Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Korsana çare bulundu



Aylar önce “Müzik sektörünün kaybettiği parayı internet servis sağlayıcılar karşılamalı” diye yazdım, tepki aldım. Şimdi aynısını U2’nun 30 yıllık menajeri, müzik sektörü duayeni Paul McGuiness söylüyor



Bugün TTNet’e aylık 89 TL verdi mi vatandaş en hızlısından sınırsız interneti alıyor. Peki bu interneti ne için kullanıyor? Neden sınırsız istiyor? İndirmek için. Neyi? Şarkı, film, program, oyun... Peki müzik ve film olmasa internete e-mail’ine bakmak dışında kim girer Allah aşkına?” diye yazdım aylar önce biraz da abartarak. Şunu anlatmak için; korsan yüzünden sektörün kaybettiği parayı internet servis sağlayıcıları (Internet Service Provider, ISP) telafi etmeli. Zira son 10 yılda “beleş müzik”ten en fazla onlar kâr etti.
Elbette uydurmuyordum bunları. Sadece dünyadaki tartışmaları takip ediyor, fikir yürütüyordum.
“Sen cahilsin, anlamıyorsun bu işten” diyenler oldu. Küfredenler oldu. Özellikle de forumlarda. Bu tip forumlar genellikle “korsan yan sanayii” ile uğraşan sitelerde bulunduğundan (büyük markaların bu sitelere reklam vermesi de ayrı bir konu) benim açımdan anlaşılabilir bir şeydi bu, üstünde durmadım.
Rolling Stone’un son sayısında U2’nun 30 yıllık menajeri Paul McGuiness’in “Müzik endüstrisi nasıl kurtulur?” başlıklı bir yazısı var. Ve aynen benim söylediğimi söylüyor. Herhalde o da cahil değil. Diyor ki özetle McGuiness, “Bedava müzik artık yerleşti. Buradan geri dönüş zor. Ama bedava müziğin bedelini biri ödemeli. Bu da internet servis sağlayıcılarıdır.”
Bakın aynı yazıda verilen rakamlar da çok çarpıcı. Bugün dünyada internetten indirilen müziğin yüzde 95’i ya korsan ya da bir şekilde beleş.
Avrupa’da korsan indirme yaygınlaştığından bu yana bir milyon kişi işsiz kalmış ya da işini değiştirmek zorunda kalmış. McGuiness’in dediği gibi artık hadise “Pis rock yıldızları limuzinle dolaşsın diye neden biz bir albüme 25 lira vereceğiz?” değil. Bunun ötesinde ciddi ekonomik sonuçları var korsanın.
Dünyada internet servisi işi 2004-2009 arasında dörde katlanarak 226 milyar dolara ulaşmış. Müzik endüstrisi aynı dönemde 25 milyar dolardan 16 milyar dolara gerilemiş. Hesap ortada. Kim beleşten ve korsandan fayda sağladıysa elini taşın altına sokacak. Müzik bedava olacak belki ama bu bedavanın bedelini birileri ödeyecek.
2004’te Steve Jobs’un evinin mutfağında, U2’nun Başbakan Tayyip Erdoğan’a da hediye ettiği U2 iPod’unun üretilmesi konuşulurken Jobs, McGuiness’e bilgisayarında açık iTunes’u göstererek “Bu müzik sektörü için Penisilin olabilir” dediğinde haklıydı. Şimdi sıra yasalarda.
Hükümetlerin yeni kanunlar yaparak internet servis sağlayıcıları ve telefoncuları müzik konusunda ellerini taşın altına sokmaya ikna etmesi gerekiyor. Televizyonlarda biraz da bu yasalar konuşulsa ne iyi olurdu...


Bu festival ücretsiz
Demonation Festivali’nden haberiniz var mı? Hemen bir kenara yazın. Yer Tamirane. Tarih 2-3 Ekim. Festivalin adı Demonation. Bant dergisinin düzenlediği Sennheizer’in desteklediği bu festivali çok önemsiyorum çünkü bu festivalde izleyeceğiniz grupları başka yerde bulmanız pek mümkün değil. Hepsi Türk ekipler. Ama ne şarkılarını çok fazla televizyonda duyarsınız ne de Açıkhava’da konser falan verebilirler. Bu festival cidden farklı ve sıra dışı bir şeyler izlemek isteyenlere... Merakımın bir diğer nedeni de şu: Çoğu ekibi daha önce hep dar, havasız, imkanları sınırlı kulüplerde izledim. Daha farklı bir ortamda nasıl çalacaklarını ve ortamın nasıl olacağını merak ediyorum. Unutmadan: Bu festivale giriş ücretsiz.


İTİRAF EDİYORUM
-Borat’tan hakikaten iyi Freddie Mercury olur. Filmde onu canlandırması doğru karar. Hele o sarı mayolu hali tam Freddie.
-DDR ’nin “Tanklar ve Yığınlar” isimli şarkısının klibini beğendim. Albümün adı “Agitprop”, aklınızda olsun.
-Twitter’ın son dönemde tatsızlaştığını düşünmeye başladım. Özellikle Ahmet Hakan haftanın her günü programa başladıktan sonra.
-DJ’e gidip “Şu şarkı var mı?” demek 80’lerde kaldı sanıyordum. Hâlâ varmış. DJ’lik yaparken fark ettim (Bir tavsiye: DJ tanıdıksa bile bunu yapmayın).


CUMARTESİ ALBÜMÜ
The Roots / “How I Got Over”
Rap’in doğusu-batısı var. Amerika’nın doğu yakası ve batı yakası anlamında. Batısı daha kadınlı-kızlı-partili-mafyalı olanı. Yani rap müziği ile ilgili ne kadar klişe varsa şu anda batı denen ekol temsil ediyor bunu. Doğu daha melez. Caza, klasik soul’a daha yakın. Batının adamı pezevenkliğiyle övünen (“pimp” yani kadın satıcısı olmak çok saygın bir iştir siyah hip hop aleminde) Snoop Dogg ise, doğuda Jay-Z var. İki ucu temsilen birer örnek size.
The Roots’un son albümü “How I Got Over” tipik bir doğu albümü. Elbette The Roots’un kendine has tarzı hemen ayırt ediliyor. Joanna Newsom, John Legend gibi isimler de albüme katkıda bulunuyor. Hip hop ilgili klişeleri kafanızdan silebilirsiniz bu albümle. Son zamanlarda yayımlanan en beğendiğim albümler listesine ekledim.



Tam Ortasındayım
Tam ortasındayım dizinin, aksiyonun, vurdu kırdının, bir anda reklamlar girmesin mi? Ben bu şarkıyı tanıyorum dedim. Çay ile arasında kurulan zoraki bir ilişki sonucunda MFÖ’nün “Tam Ortasındayım” isimli güzelim şarkısı çay reklamının müziği olmuş. Ayıplamıyorum ama azıcık bozulup söylenmek de hakkımız. Reklam için özel şarkı bestelemek tamam ama hafızalara yer etmiş güzelim şarkıya nasıl kıydınız ey MFÖ, ey çaycılar, ey reklamcılar? Bu tip sanatçıların zamanla evdeki değerli eşyalarını bir bir bozduran Züğürt Ağa gibi göründüğünü bilmiyor musunuz? Bu tip reklamların tutmayacağını fark etmiyor musunuz? “Sana ne kardeşim?” diyebilirsiniz. Deyin. Ben söyleyeyim de...