Madem masamızın üzerindeki albümler birikti, CD dağları güneşi kesmeye başladı, o halde buyrun her telden müziğe ve yeni çıkanlara birlikte göz atalım
“Mahzen”/ Selami Şahin
Selami Şahin yeni albümünde Mozart ile Karayip Korsanı Jack Sparrow arası bir hallere girmiş. Bir arkadaşım Beethoven dedi. Baktım gerçekten de elinde mürekkebe batmış divitiyle 9. Senfoni’yi yazmıyorsa eğer, ya ne yapıyor Selami abimiz?
Neden böyle bir kılığa girmiş? Kıyafet balosu mu var? Albümün konsepti 18’inci yüzyıl Viyana sanatına mı gönderme yapıyor acaba diye araştırdım, hiçbiri değil. Öylesine çekmişler işte biz burada geyik yapalım diye.
O değil de (bu kalıba bayılırım) Selami Şahin mesleğindeki 45’inci yılını kutladığı bu albümde 9. Senfoni’ye olmasa da bazı güzel bestelerine yeniden hayat vermiş. Caz anlayışıyla Aykut Gürel tarafından yapılan düzenlemeler şık. Gazino ortamından loş bir caz bara geçmiş, şarkıları da ortama uyarlamışlar gibi. Güzel bir albüm olmuş. Tebrikler, nice 45 yıllara...
“Hüsn-ü Caz” /Hüsnü Şenlendirici
Anlaşıldı. Hüsnü Şenlendirici dünyaya açılmaya iyiden iyiye karar vermiş. Zaten tanıyan tanıyordu ama bu albümle en azından tamamen yabancı tribünlere oynadığını söyleyebiliriz. O da ‘imaj yapmış’, göz kalemi çekmiş, esaslı bir sakal bırakmış. Hüsnü değil ‘Muhteşem Tasavvufi Hüsnü Efendi’ olmuş. Ya da ne bileyim, kostümlü bir Ezel Akay filminden fırlamış gibi. Ben bu albümün tarzını ve duruşunu biraz Burhan Öçal’ın Fransa’da daha fazla bilinen “Jardin
Ottoman” albümüne benzettim. Ama etkileyici bir açılışla klasik başlayan albüm daha sonra standart orkestrasyonlarla bence etkisini azaltıyor ve amacını ıskalıyor. Tabii tercih meselesi. Şenlendirici soyadı gibi “şenlendirici” değil “hislendirici” bir albüm yapmaya girişmiş. ‘Sanatsal’ bir yola girdiği mesajını vermiş. Bize de hayırlı olsun demek düşer.
“Under the Mistletoe” / Justin Bieber
Şu an dünyadaki en meşhur çocuk olan para makinesi ve satış rekortmeni Justin Bieber’ın, İsa’nın doğum günü şerefine yayımladığı “Christmas” albümünü bana da yollamışlar ki masamda duruyor.
Ben hep dostluk, kardeşlik, aile gibi kavramların öne çıkarıldığı bu tip dönemlerde bizim sanatçıların da buna uygun birer bayram single’ı çıkarma geleneği başlatmasını dilerim. Hep yaza damgasını vuracak şarkı yapacaklarına biraz da bayrama damgasını vuran şarkı yapsalar sektöre hareket gelir. Bieber’ın müziğini küçümsemem zira işini iyi yapan biri. Ekibi profesyonel. Hayranları herhalde bu albümü satın alıp dinleyecek. 12 yaşında olsam ben de aynısını yapardım belki de...
Grammy’ye aday olmak için...
