Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son haftalarda arka arkaya çok konser izledim, sezon kapanıp da yazlık mekanlara taşınılmadan genel bir tablo çizeyim dedim. Bakın konser salonlarındaki tiplerde son durum şöyle

Konserlerden tiplemeler

* Dans edenler: Şarkıları bilip bilmemek mühim değil. Onlar en önde ve hep zıplıyorlar. Salonun atmosferini yönlendiren ‘dans edenler’in tek sıkıntısı zaman zaman çevredeki ‘sallananlar’ın ayaklarına falan basmaları. Bir de içkilerini dökmeleri.
* Sallananlar: Şişe bira standart aksesuar. Sahnenin önündeki çemberin hemen arkasındaki alanda sıklıkla rastlanırlar. Yalnız ya da ikili gruplar halinde konuşmadan konseri izlerler. Zaman zaman salonun en arkasında bir duvara ya da sütuna yaslanmış halde de görebilirsiniz onları. Erkekleri çoğunlukta olsa da çiftler halinde dolaştıkları da gözlemlenmiştir.
* ‘Vuuuhhuuuuvvvvv’cular: Salonun farklı bölümlerine yayılmışlardır. Yerlerini tespit etmek için herhangi bir şarkının sonunu ya da başını beklemek yeterlidir. Onlar muhakkak bağıracaktır. Sahnedeki sanatçı ne derse desin o esnada bir ‘vuuuhhuuuuvvvvv’cu mutlaka devreye girer.
* Muhabbetçiler: Salonun arka bölgelerinde gruplar halinde gezindiklerinden, çok konuştuklarından ve sahnede olan bitenle hiç alakaları olmadığından pek sevilmezler. Ancak bu sevimli tiplerin faydası büyüktür. Genellikle kimsenin gitmediği konserleri onlar doldurur. Nasılsa sahnede kimin olduğu mühim değil. Sosyalleşme falan filan...
* Sahneye atlayanlar: Ender bulunan bir konser tipidir. Doğal ortamları kalabalık bir ‘dans edenler’ topluluğunun kalbidir. İstatistiklere göre ‘sahneye atlayanlar’ın yüzde 64’ü sahneye atlayamadan “Yapma hacı manyak mısın!” denilerek engellenmektedir.
* Sevişkenler: Her şart ve saha durumunda, sahnenin önünde, arkasında fark etmez. Onlar sarılır ve yapışık kardeş gibi dolaşırlar. Sevişkenler bir konserin rengi,
tadı tuzudur.
* Bardakiler: ‘Muhabbetçiler’ ana grubu içinde yer alan ‘bardakiler’ genellikle barın çevresinde olur ve lojistik desteğe yakın olmayı severler. Arada dönüp sahneye baktıkları da kayıtlara geçmiştir.
* Geçerken uğrayanlar: Bir konseri baştan sona izlediklerine ender rastlanır. Mekandan mekana zıplamayı sevdiklerinden gecede üç konser izler ama hiçbirinden bir şey anlamazlar. Hafızaları kısa sürelidir. ‘Dün hangi konserdeydin?’ sorusuna net bir yanıt veremezler.
* Cepgiller: Bir elde bira, diğer elde telefon sabittir. Fotoğraf çekmedikleri, ses kaydı almadıkları, “Bak şu anda ne çalıyorlar duyuyo musun?” görüşmesi yapmadıkları zamanlarda Twitter’a, Facebook’a, Instagram’a bir şeyler yüklemekle ya da birilerini poke etmekle meşguldürler. Bazılarının telefonları sonradan incelendiğinde “Nerdesin?”, “N’apıyosun” (gece 01.30’da), “Rakı mı içsek”, “Baydım”, “Seninki burda”, “Nbrcnm ;))))” şeklinde konserle ilgisiz mesajlara rastlanmıştır.
Not: Kapalı salon ve kulüp konserleri baz alınarak hazırlanmıştır. Yazıda anlatılan durum ve kişilerin gerçek hayattakilerle benzerlikleri tamamen tesadüften ibarettir.

Haberin Devamı

Redd’in yeni albümünden...

