüm önereyim dedim hazır masamın üzerinde bulmuşken. Gece çalışanlar, iş, proje, ödev hazırlayanlar müziğin önemini bilir. Geçen gün gece gece baştan koydum sonuna kadar dinledim Regina Spektor’ın yeni albümünü. Eksantrik ve kendine has kadın müzisyenler dünyasında hatırı sayılır bir yere sahip Regina Spektor. Ve piyano çalan güzel sesli kız olmaktan öte yeteneklere sahip, güzel söz yazıyor. Bu tipte sanatçıları değerlendirirken ya “ne yapsa yeridir” der, her şeyi ona yakıştırırsınız (Björk’e mesela), ya da bazı işlerin nedenini nasılını anlamaz, vardır bir bildiği dersiniz. Spektor’ın dördüncü solo albümünde teatral, kabaremsi, vodvilimsi haller var yer yer. “Oh Marcello” beni çok çekmedi, ama sırf “Firewood”, “Patron Saint”, “All The Rawboats” gibi şarkılar için bile dinlenir bu albüm. Uzatmayayım, güzel vokal, piyano, aşk şarkıları... Bulacağınız bunlar olacak bu albümde. Bir gece ansızın aklınıza gelsin...
Cumartesi albümü
“Confess” Twin Shadow
Pop böyle bir şey olsaydı hepimiz popçu olalım derdim gönül rahatlığıyla. Elektro pop, indie pop nasıl isterseniz o şekilde adlandırın. George Lewis Jr namı diğer Twin Shadow’un ikinci albümü “Confess” tad olarak 80’lere ışınlanmışız ve dönemin alternatif bir radyo kanalında çalan şeyleri dinlemeye koyulmuşuz gibi bir etki yaratıyor insanda. Ve benim bundan şikayetim olmadı dinlerken. Kendisi ilk albümde daha duygusaldı. Pişmanlıklar, mutsuzluk gibi temel meselelere değiniyordu daha çok. Bu defa daha dışa dönük şarkılar yapmış. “The One”, “You Call Me On”, “Five Seconds” gibi şarkıları dinlediğinizde hem 80’ler hem de duygular konusunda ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten.
İtiraf ediyorum...
* Bir insanın kendi hakkında bir belgeseli hem yazıp hem yönetmesini her şeyden öte sıkıcı buluyorum. Beyonce bunu yapacağını açıkladı. “Objektif” bir bakış açısı olacağı kesin bu belgeselin.
* Oxford Dictionary’nin “Cassette Player” kelimesini sözlükten çıkarmasına itirazım var. Artık böyle bir şey kalmadı ve tarih oldu diye yapıyorlarmış bunu. Kasete bayıldığımdan değil de yakın zamanda bir “kaset revival” başlarsa hiç şaşırmam. Neyin ne zaman geri dönüp moda olacağı belli olmaz, siz siz olun evlerdeki eski kasetçalarlara sahip çıkın.
* Ebru Gündeş’in söylediği Kenan Doğulu şarkısı “Yaparım Bilirsin” hayatta dinlediğim en kötü cover olabilir.
* “80’lerin en kıyıda köşede kalmış korku ve gençlik filmlerini izleme kulübü” adı altında bir kulüp kurmak istiyorum. Genel merkez bizim salon.
* İnsanın neden sahilde daha fazla kitap okuduğunun bilimsel açıklaması yapılarak normal yaşamda da kitap okumaya ayrılan
zaman artırılabilir mi diye düşünmüyor değilim. Mutluluğun sahilde kitap okumakla bir ilgisi olmalı valla.
* “Trabzon ekmeği, bir dünya klasiği” yazılı bir tabela gördüm yolda. “Az bu” dedim dünya yetmez kainat klasiğidir Trabzon ekmeği, kime sorsan herkes bilir evrende. Türk’ün Türk’e ekmekle propagandası
* Alaçatı’daki Nar, muhitin en güzel müzik dinleyebileceğiniz yeri olabilir. Aklınızda olsun.