Başvurup bekliyorsunuz. Tabii önce iyi bir albüm yapmanız lazım. Çok değerli 150 müzik insanından oluşan jüri eserinizin başvurduğunuz kategoriye uygun olup olmadığını inceliyor. Öyle bizim çocuklar, destekleyelim falan yok. Sürecin ardından her kategoride onlarca albüm aday olarak belirleniyor. Ardından en fazla oy alan beş aday törende tanıtılmak üzere binlercesi arasından seçiliyor ve bir tanesi ödül alıyor. İlk beşe seçilenler törende tanıtılıyor. Kerem Görsev’in ardından, Kardeş Türküler ve Arto Tunçboyacıyan’ın birlikte kaydettiği “Çocuk H’aklı” isimli albüm dünya müziği kategorisinde Grammy adayı oldu. Görsev de “Therapy” albümüyle Best Large Jazz Ensemble kategorisinde Grammy adayı olarak seçilmişti. Almanya’da konser verip “Dünyaya açıldım” demeye benzemiyor yani bu iş.
Siz de provokatif olabilirsiniz!
* Gündemden düşmüş bir ünlü bulun. “Abi çok konuşulacak, yemin ediyorum bak” diye kanlara falan bulayıp bir-iki defa deklanşöre basın. Ağzından kıytırık bir-iki laf alın (yapabilirsiniz zor değil), asistana çözdürün. Provokatifsiniz, tebrikler.
* Meşhur birilerine “değişik” ve “yaratıcı” bir şeyler yaptırın. Kadına şiddet gündemde ya. Kadın adamı sırtından bıçaklarmış gibi yapsın. Sosyal medyada bayılacaklar provokasyonunuza.
* Bir süperman tişörtü bulun. Genç-yaşlı herkese giydirin. Bir şeyler de yazarsınız artık altına. Nasıl, provoke etmek hiç bu kadar kolay ve pratik olmamıştı değil mi? Magazin ekleri banko koyar.
Yaşlılarla konser izlemek
* Uzun zamandır hiçbir konserde salondaki en genç üç-beş kişiden biri olmamıştım. Şarkıların çoğunu bilmiyordum, saçları boyalı olmayan, tamamen beyazlaşmamış, ender seyircilerdendim. Ama süper eğlendim.
* Yaşlılarla konser izlemek gerçekten enteresan bir deneyim. Bir aradayken ve gençliklerindeki şarkıları söylerken hiç yaşlı gibi değiller aslında. 50 yıl sonra bir Justin Bieber konseri düşünün. Ya da ne bileyim 2032 yılında bir Pearl Jam konserine gittiğinizi hayal edin. Onun gibi bir şey.
* Paul Anka şarkı söylemeyi bitirdiğinde sahnedeki dev ekranda kızlarının, torunlarının ve 6 yaşındaki oğlunun fotoğrafları belirdi ve bütün salon çılgın gibi alkışladı. Bu bana çok saçma geldi ama hak verdim. Sonuçta 50 yıldır bu kitleye şarkı söylüyor. Hepsi zamanla çocuklara ve torunlara sahip oldular. Onlarla iletişim kurmanın daha garanti bir yolu yok galiba. Memnun memnun alkışlayanların hepsi eminim torunlarını ve çocuklarını düşünüyorlardı o anda.
* Anka 70 yaşında ama yıllar ilerledikçe sesi hiç kalınlaşıp çatallaşmamış. Youtube’da açıp 60’lardaki şarkılarını dinleyin. Her şey aynı. Biz ise yaşı ilerleyen popçularımızın sesinin kalınlaşmasına alıştık.
HAFTANIN ALBÜMÜ
“Meçhul: (Singles & Rarities)” / Erkin Koray
Şu anda dünyanın pek çok önemli blogu ve müzik yayını bu albümü tanıtıyor. Albümü Seattle’da yer alan Sublime Frequencies isimli firma bastı. Erkin Koray’ın 1970 ve 1977 arasında kaydedilen ve az bilinen şarkıları bir arada. Kayıtlar kendi kişisel koleksiyonundan alınmış. Pitchfork 10 üzerinden 8 vererek değerini bilmiş. Yurtdışında Koray’a ve saykodelik Türk popuna olan ilgi biliniyor. Pek çok DJ ve müzik merkalısı onun müziğine bayılıyor, bulduğu plakları topluyor. Bu albümü plak olarak bulup edinmek farz oldu. Dileğimiz elbette bu tip albümlerin memlekette de basılıp dağılması.