Haberin Devamı

Adı “Hayat Kaçık Bir Uykudur”. Sonunda dinleme fırsatı buldum. Açıkçası baştan sona zaman nasıl geçti anlamadım. Ve dinlerken müzikal açıdan neredeyse bütün İngiliz müzik ekollerini tavaf ettim. Aklımdan genel anlamda U2’ya, Radiohead’e kadar pek çok grubun tarzı geçti. İlk video için seçilen “Yavaş Yavaş Yavaş” tam U2 tipi bir Arena rock şarkısı. “Beni Sevdi Benden Çok” iyi bir dans rock şarkısı. “Bir Yol Bulursun” drum’n bass etkisindeki davulları etkileyici. Redd şarkı sözlerini taradığınızda bir şekilde hayatı ve insana dair her şeyi eleştiren 13 şarkı yapmış, bunları dünya standartlarında bir sound yaratarak sunmayı becermiş. Bir rock balad görünümündeki “Sevmeden Geçer Zaman”da Şebnem Ferah da var. Son şarkı “Telved Litak”, en sonunda da belirtildiği gibi tersten okunmalı.
Albüm kitapçığından da bahsedeyim. Kapakta yer alan ve şarkılar boyunca da devam eden illüstrasyonlar Özlem Ölçer’e aitmiş. Baştan sona bir bütünlük içinde hazırlanmış albümden. Buradan yıl boyunca daha çok single çıkar... Gözden kaçırmayın.

Haberin Devamı

“Radlands” Mystery Jets

Geçen haftalarda Salon’da da izleme fırsatı bulduğu (sahnede gitaristin doğum günü için pasta falan kestiler, güzel geceydi) Mystery Jets İngiliz post punk, indie rock ekiplerinden biri. Ya da öyle bir şeyler. Ben dinlediğim hiçbir şeyin türünün tarzının ne olduğunu hangi kalıba gireceğini şak diye anlayıp söyleyebilen biri değilim. Bunu yapmaktan da hoşlanmıyorum. 2006’dan bu yana beşinci albümünü yayımlayan elemanlar bana nedense her zaman The Kooks’u hatırlatmıştır. Belki Blaine Harrison’ın tarzını The Kooks solisti Luke Pritchard’a benzetmemden. “Radlands” Mystery Jets’in önceki albümü “Twenty One”a göre yüzü dans hadisesine daha az dönük (“Someone Purer”, “Greatest Hits” ve “The Hale Bop” hariç), daha ziyade zaman içinde eskimeyecek güzel İngiliz usulü rock şarkılarına odaklanan bir albüm.
Açılış şarkısı “Radlands” böyle mesela. “Sister Everett” gibi The Rolling Stones tadında sound’lara sahip şarkıları da çok sevdim.
Baştan sona içinde tek kıytırık şarkı duymadan dinleyebileceğiniz güzel bir pazar albümü.

Şehir sözlüğü

Butt call: Telefon çalar, “Alo” dersiniz yanıt yok; “Alo, ben seni duyuyorum sen beni... alo... alo...” Delirirsiniz. Beklersiniz, tek duyduğunuz birtakım konuşmalar ya da seslerdir. Kaparsınız, gene aynı yerden aynı telefon gelir, her şey tekrarlanır... Ta ki telefonunu tuş kilidini kapamadan popo cebine koyan arkadaşınız ya da tanıdığınız onu oradan almaya karar verinceye kadar. İşte onun adı ‘butt call’. Ben ‘popo araması’ diyeyim, siz anlayın. Teknik olarak bizde pek kullanılmayan bu kalıbı ilk kez geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken duydum. Zaman zaman butt call kurbanı olduğumdan yazayım dedim. Sizin de başınıza gelirse artık adını biliyorsunuz.

İTİRAF EDİYORUM...

* Türk insanının hayvana yaklaşımını şu cümleyle özetleyebiliriz diye düşünüyorum: “Isırır mı?” Çocukları yetiştirme tarzımızdan herhalde...
* İçinde ezan olan bir sürü Türk filmi hatırlıyorum. Hem eskilerden hem Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem gibi (“Beş Vakit” nedir mesela?) çağdaş isimlerden... Acaba Yılmaz Erdoğan’ı ‘yalaka’ olmakla eleştirmek yerine bu saptamasının ne kadar doğru olup olmadığını mı tartışsa insanlar...
* “Fransız baladları söyleyeceğine popüler punk’larla albüm yapsaydın, zarar ediyoruz” diyerek Iggy Pop’un yeni albümünü yayımlamayı reddeden EMI’ı tebrik etmek istiyorum. Piyasanın esas yüzü hakkında bize düşünme fırsatı verdiği için. Iggy pop şimdi kendi albümünü kendi çıkaracakmış (PS: Nereden nereye...).
* Hakem Cüneyt Çakır’a müjdem var. Yılmaz Özdil’in yazdıkları doğruysa Manowar hayranı olan Çakır pek sevinecek, grubun yeni albümün adı açıklanmış: “The Lord Of Steel .” Çıkış tarihi
16 Haziran. Hayırlı olsun...