Toplumun yüzde 49’u hiç sinemaya gitmemiş. Yüzde 39’u hiç kitap okumuyor. Yüzde 66’sı konser, tiyatro ya da opera gibi bir etkinliğe katılmamış. Yüzde 81’i hiçbir enstrüman çalmıyor. Yüzde 47’si dergi okumuyor. Yüzde 85’inin en sık yaptığı etkinlik televizyon izlemek.
İPSOS’un 2016’da Türkiye çapında gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarını içeren “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu”na göre durum bu. Bu bilgi İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) hazırlattığı ve yayımladığı “Kültür Sanatta Katılımcı Yaklaşımlar” başlıklı raporda yer alıyor.
Raporda yer alan Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre ise Türkiye’de en yüksek kültür sanata katılım oranı 18-24 yaş arasında ve eğitim seviyesi ile geliri yüksek olarak tanımlanan AB grubunda görülüyormuş. Yüksek dediysem aldanmayın.
“Bilet satın alarak yılda bir veya daha çok kez etkinliğe katıldım” diyenlerin oranı yaklaşık yüzde 20. Bilet satın almaksızın ücretsiz bir etkinliğe katılanların oranı ise yüzde 10 civarında. “Hiçbir etkinliğe katılmadım” diyenler ise yaklaşık yüzde 70 gibi bir oranla ezici çoğunluğu oluşturuyor.
Yine TUİK’in 2014 ve 2015’te 15-24 yaş grubundaki gençlerle yaptığı boş zaman değerlendirme anketlerinde gençlerin en sık gerçekleştirdiği faaliyetler arasında televizyon izlemek (yüzde 93.9) ve sosyal medyada zaman geçirmek (yüzde 56.4) var.
Gençlerin durumu
Raporda bilimsel bir örnekleme göre seçilen gençlere yöneltilen sorular ve cevapları yer alıyor. Neden şu veya bu etkinliğe katıldığı veya katılmadığı soruluyor. Gençlerin verdiği yanıtlardan birine dikkat çekeyim: “Kendi paramı kazanmaya başladıktan sonra kültür sanat etkinliklerine katıldım.”
Her şeyin başı ekonomi demek değil niyetim. Çünkü ücretsiz etkinlik oluyor, ona da kimse gitmiyor (bkz yukarıdaki veriler). Burada mesele ekonomik özgürlüğünü kazanan gencin biraz daha nitelikli, kaliteli bir hayat yaşamaya dair arzusu, merakı. Bunun için de pek çok şeyin yanında konsere, tiyatroya da gitmek istemesi.
Ekonomik bağımsızlığını kazanan, kendine güvenen, özgür düşünebilen, tartışan, hayat hakkında serbestçe tercihlerini yapabilen, hayatına yön verebilen bireyler sanata kültüre ilgi duyuyor, katılım sağlıyor. Bunları yapamayan, bu şartlarda var olamayanlar, bu seviyeye gelemeyenler maalesef kültür sanattan uzak kalıyor.
Gençler temel sorunlarını halledebilirlerse, kurumlar ve devlet politikaları bunu teşvik ederse tiyatroya da, konsere de gidecekler zaten. İlla zorlamaya da gerek yok. Peki nasıl olacak bu iş?
Ülkemizde bugün itibarıyla 183 üniversite var. Bu üniversiteler anlaşılan o ki nitelikli insan yetiştirmek yerine evde oturan işsizler ordusu yetiştiriyor. Öğrenci sayısı YÖK’e göre 6 milyona dayanmış durumda. Yeni mezunları, lise sondakileri de düşünürsek milyonlarca gençten bahsediyoruz. Bu gençler işsiz. Mezunların yüzde 30’dan fazlası işsiz. Bugün Türkiye’de her dört işsizden biri üniversite mezunu. (Üniversite öğrencilerin üçte biri eğitimini yarıda bırakıyor, en çok kadınlar yarım bırakıyor, ilk sıradaki eğitim bırakma nedeni evlilik.)
Peki bu milyonlarca genç, az çok eğitimli ama geliri olmayan işsiz genç ne yapıyor?
Eskiden kahveye gitmek vardı. Şimdi kahve, kafe, cafe ne derseniz deyin, bunlar da çok pahalı. Gidip bütün gün oturmaya bile sağlam bütçe lazım.
Her şeyin anahtarı
Peki ne yapıyorlar? Araştırmaların da ortaya koyduğu gibi hiç para harcamayacakları ve vakit geçirip oyalanacakları tek yerdeler; evde, bilgisayar ve televizyon başında. İşte size kültür sanat izleyicisi yerine potansiyel milyonlarca trol.
“Peki nasıl olacak?” sorusunun yanıtı aslında bariz: Bireyin ekonomik bağımsızlığı, özgür düşünce ve tartışma ortamı her şeyin anahtarı. Bunun için de güçlü ve bağımsız eğitim kurumları lazım. Değerli, bilgili akademisyenler lazım. “Kültürde başarısız olduk” derken nedenlerini de iyi tartmak lazım.
Not: İKSV’nin raporu kurumun web sitesinde okunabilir. Ben bu rapordaki bazı bilgileri alarak veriler üzerine kişisel yorumlarımı yansıtmaya çalıştım.
Ölünce plak olmak
İngiliz müziksever (ve girişimci mi demeliyim bilmiyorum) Jason Leach, ilginç bir işe imza atmış. 2010’da kurduğu And Vinyly ile ölmüş ve krematoryumda yakılmayı tercih etmiş insanların küllerini plak olarak basıyor ve yakınlarına veriyor.
Çocukken dedesinin küllerinin denize savrulduğu bir aile törenine tanık olan ve bundan çok etkilenen Leach, yakın bir arkadaşına fikrini açmış ve iki ortak 2010’da bu işi kurumsal bir hale getirmeye karar vermişler. Ölen kişinin ses kaydını da içeren bir plağın, küllerle birlikte basılması.
Haberi okuyunca şunu düşündüm: Acaba bu plağın B yüzüne kaydedilecek bir şakı listesi olsa nasıl oldurdu? Mesela ben böyle bir plak olsam B yüzümde hangi şarkılar olurdu? Benimkisi mesleki deformasyon...